Türkiye’de sol düşüncenin daima iki büyük imtihanı oldu. İlki ezilenlerin, sömürülenlerin, ötekileştirilenlerin, yoksullaştırılanların baskıcı rejimler karşısında farkındalığının artarak dayanışma ve birlik içinde itirazlarını yükselterek güçlendiği her durumda sistemin kriminalizasyonudur. İktidardakilerin kullanışlı konumlarını koruyabilmeleri için uyuşuk bir topluma ihtiyaç vardır ve sol düşüncenin insancıl ve ahlaki temellerinin halkta yarattığı olumlu etkinin önüne geçilmesi için çoğunlukla son derece ironik şekilde solun dili benimsenmiş, bu dilin gerçek sahipleri ise toplumsal değerler üzerinden yıpratılarak doğrudan suçlu ilan edilmelerine olanak verilmiştir. Diğeri ise ne yazık ki bu süreç içerisinde solun kendi içindeki tutumudur. Özellikle baskıların en yoğun olduğu dönemlerde birilerinin işine gelir şekilde ve bunu hiç umursamadan, yok edilen “yoldaşlar” arasından sıyrılarak “en doğru solu” tariflemeyi görev edinenler; siyaset mekanizmasının içinde çarklar dönerken asıl amacı unutarak kişisel ütopyalarının esiri olmuşlardır. Daha eşit, adil ve ulaşılabilir olan kurtuluş böylelikle hep başka bahara kalır.


****

Türkiye’de sol üzerine söylenecek her söz muhakkak Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) kuruluşu ve geçmişine değinmelidir. TİP; demokratik sosyalizmin ülkemizdeki ilk örneği olmanın yanında 1965 seçimlerinde TBMM’de 15 milletvekiliyle var olabilmiş ve tarihin en güçlü ve onurlu muhalefetini sunmuştu. Türk siyasal hayatına kalıcı yeniliklerle bambaşka bir soluk getirmiş çok önemli bu siyasal oluşumun kuruluşu gücünü sendikalardan ve hayatlarını sosyalizme ve topluma adamış çok güçlü idealist isimlerden alıyordu. İlerleyen yıllarda öldürülen Kemal Türkler bunlardan sadece biriydi.

****

Ben bugün bu dönemin ve partinin kurucu başkanı Mehmet Ali Aybar’dan söz etmek istiyorum. Görev sürecinde parti kadrolarında emekçilerin ve sendikacıların etkili konumunun korunması için eşitlikçi bir anlayışla -şüphesiz partinin ve siyasetin soluğunu diri tutmak için katkıları çok kıymetli olan- sosyalist aydınların oranının yüzde 50’yi geçmeyecek bir şekilde sınırlandırılmasını sağlayan odur. Düşünceleriyle topluma canı pahasına öncülük edenlerden bir diğer isim Uğur Mumcu “Mehmet Ali Aybar’ın partisi işçi sınıfının demokratik öncülüğü etrafında birleşen, tüm emekçilerin temsilcisi olduğunu söyleyen, onları iktidara getirmeyi amaçlayan bir partiydi” diyerek tanımlıyordu Aybar’ın partisini. Mumcu’nun Aybar ile söyleşisi Umag yayınları tarafından yayınlandı. Aybar’ı tanımak için önemli bir kaynak.


****

Mehmet Ali Aybar solun dağınıklığından yakınarak bu dağınıklığın solun siyasal yelpazede ağırlığını duyurmasına engel olduğunu düşünüyordu.Solun birliğinin bu dağınıklığı ortadan kaldırmanın ötesinde laik ve demokratik bir Türkiye için kalıcı bir güç olacağını, değişime öncülük edeceğine inanıyordu. O her şeyin önüne insana verilen değeri, temel hak ve özgürlükleri koyan bir düşünürdü. Liberal ekonomi karşısına daima sosyal adaleti koymuş, siyasetin ince mühendislikleri ve çıkar çatışmaları karşısındaysa pusulası olan demokrasiden ve ilkelerinden ödün vermemiştir. Bu duruşuyla, ‘güleryüzlü ve insancıl sosyalizm’ anlayışıyla kendi partisi içinde de hedef olan Aybar şimdilerde ülkemizin kanımca en temel sorunu olan belleksizlikten de nasibini alıyor. İşçi Partisi’nin tarihe geçen başarılarındaki öncü rolünün unutulması kimi kesimlerce partinin sadece Behice Boran adıyla anılmasına itina gösterilmesi, hatta belli isimler çevresinde popülarizmden fayda umanların gündeminde yer almaması benim açımdan bu kesimler tarafından söylenecek her sözü samimiyetsizleştiriyor ve tarihin bilmem kaçıncı tekerrürü duygusuyla hüzünlendiriyor.

****

Annem Füsun Akatlı ve babam Metin Altıok’un da öğrencilik yıllarında gencecik iki idealist, ilkeli sosyalist olarak Mehmet Aybar’ın yanında ve yakın çevresinde yer alması sebebiyle çok küçük yaşta tanıma şerefine erdiğim bu değerli isimle yeterli vakit geçirme şansım olmasa da yönümü ışığından ayırmadım hiç. O sosyalizmi ve siyaseti; teoriden, halkın anlamadığı hatta ürktüğü kibirli cümlelerden, iç tartışmalardan arındırmış, bilime saygısını yitirmeksizin insancıl, ahlaki amaçlardan ayrılmayarak insanların umudu haline getirmiştir. Üstten dikte edilen bir sol yönetim biçimi yerine sosyal adalet deneyimiyle benimsenecek sahici ve anlaşılır bir yol, bir var oluş biçimi olarak tercih etmiştir.


****

“Halk uyanmaya ve demokratik haklarına sahip çıkmaya başladı mı geri kalmış ülkelerin, emperyalizmin desteği ile ayakta duran kültürsüz, çıkarcı ve bencil burjuvazisi ile toprak ağaları, şekli demokrasiyi imtiyazları durumları için tehlikeli bulurlar. Hele dış borçlanmalar yetersiz olduğu ve ekonomik ve mali zorlukların baş gösterdiği dönemlerde, demokrasiyi büsbütün tatil edip faşizmi kurmaya heveslenirler. Bu iş için yabancı dost ve ortaklarının, yani emperyalizmin askeri desteğini de isterler. Emperyalist kuvvetler, ittifaklar ve antlaşmalarla zaten yurtta üslenmiş bulunuyorlarsa, bunlar davete lüzum kalmadan yardımlarını esirgemezler. Hatta milli kurtuluş ve sosyalizm akımı güçlenmeye başlayınca emperyalistler içerideki adamlarını, ortaklarını harekete iterler: komünizm umacısı canlandırılır; dış tehlikeden söz açılır; demokratik hakların kullanılışı, hürriyet rejimini içeriden yıkma teşebbüsü olarak nitelendirilir ve besleme dernekler, gazeteler, dergiler aracılığıyla iftiralar, yalanlar, suçlamalar taşlı sopalı saldırılar, suikastlar başlar. Hükümet tertiplere girişir: düzme beyannameler, silah depoları bile keşfolunur. İşçiler grev mi yapıyor; bastırmak için asker gönderilir ve grevi gizli komünist ajanlarının kışkırttığı ilan olunur. Gençlik örgütlerine ajan sokularak gençler birbirlerine düşürülür ve olaylar komünistlerin işi olarak gösterilir. Öğretmenler komünistlikle suçlanır; namuslu sendikacılar keza komünist olarak ilan edilir. Kim ki, emperyalizmin boyunduruğuna karşıdır; kim ki, üslerin temizlenmesini ister; kim ki, ne şu devletin ne bu devletin uydusu olmayalım, bağımsız yaşayalım der; kim ki, toprak reformu yapılsın, sömürgeye son verilsin, anayasa eksiksiz tastamam uygulansın diye yazar, çizer, söyler; hepsi de komünistlikle suçlanır. Yürürlükteki faşist kanunlar az gelir; yeni yeni terör kanunları hazırlanır. Halktan, emekten yana bir parti varsa kapatılması yoluna gidilir. Militanlar, sendikacılar, yazarlar, karikatürcüler, hatta 15 yaşındaki çocuklar tevkif edilir. Bu işe her uçtakilerden başlanır. Ve en uçtakiler yok edildikten sonra, sıra geride kalan en uçtakilere gelir. Tabii bütün bunların, vatanı komünizmden korumak; demokrasiyi, hürriyetleri kurtarmak için yapıldığı söylenir.”

***

Ben sadece komünist kelimesinin yerine terörist kelimesi koyarak ve “bunlarrrr” light motifi eşliğinde yeniden okudum. Mehmet Ali Aybar 10 Temmuz günü Aşiyan’daki kabri başında sevgili kızı Güllü Aybar ve yoldaşlarıyla buluşacak. Bu büyük adamı saygıyla anıyorum. Yokluğu çok hissediliyor.