Kısırlaştırma, esasında toplumda neredeyse herkesin destek vereceği bir reformdur. Hayvan hakları savunucuları kısırlaştırmayı hem kısırlaştırılan hayvanların sağlığı hem de yavru ölümlerini önlemek için desteklemektedir.

Sokaklardaki sahipsiz hayvanlara dair gerçekçi çözümler nedir?
Fotoğraf: DepoPhotos

Engin Arıkan

Hayvan haklarına dair pek çok şey gündeme geliyor. Bunların gündemde kalmalarının önemli bir sebebi var: kolay çözümleri yok. Her ne kadar bazı gruplar (kimileri hayvanlar lehinde kimileri ise hayvanlar aleyhinde) tek cümlelik çözümler sunsa dahi genellikle ya işler dedikleri kadar basit olmuyor ya da toplumsal konsensüsun çok dışında oldukları için gerçekçilikten uzak kalıyorlar.


Bu yazıda neredeyse hiçbir zaman gündemden düşmeyen sokaklardaki sahipsiz hayvanlara dair çözümlere bakılacak. Bu konunun gündemden düşmemesi normal çünkü bu hayvanlar ile gündelik hayatımızda etkileşim halindeyiz. Bu hayvanların çektiği acıları kendi gözlerimiz ile görebiliyoruz. Diğer taraftan hayvan popülasyonunun bazı yerlerdeki aşırı artışı ve kimi hayvanların agresifleşmeleri halinde yaşanan yaralanmalar ve hatta ölümler de bu meseleye bir çözüm getirilmesi konusundaki çağrıları da yükseltmekte.

Peki nasıl? Bu noktada bazı kişiler hayvanları ortadan kaldırarak sorunları çözebileceğini düşünüyor. Mesela sahipsiz hayvanları bakımevlerine almak ve hatta onları itlaf etmek gibi. Ancak bu sözde çözümler aslında gerçekçilikten çok uzak.

İlk olarak, sanılanın aksine sokaklardaki hayvanları bakımevlerine (başka bir ifadeyle barınaklara) yerleştirmek imkansızdır. Mevcut hayvan bakımevleri şu anda zaten dolu. Bu tip bir politikanın gerçekleştirilmesi için belediyelerin muazzam kaynaklar ayırarak TOKİ projeleri gibi yüzbinlerce hayvanın yerleştirilebileceği tesisler inşa etmesi gerekir ki böyle bir şeyin eşi benzeri görülmemiştir.

İkinci olarak, hayvanların imhasını hedefleyen bir politika da imkansızdır (dikkat ederseniz meselenin etik boyutuna hiç girmiyorum bile). Böyle bir şeyin olabilmesi için şehirlerdeki tüm kolluk kuvvetlerinin seferber edilmesi, yüz binlerce hayvanın takip edilip görüldükleri yerlerde vurulması, bunların cesetlerinin araçlarla taşınıp toplu mezarlara gömülmesi gerekir. Böyle bir operasyonu yapılabilirliği imkânsız olduğu gibi toplumdan da bariz bir direniş ile karşılaşacağı aşikardır. Eğer jandarmanın mahallelerde hayvanları korumaya çalışan insanları coplarla bastırıp köpekleri kurşuna dizeceğini gerçekçi bir senaryo bulmuyor iseniz, bu “sözde” çözümü çözüm olarak nitelemenin bir anlamı yok.

Üçüncü olarak, “kısmen” belli bölgelerde hayvanların toplanıp belli bakımevlerine kapatılması veya “kısmen” bazı hayvanların uyutulması gibi ara çözümlerin yukarıda anlatılan imkânsızlıkları bir miktar törpüleyebileceği akla gelebilir. Ancak bunlar da esasında yine gerçeklikten yoksundur. Az önce belirtildiği gibi, bakımevleri zaten doludur, 200 bin yerine 10 bin hayvan bakımevlerine kapatılmaya çalışılsa dahi bu seviyede de bir kapasite mevcut değil. Aynı şekilde, İstanbul’un genelinde değil de sadece bir ilçesindeki (mesela Beşiktaş) sokak hayvanlarının itlafına kalkışıldığını hayal edin. Bu gerçekleşebilir mi? Mümkün değil.

Bu sözde “kısmi” çözümler ile ilgili bir diğer sorun da zaman içinde aslında hiçbir amaca ulaşamamalarıdır. Pek çok belediye zaten yasadışı olarak hayvanları belli mahallelerden alıp ormanlara bırakıyor veya bazı hayvanları öldürüyor. Bu tip uygulamalar hayvan popülasyonunu kontrol altına alabildi mi? Hayır. Çünkü sokakta hala kısırlaştırılmamış pek çok hayvan var ve onlar kısa sürede üreyebiliyor. Bu yeni hayvanlar da suni olarak “boşaltılmış” bölgelere yerleşerek hayvan popülasyonunu tekrar eski hale getiriyor.

Peki gerçekçi bir çözüm nasıl? İlk olarak, dışarıdan hayvan gelişini engellemek gerekiyor. Sanılanın aksine sokaklardaki hayvan popülasyonu sadece kendilerinden artmıyor, daha önce hayvan satın almış kişilerin daha sonra bu sorumluluğu üstlenmekten vazgeçip hayvanlarını dışarıya bırakmasından da kaynaklanıyor. Bu hayvanlar bir de kısırlaştırılmamışlar ise kısa sürede hayvan popülasyonunu hızlı bir şekilde artırıyorlar. Ülkemizde hâlâkatalog üzerinden hayvan satışı serbest. Pek çok insan da hayvan bakımevlerindeki hayvanları sahiplenmekten ziyade bu tip satıcılardan hayvan satın almaya devam ediyor.

İkinci olarak, kapsamlı kısırlaştırma programlarının gerçekleştirilmesi gerekiyor. Mevcut yasal düzenlemelerde öngörüldüğü üzere kısırlaştırılan hayvanların rehabilitasyonlarından sonra eski mahallelerine geri bırakılmaları en makul çözüm. Aksi takdirde mahallelerin hayvanlardan boşaltılması yukarıda açıklandığı üzere sadece belli bir süre hayvan popülasyonunu azaltır, kısa süre sonra o mahalledeki gıda kaynakları ve yaşam alanları çevre bölgelerden hayvan göçüne sebep olur ve bunlar kısırlaştırılmamışlar ise tekrar sıfır noktasına geri dönülmüş olur. Dışarıdan göç eden hayvanlar açısından bir diğer risk bu hayvanları yeni geldikleri mahalleye ve oradaki sakinlere olan adaptasyonlarıdır. Bu nedenle agresyon riski, mevcut hayvanların götürülmesi ve yeni hayvanların gelmesi halinde azalmaz, tam tersine artar. Bu nedenle en iyi çözüm mahalledeki mevcut hayvanların kısırlaştırılıp aynı yaşam alanlarına geri bırakılmasıdır. Bu şekilde hem uzun vadeli olarak bu hayvanların popülasyonu kontrol altına alınır, hem de o bölgeye diğer hayvanların gelip çoğalmasının önüne geçilmiş olunur.

Hayvanların kısırlaştırılması ile ilgili sorumluluk yerel yönetimlerdedir ancak bu zamana kadar kısırlaştırma konusunda yeterli bir performans gösterildiğini söylemek zordur. Merkezi yönetim de yerel yönetimlere gerekli finansman desteğini sağlamamaktadır. Kısırlaştırma konusunda hakiki bir ilerleme kaydedilebilmesi için mevcut kısırlaştırma oranlarının katlanması gerekir. Aksi takdirde kısırlaştırılmamış hayvanlar üredikçe sorun artarak devam edecektir. Öte yandan belediyeler, komşu belediyelerden kendi sınırlarının içine hayvanların bırakıldığını veya oradaki kısırlaştırılmamış hayvanların kendi sınırlarına geçtiklerini bildikleri için kendileri adım atsalar da atmasalar da aynı noktaya gelineceğini öngördüklerinden adım atmamaya meyilli olmaktadır. Bu nedenle hem merkezi hem de yerel yönetimlerin koordineli ve kapsamlı bir kısırlaştırma programı gerçekleştirmesi zorunludur.

Kısırlaştırma, esasında toplumda neredeyse herkesin destek vereceği bir reformdur. Hayvan hakları savunucuları kısırlaştırmayı hem kısırlaştırılan hayvanların sağlığı hem de yavru ölümlerini önlemek için desteklemektedir. Hayvanlardan ziyade insanların refahı ve güvenliğinden endişelenenler açısından da hayvanların kısırlaştırılarak agresyonlarının azaltılması ve popülasyonlarının kontrol altına alınması olumludur.
Bu gerçekçi çözüm, ne hayvan eziyetini bir günde ortadan kaldırabilir ne de hayvan popülasyonunu hemen kontrol altına alabilir. Ancak en azından gerçekçi olmayan çözümlere kıyasla hem hayvanların hem de insanların iyiliği için uzun vadede somut neticeler elde edilebilir.