ÖDP, memleketin dört bir yanından gelenlerin coşkulu katılımıyla Pazar günü gerçekleştirdiği kongrede, SOL Parti adını aldı. İsim SOL Parti oldu ya, benim de unutulmaya başlanan şöhretim yeniden hayat buldu!

Saddam, 2 Ağustos 1990’da Kuveyt’e girdi, çalıştığım ajans da ilk uçakla beni her an bombalanması beklenen Bağdat’a gönderdi. O ara Demokrat!’a da yazıyorum, Bağdat’ta kalışım uzadıkça, arkadaşlar sürekli “Savaş çıkar mı?” diye soruyor, ben de Bağdat’tan bildiriyordum: Çıkmaz!

Sırp-Hırvat gerilimi başlayınca, iç savaşını izlemek üzere sonradan parçalanan Yugoslavya’ya gittim. Yine Demokrat! var ve oraya da yazıyorum. Soru aynı; “Savaş çıkar mı?” Hem bizim arkadaşlarla hem de Yugoslavya’daki dostlarla neredeyse iddiaya giriyorum; “Korkmayın, savaş çıkmaz.”

Irak’ta da Yugoslavya’da da olanlar malum!

Galiba, Melih’ di (Pekdemir); adımı “Söylediklerinin tersi çıkan yazar”a çıkardı. Eh, o ünümü pekiştiren epeyce de yanlış seçim sonucu tahmini yaptım sonradan. İyi de oldu; en azından okuru yanıltmıyor, yazdıklarımın tersine göre pozisyon alan herkesi doğru yönlendirmiş oluyordum!

Yakın dönemde birkaç doğru tahmin bu ünümü gölgelemişti ki, Pazar günkü kongre imdadıma yetişti; bir gün önce “Sosyalist Sol Parti olması bekleniyor” dediğim isim SOL Parti oldu.

Tabii, epeyce sataşan oldu; kongre salonunda görüp de “Bundan sonra yazdıklarına nasıl inanalım, nasıl okuyalım” diyen diyene.

Kimini, “ÖDP’deki kaynaklarım sağlam değilmiş” diye geçiştirdim, bazılarıyla da samimi düşüncemi paylaştım.

“Bundan sonra nasıl okuyalım?” diyenlere; “İnanmadan okuyun!” dedim. Gerçekten inanmadan okuyun; BirGün okuruna, bir sosyaliste yakışan da budur!

Bir teoriniz olsun mutlaka, o teori ışığında her neyi okuyorsanız onu mutlaka eleştirel aklın süzgecinden geçirin. Kuşku duyun! Bu inanmaktan başka bir şey ve daha yararlıdır. Hem bilimsel hem de sol düşüncenin olmazsa olmazıdır.

Öğrencilerime de sık sık “En çok söylediklerimden kuşku duyanı ve beni eleştireni severim” diyorum.

Hayır, okurlarımı asla “öğrenci” saymıyorum, ben onların eleştirilerinden çok şey öğreniyorum. Ancak, okurun da en çok benden kuşku duyanını, her yazımı eleştirel aklının süzgecinden geçireni ve eleştirel bir bakışla okuyanı önemsiyorum.

ÖDP’nin adı artık SOL Parti. Kongrede de belirtildiği gibi, “sadece bir isim değişikliği için değil, bir düzen değişikliği için” yola çıkıldı. Çağrı manifestosunun 12 maddesinin her biri son derece doğru saptamalar içeriyor ve doğru hedeflere işaret ediyor.

Dahası, geçmişe dönük; “İğneyi başkasına çuvaldızı kendimize batıralım; evet bu ülkenin aydınları, emekçileri, kadınları, solcuları, sosyalistleri bu rejim karşısında boyun eğmediler. Ancak böyle bir rejimin kurulmasını da yaygınlaşmasını da engelleyemediler” diyen erdemli bir özeleştiri var.

İnsanlara da kurumlara da isimler belli beklentilerle konur, ancak insanlar da kurumlar da hayat pratikleriyle doldururlar isimlerinin içini, yaptıklarıyla!
Bugün, eski bir Alman ismi olan Adolf’u kimseye koyamazsınız Almanya’da, Hitler onun içini onursuzlukla doldurduğu için.

Sıradan bir isim olan Mustafa, Atatürk içini doldurduktan sonra bambaşka bir anlam kazanır.

Daha önce de Mahir, Deniz ismi verilmiş çocuklar vardı bu ülkede, ancak 70’lerde bu ismi taşıyanların yaşadıkları hayat ve hayatlarını hiçe sayışları halkın geleceği için, bir yıldız parlaklığı kazandırdı o isimlere.

ÖDP yaptıkları ve yapamadıklarıyla bir şekilde doldurdu isminin altını. Artık SOL Parti var! Birkaç gün daha sadece ismi konuşuruz belki. Sonra ise o ismin altının nasıl doldurulduğunu…

Yolu açık olsun!

cukurda-defineci-avi-540867-1.