Saray, sokağı kriminalize ederken düzen içi muhalefet de iktidarın minderinde dövüşüyor. Oysa toplumsal değişimin lokomotifi sokaklar. Siyaset bilimciler “Muhalefet, barikatı halkın gerisine kurarsa demokrasi mücadelesi ipotek altında kalır, çözüm örgütlü mücadelede” diyor.

Sokaklar öğretir, yeniler ve büyütür

Mehmet Emin Kurnaz

Sokak tartışması son günlerde ülke siyasetinin ana gündem maddelerinden biri haline geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP Lideri Devlet Bahçeli, Meclis muhalefetini “Sokağa çıkarsanız sonucuna katlanırsanız” ifadeleriyle açıkça tehdit etti. Düzen içi muhalefet ise “Bizi sokağa çekemeyeceksiniz” diyerek iktidarın değirmenine su taşıdı.

Toplumsal değişimin temelini oluşturan sokak hareketleri, mevcut sistemin çizdiği sınırların aşıldığı, siyasetin toplumsallaştığı ana ekseni temsil ediyor. Her fırsatta seçimleri işaret eden düzen içi muhalefet ise sokağın sesini duymazdan geldiği oranda, sandığın da bir nevi sigortası olan toplumsal mücadeleyi ıskalıyor. CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Mersin’den başlattığı ‘milletin sesi’ mitinglerinin devamını getirmezken, İYİ Parti Lideri Meral Akşener de esnaf ziyaretlerinden öteye geçmemeyi tercih ediyor.


Mekâna hapsedilemez

İktidar ve muhalefetin kriminalize ettikleri sokak siyasetini, değişim talebinin toplumsal lokomotifi olduğunu hatırlatmak gerekiyor. Bugün yalnızca miting meydanlarını işaret eden anlayış da sokağın sınırlarını daraltıyor. Oysa sokak siyaseti, fabrikalarda emeğini savunan işçilerden, Karadeniz’de doğasına sahip çıkan köylülere, Boğaziçi’nde atanmış rektör istemeyen öğrencilerden “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır” diyen kadınlara dek uzanan geniş bir yelpazeyi temsil ediyor.

Öte yandan Hindistan’da Başbakan Narendra Modi'nin neoliberal politikalarına karşı direnen çiftçilerin bir yılı aşkın mücadelesi zaferle sonuçlanırken Şili'de diktatör Pinochet döneminden kalma anayasanın yeniden yazılması için yapılan referandumda sokakları bırakmayan halkın sesi kazandı. Kazakistan’da doğalgaza yapılan yüzde 50 zam halkın direnişi sayesinde 48 saat içinde geri çekildi, hükümet istifa etti.

Konuya ilişkin değerlendirmesini aldığımız siyaset bilimci akademisyen Güven Gürkan Öztan, düzen içi muhalefetin iktidara karşı kurduğu barikatın, sokağın gerisinde kaldığı oranda tıkanacağına vurgu yapıyor. Öztan, sokağın susturulması ve kamusal alanda örgütlü var olma biçimlerine son verilmesinin, kitleleri siyasetsizleştirmenin bir yolu olarak görüldüğüne dikkat çekiyor.

İktidarın ezberi bozuldu

Tekel direnişi gibi iktidarın ezberini bozan emek eylemlerinin AKP’nin hegemonya projesindeki ilk gedikleri oluşturduğunun altını çizen Öztan, “2010 referandumu sonrasında iktidar bütün gücü elinde topladığını düşünürken meydan okuma yine sokaktan geldi. İktidarın ‘sokak’ korkusunun zirve yaptığı dönem Haziran eylemleriydi. Kriz anlarında aynı korku su üstüne çıkıyor. Dünyanın herhangi bir yerinde, kitlesel protestolar gerçekleştiğinde hemen bunun bir benzerinin burada tertipleneceği gibi tuhaf bir zanna kapılıyor.

Barikatı doğru kurmak

Düzen muhalefetin de ‘sokağa çıkmayacağız’ dediğinde aynı gramerin içinden konuşmuş olduğunu ifade eden Öztan’ın değerlendirmesi şöyle: “‘Provokasyon’ korkusu muhalefeti esir alıyor. Muhalefet sözcüleri sokağa çıkmanın, demokratik talepleri dile getirmeye yönelik onlarca farklı, barışçıl yöntemi içerdiği gerçeğini ve elde ettiği tarihsel kazanımları böylece yadsımış oluyor. Üstüne üstlük, halihazırda alanlarda, sokaklarda barışçıl demokratik eylemlerle sesini duyurmak isteyenleri yalnızlaştırıyor. Savunma hattını en geriye, siyasetin toplumsallaşma imkânını sınırlandıran bir noktaya çekiveriyor. Siyasal ifade ve katılımın bu denli kuşatıldığı bir rejimde barikat geriye kurulduğunda, sandığın sunduğu demokratik olanak da istenmeden ipotek altına alınmış oluyor. Çünkü seçim öncesi ve esnasında adaletin ve güvenliğin tesisi ancak kamusal alanda kendini gösteren demokratik bir örgütlülükten geçiyor.”

***

Korku iklimine kapılmamalı

Sokakta siyasetin şiddetle özdeşleştirilemeyeceğinin altını çizen Siyaset Bilimci Ayşen Uysal, “Böyle bir anlayışın ve sokağı şiddete indirgemenin kendisi sokağı değersizleştirmek ve gayri meşrulaştırmak anlamına gelir” değerlendirmesini yapıyor. Sokağın, siyasetin alanlarından ve repertuvarını oluşturan siyaset yapma biçimlerinden birisi olduğunu hatırlatan Uysal sözlerini şöyle sürdürüyor: “Kimi zaman parlamento içi siyasetin, çoğunlukla da başka parlamento dışı muhalefet biçimlerinin tamamlayıcısı olarak karşımıza çıkıyor. Kimi zaman da sokakta siyaset başat hale gelebiliyor, diğer tüm siyaset biçimleri daha tali kalabiliyor. Durumun nasıl gelişeceğinde, zaman ve mekân başta olmak üzere bir dizi faktör belirleyici. Erdoğan özellikle 2013’ten beri sokakta gücü eline geçirmeye yönelik hamleler yapıyor. Kılıçdaroğlu, belki bunun çok da farkında olmayarak, bu güçler mücadelesinde teslim bayrağını kaldırıyor. İçinden geçtiğimiz dönemi tam da bir siyasal alanı, yani sokağın alanını terk edip etmeme mücadelesinde bir son viraj olarak okuyabiliriz.”

***

Sandık-sokak ikililiği aşılmalı

İktidar ve düzen içi muhalefetin sokak siyasetine ilişkin çıkışlarını değerlendiren Siyaset Bilimci Akademisyen Fatih Yaşlı ise şu değerlendirmeyi yaptı: “Türkiye çok net bir şekilde bir seçim konjonktürüne girmiş bulunuyor ve iktidar da bu konjonktüre uygun adımları birer birer atıyor. Ancak burada sorulması gereken soru şu: Tüm bunlar Türkiye’deki derin ekonomik krizin yarattığı tahribatı gidermeye ve AKP’yi bir kez daha iktidara taşımaya yeter mi? Bu sorunun yanıtının ‘hayır’ olduğu görülebiliyor. Dolayısıyla, ekonomide atılan adımların tek başına AKP’yi iktidarda tutmaya yetmeyeceğini ve bunun da ‘ekonomi dışı’ yöntemlere başvurmayı gerektirdiğini anlamamız gerekiyor. İşte ‘sokak’ tartışmalarının odaklanması gereken yerlerden biri bu. İktidar partisi, ekonomide attığı adımların kendisini kurtarmaya yetmediğini gördüğü andan itibaren, bizzat kendisi sokağı bir araç haline getirebilir ve buradan tertiplenecek birtakım provokasyonlar seçimlerin ana belirleyeni haline getirilebilir. Buna karşı yapılacak şey ise ‘aman oyuna gelmeyelim’ tarzı bir pasif bekleyiş değil, iktidarın sokağı manipülasyonunu bizzat bir ‘karşı-sokak siyaseti’ ile boşa düşürmek, şimdiden ön almaktır. Aksi durumda sandıktan çıkacak sonucun ne olacağı bellidir.”