SOL Parti, Çiftçi Mücadeleleri Günü’nde ‘Gıda Egemenliği Forumu’ düzenlendi. Çiftçinin topraktan uzaklaştırıldığına dikkat çekilen forumda, gıda egemenliği için mücadele çağrısı yapıldı.

SOL Parti'den Gıda Egemenliği Forumu: Söz ve karar hakkı toprağı ekenindir

HABER MERKEZİ

SOL Parti, 17 Nisan Uluslararası Çiftçi Mücadeleleri Günü’nde Sakarya’nın Ferizli ilçesine bağlı Gölkent’te ‘Gıda Egemenliği Forumu’ düzenledi. Üretici kooperatif temsilcilerinin, köy muhtarlarının ve çiftçilerin katıldığı forumda tarımda ve gıdada yaşanan kriz ve çözüm önerileri ele alındı.

SOL Parti Tarım Çalışma Grubu üyeleri İlkay Öz, Nadir Güven ile Çiftçi-Sen Genel Sekreteri Berin Ertürk’ün katılımcı olduğu forum SOL Parti Başkanı Kurulu Üyesi İlknur Başer’in açılış konuşmasıyla başladı.

Gıda kriziyle karşı karşıya olduklarını belirten Başer, “Her türlü sebze taneyle alınıp satılan gıda fiyatlarıyla karşı karşıyayız. Bebeklerin gelişim geriliği yaşadığı bir ülkede yaşar hale geldik. Toplumun yüzde 50’sinin geceleri yatağa aç girdiği bir ülkedeyiz. Gıdada ve tarımda bu duruma Marshall planlarıyla gelindi. Bu ülkenin bitki dokusuyla oynandı. Dolayısıyla 1950’lerden beri emperyalist politikalara uygun bir şekilde tarım geliştirilmeye çalışıldı” dedi.

Küçük üreticinin neyi, ne kadar ekeceğine karar veremediği bir tarım politikası oluşturulduğuna dikkat çeken Başer, “Girdi fiyatların yükselmesiyle borçlu hale getirilmiş çiftçiler, köylüler açlığa sefalete mahkum edilmiş durumda. Bu politikalara dur demenin rolü bu iktidardan kurtulmak” ifadelerini kullandı.

sol-parti-den-gida-egemenligi-forumu-soz-ve-karar-hakki-topragi-ekenindir-1004729-1.

ÇİFTÇİ İŞÇİLEŞTİRİLDİ

Başer’in konuşmasının ardından SOL Parti Tarım Çalışma Grubu’ndan İlkay Öz söz aldı. Konuşmasında gıda rejimlerine değinen Öz, “Şuanda büyük bir enflasyon krizi mevcut. Bu buzdağının görünen yüzü. Ben görünmeyen yüzünden söz edeceğim. Tarihsel olarak gıda üretim ve tüketim sürecinde hakim olan devletlerin gıda rejimleri mevcut. İngiltere’nin egemenliğinde gıda sisteminin işlendiğini görüyoruz. Türkiye’de ABD’nin politikalarının uygulandığını görüyoruz. Bağımlılık ilişkisi NATO üyeliği ile pekişti. Cumhuriyet’in kazanımları olan fabrikalar bir bir kapatılıyor. Çiftçi zor durumda bırakılıyor. 1 ve 2. Gıda rejiminde düşük tutulan fiyatlar şirketlerin hakimiyeti ile beraber fiyatlar arttırılıyor. Bu süreçte çiftçiler yoksullaştırıldı. Tarım üreticilerinin proleterleştildiklerini görüyoruz. İMF’nin destekleri ile beraber küçük çiftçinin madenlerde çalıştırıldığını görüyoruz. Bu kriz hem bir kent hem bir gıda krizi haline hem de ekolojik krize dönüştü” diye konuştu.

ÜRETİM EMEĞİ METALAŞTI

Nadir Güven ise gıda egemenliği konusuna dikkat çekti. “Tarımsal üretim petrol enerjisinden tarımsal enerji elde etme haline dönüştürüldü” diyen Güven, “Biyolojik çeşitlilik yok edilmiştir. Endüstriyel tarım tarzı, 2. Dünya Savaşı’nın ardından ABD’nin ekonomik güç haline gelmesi le başladı. Liberal uygulamaların başladığı 70’li yıllarda devletin tarımdan çekilmesi istendi. Dünya Ticaret Örgütü kuruldu. Asıl darbe o zaman vuruldu. İstenen her ülkenin 90’lı yılların başında tarım ve gıdanın bir kaç şirketin eline geçmesi ile küçük çiftçiler ayağa kalkar. Üretimin nasıl olacağının yanından üretim emeği metalaştırılmıştır. Gıda egemenliği gıdayı bir hak olarak görür. Gıda egemenliği mücadele ve iradeyi ifade der. Köylü kadınlarının haklarını öne çıkarır. Hemen bugünden başlayarak gıda egemenliği hemen şimdi” ifadelerini kullandı.

Tarım ve gıda krizinden Sol bir politikayla çıkabileceğini belirten Güven , Tohumumuzu elimizden aldılar. Girdiyi sıfıra maliyet eden yöntemi elimizden aldılar. Biz kendi topraklarımızda ücretli işçi durumuna geldik. Küçük üreticilerin, pazara ulaşım olanaklarını sınırladılar. Biz köylüler olarak bizi yönetenlere nasıl yönetilmek istediğimizi anlatmak zorundayız. Yani örgütlenmek zorundayız. Türkiye’de yaşanan tarım ve gıda krizinden ancak sol bir politikayla çıkılabilir” dedi.

TOPRAKTAN UZAKLAŞTIRILDI

Çiftçinin topraktan uzaklaştırıldığını belirten Çiftçi-Sen Temsilcisi Berrin Ertürk “Tarım makineleşti. Büyük şirketler tarıma el atmış gibi görünebilir ama dünya çağında gıdayı hâlâ küçük çiftçiler üretiyor. Büyük şirketler, gıda niyetine bir takım çöpleri karşımıza çıkarıyor. Gerçek gıda bu değil. Endüstriyel tarımla hastalıklar tavan yaptı. Son 20 yılda küçük çiftçilerin köyden ayrılıp kentlere yerleştiğini, üretimi bıraktığını görüyoruz. Bugün küçük bir toprak parçası bile endüstriyel tarıma dönüştü. Buna mahkum ediliyoruz” dedi.

Tarımsal üretimde verilen desteklerin küçük çiftçiyi devre dışı bıraktığını söyleyen Ertürk şu ifadeleri kullandı: “Mono kültür yanlış. Bölgemizde her yere mısır ekiliyor. Yıllarca üste üste ekiliyor. Eskiden bir takım kontroller vardı. Onlar ortadan kalktı. Eğer çiftçiysek kendi ailemizin gıdasını üretmekle başlayabiliriz. Mücadelemizde bir arada olmamız lazım. Tek başına bir şey yapmak mümkün değil. Endüstriyel tohum ekerseniz size destek veriliyor. Cazip hale geliyor. Kendi tohumumuzu ekersek piyasa denilen mekanizma bizi dışarıda bırakıyor. Kendi alternatif dağıtım kanallarımızı kurmamız gerekiyor. Eğer gerçek gıda üretiyorsanız mutlaka bunun karşılığını bulacaksınız. Doğa dostu olmak kesinlikle bir ihtiyaç, geriye dönüş mümkün. Burada büyük rol kadın arkadaşlara düşüyor. Endüstriyel tarımla onlar devre dışı bırakıldı.”

sol-parti-den-gida-egemenligi-forumu-soz-ve-karar-hakki-topragi-ekenindir-1004730-1.

Konuşmaların ardından serbest kürsü kuruldu. Kooperatifçiler ve üreticiler deneyimlerini ve yaşadıkları sorunları aktardı.
Dayanışma Kooperatifi ve Hopa Çay Kooperatifi’nden Mehmet Ali Gümüşkaya: “Hopa Çay 1960’larda 11 tane devrimci öğretmenin ekimini gerçekleştirdiği, çay fidanlarını üreticiye dağıttığı bir kooperatifin kurulmasıyla meydana geldi. Bu süreçte devrimcilerin etkin olduğu bir yapıyken 1980 darbesiyle devrimciler kooperatifte etkisizleştirildiği bir dönem gerçekleşti. Karar mekanizması dar bir kliğin eline geçmişti. Hopa Çay bu dönemde borç içerisine sürüklendi. Bundan 7 yıl önce çay üreticileri genel kurul talep etti. Böylece karar mekanizması üreticilerin ellerine geçti. Yaklaşık 4 bin üretici ortağı iki bin delegasyon var Hopa Çay kooperatifinde. Biz yönetime geldiğimizde kooperatif bilincini açığa çıkaracak bir politik tutum içinde olduk. 4 yıl geçmesine rağmen neden tüm üreticilerden çay alamadığımızın birkaç nedeni var. Kendi ekipmanlarıyla üretim yapan sadece Hopa Çay kooperatifi var. Onun dışında Çaykur ve uluslararası şirketleri var. İstanbul’da 7 yıl önce fiilen 4 yıl önce resmi olarak dayanışma kooperatifimizi kurduk. Üreticinin ürününü ederinde satabildiği tüketicinin sağlıklı ve güvenli gıdaya ulaşmasını sağlamak. Devlet yasal olarak engeller çıkarsa da biz bunları bir şekilde aşmayı başardık.”

Paralı Fındık Üreticileri Kooperatifi Özgür Uğur: “Paralı köyünde 2013’de kurulmuş bir üretici topluluğuyuz. Amacımız fındıkla ilgili köydeki üreticilere hizmet verebilmek. Köyün sosyoekonomik durumuna katkı sağlayabilmek, bireysellikten çıkarıp topluluk haline getirmek. Nerdeyse sıfır imkanla başladığımız bir yoldu. Bugün 100 üyemizle bin ton depoyla hizmet verebilecek durumdayız. Tüketiciye ulaşacak bir kuruluş olmayı hedefledik. Gönüllü hizmet yapıyoruz, hepimizin başka işleri var. Bunun dışında Fınduks diye bir markamız var. 8 kadın çalışanımız var.”

Besi yetiştiricisi Niyazi Kanberler: Hayvancılık fiyatlar nedeniye gündem konusu ülkemizde. Bu hem üreticiyi hem tüketiciyi ilgilendiriyor. 1984’e gelindiğinde fazlasıyla hayvan varken ithalata izin veriliyor. Türkiye kendini besleyemeyen ülke statüsüne sokuluyor ve bu etler Türkiye’ye sokuluyor, büyük bir yıkıma sebep oluyor. 1992de çıkarılan entegre tesislerle ilgili yasayla şirketlerin tes,s açmasına izin veriliyor. Et balıkların özelleştirilme kararı çıkarılıyor. Yem fabrikaları özelleştirme kapsamına alınıyor. Yemin kalitesi de özel sektörün insafına kalıyor. İçine ne koyarsan koy hayvan yemi olarak kullanılıyor. genel olarak hayvancılığın sorunları bunlar.”