SOL Parti'den DEM Parti görüşmesine ilişkin değerlendirme: Demokrasi zemini rejimin yıkılmasıyla yaratılır
SOL Parti Sözcüsü İsmail Hakkı Tombul, DEM Parti ile yapılan görüşmeye ilişkin, "Son süreçteki son gelişmeleri aktardılar, biz de kendi görüşlerimizi belirttik" dedi. Tombul, halklar arasında barışın ve demokrasi zemininin ancak önündeki en önemli engel olan tek adam rejiminin yıkılması ile mümkün olacağını söyledi.

SOL Parti Sözcüsü İsmail Hakkı Tombul, İlke TV’de Mizgin Aslan ile Ankara Zamanı programında, Kürt sorununda yeni süreç gündemi hakkında açıklamalarda bulundu.
Tombul, halklar arasında barışın ve demokrasi zemininin ancak önündeki en önemli engel olan tek adam rejiminin yıkılması ile mümkün olacağını söyledi.
SİLAHLARIN SUSMASI OLUMLUDUR
SOL Parti sözcüsü İsmail Hakkı Tombul’un konuşmasından satır başlıkları şöyle:
“Henüz belirsizlikler içeren bir süreçten söz ediyoruz. Dem Parti bizimle gerçekleştirdiği görüşmede, son süreçteki son gelişmeleri aktardılar, biz de kendi görüşlerimizi belirttik. Biz hangi sorundan söz ediyoruz? Türkiye’de onlarca yıldır süre gelen, binlerce yurttaşın hayatına mal olmuş bir sorun var. Tabii ki Kürt halkının talepleri karşılanmalıdır, bir halk nasıl istiyorsa öyle yaşayabilmeli. Biz parti olarak uzun süredir Kürt meselesinin silahlı mücadele gerektirmediğini, demokratik mücadele ile çözülebileceğini savunduk, dolayısıyla silahların susması olumlu bir gelişmedir. Halkların birlikte yaşama umudunu artıracağı için önemlidir.
Biz yıllardır silahlar susmalı, demokratik ortamda barışçıl bir süreç sağlanmalı ve bu demokratik bir yapıda olmalı, bunun sağlanabilmesi için de Aleviler, Sünniler, Kürtler, Türkler birlikte, kendi hayatlarını gasp eden bu rejime karşı mücadele etmeli, kendi hayatlarını kazanmalı diyoruz.
SARAY REJİMİ DEMOKRATİKLEŞEMEZ
Son gelişmelerin gösterdiği gibi, Türkiye tarihinin gördüğü en baskıcı ve otoriter iki liderin birdenbire kafasına taş düşmüş gibi, “Bunların hakkını verelim, ülkeyi demokratikleştirelim” demeyeceği aşikar. Bu süreç nasıl ve neden gündeme geldi, bunu açıklayabilmek önemli.
2023 seçimine giderken halkın büyük bir kısmı bu rejimin değişmesi gerektiğini söylüyordu, ancak muhalefetin yanlışları yüzünden bu seçim kazanılamadı. 2024 seçimlerine bakarsak ise ekonomik program, baskıcı, laiklik karşıtı yönelimler gibi tek adam rejiminin yarattığı tüm sorunlar iktidarı sürdürülemez hale getirdi. AKP hangi yöne giderse gitsin artık geniş toplum kesimlerinin rızasını alamayacak ve bugün seçim olsa iktidarını sürdüremeyecek. Bu yüzden muhalefeti parçalaması gerekiyor. 2023’te muhalefetteki tüm odaklar ya etkisizleştirildi ya parçalandı; İYİP bunun bir örneği.
Dolayısıyla AKP halk içerisindeki en örgütlü kesimleri muhalefetten ayırmak istiyor. Bunun bir kesimi Kürt hareketi, iktidar kendi yanına çekemese bile muhalefetten uzaklaştırmak, bu sayede tek adam rejimini kalıcılaştırmak istiyor.
İkincisi, son 40 yıldır orta doğu emperyalist bir proje ile şekillendirilmek isteniyor. Büyük orta doğu projesi, Irak işgali ve son uğrak olarak Suriye. Suriye neoliberal politikalara ve emperyalizme, İsrail’e itiraz eden nadir ülkelerden biriydi, bu sebeple de yıkılması gerekiyordu. 13 yıldır muhalefet eden kesim bir günde iktidar oldu. AKP de bu süreçte devre dışı kalma kaygısıyla Kürtlerle barış yoluna girdi.
Bundan sonrası nasıl sürecek? Tam bu anlamda bu sürecin riskleri var ve bizim de itirazlarımız ve uyarılarımız var. Türkiye tarihinin gördüğü en baskıcı rejimden demokratikleşme çıkamaz diyoruz. Gerçek bir demokrasi, ezilen tüm kesimlerin biraz nefes alıp daha insanca yaşayabileceği koşullara ulaşabileceği iklim ancak tek adam rejiminin sonlanması ile mümkün.
Tersinden bakarsak, AKP-MHP’yi bu konuda gerçek bir adım atmaya zorlayacak da ancak gerçek bir muhalefet hareketinin baskısı ile mümkün.
ORTAK MÜCADELE ZEMİNİNE İHTİYAÇ VAR
Türkiye açısından bakarsak, tek adam rejiminden, siyasal islamcı faşizmden söz ediyorsak öncelikle bu rejime karşı tüm toplumsal muhalefetin sözde de eylemde de birlikte mücadele etmesi gerekiyor. Bunun için de ezilen kesimlerin sözünü siyasete taşımak gerek, Kürtlerin, Alevilerin, emekçilerin, emeklilerin, yoksulların. Tüm bu talepleri siyasal program haline getirebilecek bir siyasal zemine ihtiyaç var.
Bu süreç umarız ve dileriz ki Türkiye’de silahların susmasına ve Kürt halkının taleplerinin karşılanmasına neden olur. Bu ziyaretler tabii ki açıklık çabası olarak önemli ama sorun masanın bir tarafıyla değil, bu talepleri karşılaması gereken iktidar cephesinde. Selahattin Demirtaş 8 yıldır cezaevinde, HDK yasa dışı ilan edildi, Gezi ile ilgili yeni bir soruşturma açıldı. Her gün başsavcılıktan kimlerin tutuklanacağının listeleri yayınlanıyor. Anayasa değişikliği konuşulurken, mevcut anayasa dahi uygulanmıyor. AİHM kararları uygulanmıyor, laiklik artık sadece yasada geçiyor.
SORUN MASANIN DİĞER UCUNDA
Toplumun büyük bir kısmını baskı altında inim inim inleten bir iktidarın yalnız bir kesime hak vereceğini düşünebilmek biraz zor. Ülkenin batısına faşizm, doğusuna demokrasi, diğer tüm ezilenlere baskı, Kürtlere barış, bu çok zor. Bu sebeple diyoruz ki hem Kürt halkının hem diğer kesimlerin taleplerinin gerçekleşmesi, bir araya gelerek ortak bir mücadele sürdürmekten geçiyor. Toplumu inim inim inleten tek adam rejiminden hızla kurtulabilirsek tüm bu ziyaretlerin ve süreçlerin bir anlamı olur.
Şimdi orta doğuda birdenbire yıllardır Esad rejimine karşı mücadele ettiği söylenen, Suriye muhalefeti denen, dünyanın her yerinden parayla getirilen cihatçı militanların olduğu örgütler iktidara geldi. İçinde IŞİD, El Kaide olan, binlerce insanı katleden bir örgütlenme bugün Suriye’de iktidar ve Suriye’yi birleştireceği iddiasında. Oysa yaşananlar başka bir gerçeği önümüze koyuyor, Lübnan’da Hizbullah’ın kolu kırıldı, İran etkisizleştirildi ve orta doğuda İsrail’i tehdit edecek hiçbir güç kalmadı. Şimdi de ABD’nin de beslediği islamcı bir rejim var. Colani ve taraftarlarının Suriye’ye demokrasi getirebileceğini söylemek çok zor. Irak’ta da gördük ki emperyalizmin girdiği hiçbir yerde halklara özgürlük olmaz. Tabii ki her yerde Kürtler de diğer halklar da haklarını kazanmalı. Daha birkaç gün önce orada bir anlaşma imzalandı, hemen üzerine birkaç gün sonra ABD’nin de AKP’nin de beslediği iktidar bir anayasa imzaladı, bu taslağa göre şeriat anayasası hâkim kılınacak dendi, bunu SDG de Dürziler de kabul etmedi. Daha günler öncesinde ülkede binlerce Alevi katledildi.
SURİYE’DE DE TÜRKİYE’DE DE ÇÖZÜM LAİKLİK
Tüm bunlar yaşanırken Suriye halklarının özgürce ve bir arada yaşayabileceği bir demokratik iklim çıkar mı? O zaman hem Suriye’de hem Türkiye’de demokratik iklimin oluşabilmesinin koşullarından birisi laikliktir. Bir inancın, hatta mezhebin hâkim olduğu, şeriat kanunlarının hâkim olduğu bir ülkede halklar kardeşçe yaşayamaz. Bundan kim yararlanır, emperyalist güçler. Şimdi artık İsrail’in güvenlik sorunu kalmadı, bölgenin tüm kaynaklarını da ABD özgürce sömürecek. O zaman demek ki gerçekten demokratik bir iklimin inşasının koşulu laiklik.
Bir ikincisi, hepimizin yaşamlarını iyileştirecek bir ülke mücadelesi ortak mücadeleden geçiyor. Bu da lafzi bir yukarıdan birleşme ile değil, bizatihi ezilenlerin, sokaktakilerin birlikte olacağı bir biçim gerektiriyor.
SOSYALİSTLER DÜZENİ TEKERİNİ BOZMALI
Sosyalist bir çizgiyi savunan bir siyasi partiyiz. Sosyalistler düzenin tekerine çomak sokacak bir halk muhalefetini kuramıyorsa yetersizdir. Bugün rejim en ceberut haliyle yeniden yüzünü gösteriyorsa demek ki birlik arayışları başarılı olamamış. Geçmişte yukarıdan, partilerin yan yana gelişi ile ve seçim endeksli olarak bu ittifaklar kuruldu. Bu biçimiyle ortaklıklar halkın sözünü taşıyamıyor, değişim yaratamıyor. Ancak bugün bakıyoruz Çayırhan, Fernas işçileri, gençler, kadınlar, tarım üreticileri, Kürt halkı talepleri için direniyor. Her yerde fokur fokur kaynayan hak mücadeleleri var ve küçük kazanımlar da sağlayabiliyor. Ancak bunlar yan yana gelmedikçe gerçek bir değişim sağlayamıyor. Esas olarak bu mücadele dinamiklerini belirleyecek bir birleşik zemine ihtiyaç var.
2024 seçimlerinden sonra CHP normalleşme diye bir yola girdi. Biz anormal miydik, CHP anormal miydi? Anormal olan rejimin kendisiydi ve gitmesi gerekirdi. Esasen de yerel seçimlerde halk artık siz yenildiniz mesajını açıkça vermişti, buna rağmen bir tokalaşma zemini tüm bu gidişatı değiştirdi. Şimdi tüm bunlara yol da açabilecek bir siyasi partiler birleşimi zeminine ihtiyaç yok. Esas olan, sokaktaki toplumsal muhalefetin birleşebilmesi. Bu kolay olmayacak biliyoruz ama ancak bu şekilde bu rejim yenilebilir, yenilmeden de hiçbir kesimin hak mücadelesi başarı kazanamayacak.
ANAYASA İÇİN ÖNCE REJİMİ YENMELİYİZ
Şimdi bir anayasa tartışması yapılıyor, umarım gündeme gelmez. Bir anayasa, toplumsal mücadelelerin, güç mücadelesinin izlerini taşır. Eğer tabanda bir mücadele baskısı varsa, onun taleplerini taşır. Bugün Türkiye’de aksine iktidarın artırarak sürdürdüğü bir baskı ortamı var, muhalefet ise giderek daha zayıflayan bir konumda, baskı altında. Dolayısıyla yapılacak anayasa tartışması iktidarın süresini uzatmak, tek adam rejiminin ömrünü uzatmak ve kalıcılaştırmak anlamına gelir. Oradan ne Alevilere ne Kürtlere ne emekçilere kalıcı bir kazanım çıkmaz. Bu sebeple Türkiye’de gerçek anlamda bir demokratik dönüşüme ihtiyaç var, bunu iktidar vermeyecek. Erdoğan’ın söylediği gibi “ömrü vefa ettiği sürece” iktidarda kalma isteğinde, Bahçeli açıkça mesele Erdoğan’ı yeniden aday yapmak diye söylüyorken, biz bu tartışmayı hiçbir şekilde gündeme getirmeden tek adam rejimini tarihe gömüp, ülkenin hak ettiği anayasayı o zaman yapacağız demeliyiz. O zaman Türkiye halkların kardeşçe yaşayacağı bir iklime sahip olabilir.
Bir olağan kongre sürecindeyiz, sadece kendi sorunlarımızı öncelemiyoruz, Türkiye’de sorunların tek muhatabı da SOL Parti olamaz. Bu yüzden de, hep beraber bu rejimle mücadele edelim diyoruz. Bunun yalnızca sözünü değil eylemini de örgütlememiz gerekiyor. 22 Mart’ta Kolej’de bir buluşma olacak, içerisinde gençlerin, emeklilerin, veli derneklerinin olduğu kitlelerle bir yürüyüş düzenleyeceğiz. Sloganı, “Eşitlik ve özgürlük için saltanata karşı hep beraber.” Israrla altını çizeyim, bu bir SOL Parti eylemi değil, geniş halk kesimlerinin eylemi. Bu bir başlangıç olacak, sonrasında farklı kentlere de yayılacak. Nerede farklı mücadele varsa onu ortaklaştırmak, içerisinde olmak, çeşitlendirmek gerekiyor.
Eşitlikten, özgürlükten yana, halkların kendini özgürce ifade edebileceği, inançlarını yaşayabileceği, işsizliğin olmadığı, gençlerin emeklilerin sefalet içerisinde olmadığı bir Türkiye ancak tek adam rejimiyle hep birlikte mücadele ile mümkün olabilir diyoruz."