SOL Parti Başkanlar Kurulu Üyesi İşleyen, “Türkiye’nin kendi geleceği için öreceğimiz başka bir yol var” dedi. İşleyen, AKP’nin ilk dönemini hedefleyen dönme dolap siyasetine ülkeyi mahkum etmeyeceğiz” vurgusu yaptı.

SOL Parti Başkanlar Kurulu Üyesi İşleyen: Önereceğimiz başka bir yol var

HABER MERKEZİ

SOL Fikirler Sempozyumu’nun ikinci gün oturumu Ankara'da MMO Eğitim ve Kültür Merkezi'nde tamamlandı. Pek çok başlığın tartışıldığı sempozyumda konuşan SOL Parti Başkanlar Kurulu Üyesi Önder İşleyen, “Bu iktidarı yıkmak için muhalefetle birlikte yürüyeceğimiz bir düzlem var ama Türkiye’nin kendi geleceği için öreceğimiz başka bir yol var. Muhalefetin gericilikle, emperyalizmle piyasayla kurdukları bağ ile AKP’nin ilk dönemini hedefleyen bir dönme dolap siyaseti var. Biz bu dönme dolap siyasetine ülkeyi mahkum etmeyecek bir siyaset kuracağız” dedi.


Yeniden kuruluş

Ekonomik Kriz ve Sol Alternatif başlıklı ilk oturumda Aziz Konukman’ın moderatörlüğünde Hayri Kozanoğlu ve Oğuz Oyan, ekonomik krizden sol çıkış programının nasıl mümkün olacağını anlattı.

Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, ilk günün ilk oturumunda yaptığı sunumda vergi düzenlemelerinden bilginin demokratikleştirilmesine, Türkiye’nin kamuculuk programının nasıl neoliberal düzenden çıkış için sağlanabileceğini on maddede açıkladı. Ekolojik, toplumsal refaha dayalı, finansallaşmaya bağımlı olmayan bir ekonominin olasılıklarından bahseden Kozanoğlu, somut politika önerilerinde bulundu.

Ardından söz alan Prof. Dr. Oğuz Oyan ise konuşmasında şunları söyledi: “SOL çıkış meselesi açısından, solun hedefi ekonomik istikrarsızlığı engellemekle kalamaz. Bunlar sadece burjuva partilerin görevidir de denemez. Mesele emekçinin yaşamının eritilmesidir. AKP’nin Anayasa’dan başlayarak hukuki ve idari yapıdaki altüst oluşların ciddi temizlenmesi gerekiyor. Üst kademe kadroların sol perspektifle ikame edilmesi de bundan sonraki iktidara bırakılmayacak şekilde solun müdahalesi gerekiyor.” Konuşmaların ardından söz alan Aziz Konukman ise merkezi planlama, kalkınma, finans sisteminden bağımsızlık gibi kritik tüm hamlelerin ancak bir kamucu yeniden kuruluşla sağlanabileceğini açıkladı.

Yeniden kamulaştırma

Etkinliğin ikinci oturumunda 21. yüzyılda kamulaştırmanın bir nostalji olmayacağını vurgulayan ekonomist Anıl Aba, “Hayalimiz sadece Sümerbank’ın olması değil, TrendYol ile HepsiBurada ile rekabet edebilen bir cep telefonu uygulaması olarak bir kamu iktisadi teşekkülüne dönmesi gerek. Bu hizmetlerin marjinal maliyeti sıfıra yakın. Muhakkak kamulaştırılıp çok düşük fiyatlarla ki internet ileride bedava olacak, fakat sosyalist solun saf bir nostalji olarak değil Türkiye’nin ciddi bir ihtiyacı, kamuyu devreye sokup kitlesel istihdam yaratan fabrikalar, sanayi girişimleriyle işsizlik problemine zaten katkıda bulunması gerekir” ifadelerini kullandı.

Günün üçüncü oturumunda, Kamusal Dönüşüm için Satır Başları başlığıyla Profesör Dr. Gamze Yücesan Özdemir ve SOL Parti Başkanlar Kurulu Üyesi İlknur Başer söz aldı. Özdemir kamusallığın bütünsel bir pratik olarak ele alınmasının öneminden bahsederken şunları söyledi: “Hayat pahalılığı enflasyon işsizlik borçluluk, geniş halk kesimlerinin içinde bulunduğu durum. Biriken bir öfke var, itiraz var belli talepler var ancak bu yeterince siyasallaşmadığı için sosyalist sola önemli bir sorumluluk düşüyor. Kamuculuk aslında hayatın her alanına nüfuz eden bir bütünsellik içerisinde anlaşılmalı. Üretim noktasından başlayan, ancak burada kalmayıp toplumun iktisadi siyasi yapısı içerisinde emekçilerin kendini yeniden ürettiği tüm alanlarda etkisi olacak bir mesele. Hayatı üreten emekse, bunu salgında her zerremize kadar hissetmişsek şimdi gün emeğin cumhuriyetini kurma günüdür.”

İlknur Başer ise konuşmasında şunları söyledi: “Türkiye’de sosyalist solun kamusal mirası neler? 15-16 Haziran sürecini de bu açıdan görmemiz gerek. Güvencenin çalışma hayatında, örgütlülük alanında var olması gerektiği konusunda işçi sınıfının itirazı konusunda önemli bir deneyimi. Yine Yeni Çeltek direnişi. Komite ve konsey deneyimi. 20’şer kişilik işçilerden komiteler daha sonra konseyler oluşturması ve fabrikanın üretimine yönetimine müdahale edilmesi, hatta çıkan ürünün tanıtımına kadar dahil olan bir süreçten bahsediyoruz, üstelik buna yerel halk da katılıyor. Öz yönetime giden bir nüvenin inşası aslında bu. Dolayısıyla Yeni Çeltek ve Aşkale’de işçilerin birlikte yönettiği birlikte karar aldığı böyle bir yönetim bir parlama noktası olarak bulunsun.”

Devrimci dönüşüm

Halkın Kurucu Gücü ve Devrimci Dönüşüm başlıklı oturumda ise Prof. Dr. Necmi Erdoğan ve eğitimci Aysun Gezen sunum yaptı. “AKP’yi 150 senelik demokrasi geleneğinin bir sapması olarak alıyorlar” diyen Gezen, “Sistemin kendine içkin çelişkilerinin bir sonucu olarak değil. Bu totaliterleşmenin emek rejimiyle olan krizini kurmadan sadece devlet anlayışı olarak görüyorlar. İnsanın bütünlüğüyle temsiline ilişkin bir çabaya ihtiyacımız var” değerlendirmesini yaptı.

Üzerinde yükseleceğimiz bir siyasal kültürel gelenekten bahsetmenin mümkün olduğuna dikkat çeken Akademisyen Necmi Erdoğan ise “Şu anki İslamcılığın arsız gösterişçiliğini düşünün. Tam da burada bütün bunların silindiği bir durumdan söz etmiyoruz. Eşitlikçi bir damar ve sömürüye karşı sindirilemeyen, bir isyan değilse bile gücenme duygusunun bu topraklarda hala olduğunu söylemek mümkün” dedi.

Biz kuracağız

Sempozyumun kapanış konuşmasını ise SOL Çıkış başlıklı son oturumda SOL Parti Başkanlar Kurulu Üyesi İşleyen yaptı. “Kısa bir kapanış konuşması yapacağım. Çok önemli bir birikim ortaya çıktı. çalışma bir başlangıç” diyen İşleyen, Türkiye’nin çıkış politikalarını daha derinlikli olarak tartışmaya, atölyeler ve çalıştaylarla geliştirerek devam edecek. Türkiye’nin bu çıkışı örgütleyecek bir devrimci örgüte ihtiyaç var” ifadelerini kullandı.

“Türkiye’nin önündeki eşik, bu iktidardan kurtulmak, çok acil bir görev ve hep birlikte başaracağız” diyen İşleyen’in şu değerlendirmeleri yaptı: “Ama mesele orada bitmiyor. Yenilgiye uğratmak çok önemli ama yeterli değil, devrimci bir dönüşüme ihtiyaç var. Emekçilerden yana bir çözüm için bu çoklu krizden, devrimci bir yola ihtiyaç var.

Bir birlik ihtiyacı vardır, ama bugün Türkiye’nin geniş bir muhalefeti var. AKP’ye hayır diyen geniş bir muhalefeti var ama bir politik alternatifi yok. İşçilerin, gençlerin, kadınların evet benim sorunumu çözecek diye umut bağladığı bir politik alternatifi yok. Siyaseti sayılara hesaplara değil politikalara yönelik olarak yapmamız gerekir. Biz bir devir teslim törenine gitmiyoruz. Düğün dernek gibi bir hava var. İktidarı yenik sayıyorlar, iktidarı devir teslim etmiş şekilde herkes hangi koltuğa geçeceğinin hesabını yapıyor.

Seçime indirgenmiş siyaset konusunda sosyalist solun bir kısmı da Kılıçdaroğlu’ndan farklı değil. Bu dikkat dağıtır. Bu kez atı alan Üsküdar’ı geçemeyeceği bir muhalefeti örgütleyeceksek atları tutacak bir siyaseti SOL Parti yapacak.

Türkiye’nin önümüzdeki sürecin dönme dolap siyasetinden çıkacaksa güçlü bir örgütlü siyasete ihtiyaç var. Gücümüzü ve eylemimizi arttırarak gerçek mücadeleyi önümüze koymalıyız. İktidar yenildi her şeyi teslim etti gitti olmaz, çok yoğun ve çeşitli etaplardan gelişecek bir alt üst oluş yaşanacak biz tüm bu etaplardan güçlenerek geçeceğiz.”

Nasıl değiştireceğiz? Son dönemin Sen Ben Lenin filmi, heykelin SSCB yıkılınca Akçakoca’ya vurması üzerine bir hikaye. Filmin yönetmeni, filmi yaparken bir müzisyen arkadaşının, Lenin için “Batman” gibi söylediğini ifade ediyor. Lenin’in fikrinden bağımsızlaştırıp bir bireysel kahraman benzetmesi yapabiliyor bu çağın büyüsü. Hepiniz kahramansınız hepiniz çok özelsiniz derken öte yandan toplumu değiştiremezsiniz hayatı değiştiremezsiniz diyen bir durumu ortaya çıkardı. Tamamen imaja bireyselliğe dayalı bir siyaseti de önümüze koydu.

Toplumun bütün dönüştürücü gücünü kaybettiği, birbiriyle ilişkisiyle açığa çıkacak gücünü kaybettiği, gerçek bir değişimi istese dahi yapamayacağını düşünen bir vaziyetteyiz. Bunu değiştirmemiz lazım. “Lenin’in Büyüsü” isimli metinden atıf yapayım, bu mucizeyi gerçekleştiren mucizelere değil sıradan insanların gücüne inanmasıydı. Bizim de bu anlayışı güçlendirmeye, bunu göstermeye başlarsak, bugünden acı içindeki toplumun içerisinden yapabilirsek çok başka bir noktaya gidebiliriz.

Son sözümüz şu olsun, herkes çıkıp bizi oraya buraya yazın diyorlar, bizi de devrimciliğe yazsınlar yine, biz bu ülkenin geleceğini kurmaya talibiz.”