Halk TV’ye konuk olan SOL Parti Başkanlar Kurulu Üyesi Önder İşleyen, demokrasi anlayışlarının parlamentoyla sınırlı olmadığını belirterek muhalefetin ortaya koyduğu ‘iyileştirilmiş parlamenter sistem’ önerisinin yetersiz olduğunu ifade etti. İşleyen, “Yerinden yönetimin her düzeyde güçlendirildiği, halkın kendi örgütlü gücüyle her düzeyde söz sahibi olduğu bir demokrasi anlayışını savunuyoruz” dedi.

SOL Parti Başkanlar Kurulu Üyesi İşleyen: Demokrasi mücadelesini parlamentoyla sınırlı görmüyoruz

SOL Parti Başkanlar Kurulu Üyesi Önder İşleyen, dün akşam Halk TV’de Şirin Payzın, Barış Terkoğlu ve Emin Çapa’nın sunduğu ‘Sözüm Var’ programına katıldı.

Emin Çapa’nın yönetim şekli tartışmaları hakkındaki sorusuna yanıt veren İşleyen, muhalefetin ortaya koyduğu ‘iyileştirilmiş parlamenter sistem’ önerisinin yetersiz olduğunu belirtti. İşleyen, temsili demokrasinin krize girdiğinin altını çizerek, SOL Parti’nin demokrasi mücadelesini parlamentoyla sınırlı görmediğini vurguladı.

Parlamentonun bu sorunların tartışılacağı bir yer olduğunu kaydeden ve bu nedenle siyasi seçimlerin barajsız-yasaksız gerçekleşmesi gerektiğini dile getiren İşleyen, “Yerinden yönetimin her düzeyde güçlendirildiği, halkın kendi örgütlü gücüyle her düzeyde söz sahibi olduğu bir demokrasi anlayışını savunuyoruz” diye konuştu.

"LAİKLİĞİ DIŞLAYAN DÖNÜŞÜM OLMAZ"

İşleyen bununla birlikte laikliğin de önemine dikkat çekti. Türkiye devletinin siyasal İslamcı rejim tarafından dönüştürüldüğünü ifade eden İşleyen, “Türkiye devleti, bir tarafta tarikatların-cemaatlerin, bir tarafta çetelerin paylaştığı bir organizasyona dönmüş durumda. Dolayısıyla laikliği ve kamuculuğu dışlayan dönüşüm sürecinin yetersizlikleri karşısında bütünlüklü bir değişim programını önümüze koyuyoruz” dedi.

Önder İşleyen'in sözlerinden öne çıkan kısımlar şöyle:

“ESKİ DOSTLAR ERDOĞAN’DAN KOPUYOR”

“Kullanım ömrü tükenmiş olan Erdoğan’dan eski dostlar bir bir kopuyor. TÜSİAD da ayrılığını ilan etmiş oldu. Belki bir süredir küskünlerdi ve bunu söyleme cesareti bulamıyorlardı. Ama bugün çözülen bir iktidar ve bugün gelinen aşamada TÜSİAD da bunu ilan etti. TÜSİAD, açığa çıkan muhalefet blokuyla birlikte önümüzdeki döneme bir yatırım yapıyor. Dünyada da gördüğümüz şey, bütün sistemlerin kriz içinde olduğudur. Bu sistemi tadil etmek iddiasında olanlar, toplumların sisteme olan birikmiş öfkesini kapsayarak kendi projelerini hayata geçirmeye çalışıyorlar.”

“SOSYALİSTLERE CİDDİ GÖREVLER DÜŞÜYOR”

“Sosyalist sola bu süreçte önemli bir sorumluluk düşüyor. Sosyalist sol, önümüzdeki süreçte genel siyaset tablosu içinde belirleyici bir aktör değilmiş gibi algılanabilir ama Türkiye’nin içinden geçtiği süreç sosyalistlere çok ciddi görevler yüklüyor. Bunun dışında da ancak sosyalist solun çözebileceği sorunlar var. Bizim açımızdan önümüzdeki seçim, referandum özelliği taşıyor. Yani buna gerçek manada bir seçim diyemeyiz. Bir referanduma gidiyor Türkiye ve ülkeye bunca kötülüğü yapmış tek adam rejimine karşı bir tutum alacağız. Dolayısıyla bu ülkeyi bu iktidardan kurtaracak bir mücadele sürecinde en geniş muhalefetle dayanışma ilişkisi içinde olma sorumluluğumuz var. Önümüzdeki dönemin en acil görevi budur. Ama sosyalist sola düşen görev sadece iktidarı yenilgiye uğratma görevi değil. Bir seçenek olarak ortaya çıkan muhalefet blokunun gelecek tasarımının da Türkiye emekçi halklarına çözüm getirmeyeceği açık. Sosyalist solun Türkiye’nin yeniden kuruluşuna ilişkin kendi özgün hedefleri ve programıyla seçenek olması gerekir. Önümüzdeki dönemde Türkiye’nin sağa doğru yatan dönüşümüne karşı mücadele edecek ve restorasyon programına itiraz ederek halktan yana bir dönüşümü gerçekleştirecek şekilde inisiyatif almak zorundayız.”

“DÜNYA SOLUN YÜKSELİŞ DÖNEMİNE GİDİYOR”

“Türkiye’nin önümüzdeki döneminde, CHP ve HDP dışındaki sosyalist solun, örgütlü ve niteliksel etkiyi yapacak bir kuvvet kazanması gerekiyor. Çünkü önümüzdeki dönemde Türkiye’nin temel sorunları birleşmek, birleşmemek değil, Türkiye’de en geniş muhalefet halkası oluştu. Türkiye’de eksik olan, sosyalist solun etkisi. Buna şu açıdan da bakalım. Gençlerin sosyalizme dönük ilgisi sadece Amerika’ya ya da Latin Amerika’ya özgü bir şey değil. Gezi’de sokağa çıkan milyonları sağ-muhafazakar diye tanımlayabilir miyiz? Türkiye’nin çok geniş ilerici, devrimci ve cumhuriyetçi bir birikimi var. Sadece Gezi değil, 8 Mart’ta alanları dolduran kadınların mücadelesinin Davutoğlu ve Babacan’ın temsil edeceğini düşünebilir miyiz? Mümkün değil. AKP döneminde çok ciddi emekçi direnişleri oldu, bunların sermaye partileri tarafından temsil edilebileceğini düşünebilir miyiz? Türkiye’de çok ciddi bir direniş potansiyeli var. Bu anlamda Türkiye toplumu soldur. Dünya solun yükseliş dönemine gidiyor. Çünkü başka bir çıkış kalmadı. Sistem kurucu güç ve potansiyelini kaybetmiş durumda. Türkiye’de de sosyalist solun kurucu fikir ve örgütlenme potansiyelinin açığa çıkacağı bir yükseliş dönemine geçiş olacak.”