2021 Merkezi Yönetim Bütçesi'ne tepki gösteren SOL Parti, bütçenin yurttaşlara hiçbir olumlu mesaj taşımadığını ifade etti Parti tarafından yapılan açıklamada, "Halk için halktan yana bütçe"nin oluşturulması gerektiği vurgulandı.

SOL Parti: Halk için halktan yana bütçe!

2021 Merkezi Yönetim Bütçesi'ne ilişkin açıklama yapan SOL Parti, söz konusu bütçenin yurttaşlara hiçbir olumlu mesaj taşımadığını kaydetti.

Tasarının Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne (TBMM) geç sunulmasının Anayasa ihlali anlamına geldiği ifade edilen açıklamada, "Zaten bütçenin Saray’da hazırlanması, reddi halinde bunun güvensizlik oyu sayılmaması başlı başına halkın bütçe hakkının ortadan kaldırılması demek" denildi.

"Halk için halktan yana bir bütçe" başlığıyla yapılan açıklamada, şu ifadelere yer verildi:

"2021 bütçesinin halkın yararına, halk için bir bütçe olmadığı düpedüz ortada. Zaten bütçelerin hazırlayan hükümetlerin siyasi ve sınıfsal tercihlerini yansıtan belgeler olduğunu biliyoruz. 2021 bütçesi de AKP rejiminin sermayeyi önceleyen piyasacı yönelimini de, dinci mezhepçi karakterini de, toplumu denetim ve gözetim altına almayı hedefleyen baskıcı karakterini de çok açık bir biçimde ortaya koyuyor.

SOL Parti yaşamı ve çıkarı bütçe tercihlerinden etkilenen halkın örgütlü biçimde karar süreçlerinin öznesi olduğu “katılımcı bir bütçeden”, kamunun ekonomideki rolünü daha etkin kılan “kamucu bir bütçeden”; eğitim, sağlık, sosyal güvenliğe yapılacak harcamaların öncelikli olduğu “sosyal bir bütçeden”, vergi gelirlerinin büyük ölçüde şirket karlarından ve servetten alınan vergilerden oluştuğu “adil bir bütçeden” yana mücadelesini sürdürecektir."

SOL Parti tarafından yapılan açıklamanın tamamı şu şekilde:

"2021 Merkezi Yönetim Bütçesi halkımıza, devletten hizmet bekleyen sade yurttaşımıza hiçbir olumlu mesaj taşımıyor. Öncelikle bütçe tasarısının TBMM’ye geç sunulması Anayasa ihlali anlamına geliyor. Zaten bütçenin Saray’da hazırlanması, reddi halinde bunun güvensizlik oyu sayılmaması başlı başına halkın bütçe hakkının ortadan kaldırılması demek. Oysa 1215 Magna Carta’dan beri yürütmenin vergi toplayabilmesine ve harcama yapabilmesine onay yetkisi sadece halka aittir ve büyük demokratik mücadeleler sonucu kazanılmıştır. Her zaman olduğu gibi yaşamı bütçe tercihlerinden doğrudan etkilenen halk kesimlerinin, emekçilerin temsilcisi sendikaların, meslek örgütlerinin bütçeye ilişkin görüş ve önerilerine başvurulmadı. Bu nedenle 2021 bütçesi demokratik ve katılımcı bir belge niteliği taşımıyor.

Bütçenin içeriğine baktığımızda sermaye kesimlerinin taleplerine öncelik veren, faizin ağırlığının arttığı, güvenlik devletinin aygıtlarına ayrılan ödeneklerin büyük pay aldığı, Diyanetin harcamalarının şişmeye devam ettiği , para musluklarının AKP ve Saray’ın propaganda aygıtı işlevi gören İletişim Bakanlığı’na akıtıldığı bir manzarayla karşılaşıyoruz;

Tüm dev şirketlerin, bankaların, holdinglerin ödediği kurumlar vergisi toplam bütçe gelirlerinin sadece %9.6’sını oluşturuyor. Halbuki 922 milyar liralık vergi gelirlerinin % 25’ine denk gelen 230 milyar lira sermaye kesimine çeşitli manipülasyonlarla hediye ediliyor.Buna karşın çoğu emekçilerin cebinden çıkan dolaylı vergiler toplam vergi gelirleri içerisinde %63’lük bir pay alıyor.

Merkez Bankası faizleri sabit tutmaya devam etsin, bütçedeki faiz ödemelerinin ağırlığı artıyor. Daha 2017’de faizlere 56.7 milyar lira ödenirken, 2021’de faiz giderlerinin 179.5 milyar lirayı bulması bekleniyor. Diğer bir ifadeyle vergi gelirlerinin %19.5’i faiz yoluyla rantiye kesimlere gidiyor.

Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve MİT derken bütçenin %11.2’si silahlanma ve gözetleme aygıtlarına harcanıyor.

Diyanetin bütçesi 130 bin personeliyle %23 artış göstererek 13 milyar liraya dayanmış bulunuyor. Bu 7 bakanlığın bütçesinden fazla bir ödeneğe denk geliyor.

AKP ve Saray’ın propaganda aracı, muhalefetin ve özgür basınla doğrudan mücadele aygıtı İletişim Bakanlığı’na ise 423 milyon liralık bütçe ayrılmış bulunuyor.

'SOSYAL HARCAMALAR DAHA YETERSİZ KALACAK'

Pandemi döneminde işlevleri daha da önem kazanan Sağlık Bakanlığı bütçeden %5.8 Milli Eğitim Bakanlığı %10.9 pay alıyor. Bunun sırasıyla sadece %1.4 ve %0.8’inin yeni tesis yapımına gideceği, sosyal harcamaların bir yıl daha yetersiz kalacağı anlaşılıyor.

Kamu yatırımlarına ayrılan 104 milyar lira ise %7.7 ile 2021’in de bir yatırım yılı sayılamayacağını gösteriyor.

Bütçenin aslan payının 536 milyar lirayla cari transferlere ayrıldığı görülüyor. Ne var ki Covid-19 salgınından etkilenenlere Sosyal Koruma Kalkanı kapsamında yapılan ödemelerin 35 milyar lira civarında, 2020 GSYH’sinin %1’i bile bulmadığı %0.72 olduğu biliniyor. Bu ödemeler de büyük ölçüde, sonunda emekçilere ait İşsizlik Sigortası Fonu’ndan gerçekleştiriliyor. Bir kerelik 1.000 liralık yardımla çırak çıkarılan aileler, 1.169 lira nakdi ücrete mahkum edilen emekçiler, hiçbir yardımdan yararlanamayan kent ve kır yoksulları giderek açlığa ve sefalete sürükleniyor.

Geçmediğimiz köprülere, tünellere, adım atmadığımız hastanelere müşteri garantili döviz üzerinden ödeme yapılan “kamu özel işbirliği” ( KÖİ) adı verilen projelere 2021’de ne kadar ödeme yapılacağını ise artık bütçede göremiyoruz. Kurlardaki sıçrama nedeniyle 2020 bütçesinde ayrılan 18.9 milyar liranın aşıldığını, böyle giderse 2021’de vergi mükelleflerinin önüne daha büyük bir faturanın geleceğini biliyoruz. Karayolları, Sağlık bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı gibi kurumların ödeneklerinin ayrıntılarına indiğimizde KÖİ garantileri için 31 milyar lira ayrıldığı sonucuna varıyoruz.

'HALKIN YARARINA OLMADIĞI ORTADA'

2021 bütçesinin halkın yararına, halk için bir bütçe olmadığı düpedüz ortada. Zaten bütçelerin hazırlayan hükümetlerin siyasi ve sınıfsal tercihlerini yansıtan belgeler olduğunu biliyoruz. 2021 bütçesi de AKP rejiminin sermayeyi önceleyen piyasacı yönelimini de, dinci mezhepçi karakterini de, toplumu denetim ve gözetim altına almayı hedefleyen baskıcı karakterini de çok açık bir biçimde ortaya koyuyor.

Sol Parti yaşamı ve çıkarı bütçe tercihlerinden etkilenen halkın örgütlü biçimde karar süreçlerinin öznesi olduğu “katılımcı bir bütçeden”, kamunun ekonomideki rolünü daha etkin kılan “kamucu bir bütçeden”; eğitim, sağlık, sosyal güvenliğe yapılacak harcamaların öncelikli olduğu “sosyal bir bütçeden”, vergi gelirlerinin büyük ölçüde şirket karlarından ve servetten alınan vergilerden oluştuğu “adil bir bütçeden” yana mücadelesini sürdürecektir."