SOL Parti İstanbul İl Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Damla Atalay, Avukat Handan Balmumcu Bayar ve SOL Genç’ten Tamara Öykü Bayar ile Necati Dişli, 66 gündür ekolojik yıkıma karşı mücadele veren İkizdere halkına destek verdi.

SOL Parti, İkizdere halkının yanında: Hangi dağ efkarlıysa oradayız

Dilan ŞAHİNBAŞ

İkizdere halkının 2 ayı aşkın süredir devam eden ekolojik yıkıma karşı mücadelesi sürüyor.

İkizdere halkına destek veren SOL Genç’ten Tamara Öykü Bayar da direniş alanında yaptığı konuşmada gençlerin doğa katliamına, hukuksuzluğa karşı her zaman mücadele edeceğini vurguladı. Bayar, “67’nci gününde olan İkizdere direnişinin bugün desteğe geldik. Daha önce İstanbul’da İstanbul Ormanları’nda, Artvin’de Cerattepe’de, Kazdağları’nda talana karşı, ranta karşı, doğa katliamına karşı doğanın yanında olduk. Ahmet Telli’nin de dediği gibi “Hangi dağ efkarlıysa oradayız, hangi dere kuruduysa yağmur oluruz, perişan edilen her şey bizimdir” dedi.

SOL Genç Hopa’dan İkizdere direnişine destek olmaya giden Necati Dişli ise doğa mücadelesini sürdürmeyi öğretmen Metin Lokumcu’dan öğrendiklerini, Lokumcu’nun 2011 yılında doğasına sahip çıkarken öldürüldüğünü ifade ederek, 28 Haziran’da Trabzon Adliyesi’nde görülecek olan Metin Lokumcu duruşması için davaya katılım çağrısında bulundu.

‘KÖYLÜLER BÜYÜK FEDAKARLIKLA DİRENİYORLAR’

İkizdere köylülerinin 2 ayı aşkın bir süredir yapılan eko yıkıma karşı direndiklerini, İşkencedere Vadisi olarak adlandırılan alanın dünyada koruma altındaki iki yüz vadiden birisi ve önem verilen alanlardan birisi olduğunu ifade eden Avukat Damla Atalay, “İyidere’de yapılması planlanan bir liman projesine taşınacak taşın çıkarılması için buraya bir taşocağı kurulması planlanıyor. 16 milyon kadar taş, buradaki halkın rızası olamadan kendi topraklarından alınması planlanıyor. Siyasi iktidarın planı bu. Buna karşı da köylüler 2 aydan fazla süredir yasaklara rağmen, karşılarına çıkarılan ekonomik cezalara rağmen, yolların kapatılmasına rağmen başka yol üzerinden alanlara inerek, kendi yaşam alanlarını korumak için gerçekten büyük fedakarlıklarla direniyorlar. Biz de bugün onları ziyarete geldik” dedi ve sürecin en başından beri takipçi olduklarını, bu çevrede yaşayan arkadaşlarının gelip İkizdere halkına destek verdiklerini belirtti.

Devletin bu süreçte köylüye bilgi vermekle yükümlü olduğunu, fakat direnen halka ciddi baskılar oluşturduğunu, yollarını kestiğini, güvenlik güçlerini halka karşı kullandığını ve çevresel etki değerlendirme sürecinin tam ve gerçekçi olarak gerçekleştirilmeden iş makinelerinin alana girdiğini ifade eden Atalay, şöyle devam etti:

“Bu makinelerin girmesi için de ağaçlar yerlerinden söküldü. Bu hususta köylüye siz durun konuşmayın biz sizin yaşam alanlarınızı, suyunuzu, toprağınızı kirleteceğiz, elinizden alacağız ama siz hiçbir şekilde ses çıkartmayacaksınız denildi. Oysaki burada köylünün yaptığı anayasal haklarını kullanmaktan başka bir şey değil. Aslında tüm bu hukuksuz süreci çevresel etki değerlendirme süreci tam olarak gerçekleştirilmeden burada bir projeye başlanması hukuk dışı. Bu hukuksuzluk sadece burasıyla sınırlı değil. Biz bunu Soma’da da gördük, Yeşil Yol projesinde de gördük. Bir hukukçu olarak söylemeliyim ki ilk yapılaması gereken; yürütmeyi durdurma kararının alınması.”

'SONUNDA KAZANAN, DİRENEN HALK OLACAK'

Baroların İkizdere mücadelesine dair ortak bir açıklama yaptığını fakat Rize Barosu’nun bu ortak açıklamada yer almadığını belirten Atalay, “Rize Barosu ise bu ortak açıklamada yer al almadığı gibi sermayeyle bir olarak köylünün karşısında yer alan bir açıklamaya imza attı. Bunu da özellikle söylemek istiyorum çünkü hukukçunun görevi ve bir baronun görevi neresi olursa olsun oradaki hukuksuzlukların karşısında durması gerekirken özellikle Rize Baro’sunun görevi köylünün yanında olmak ve köylünün hakkını savunması gerekirken tam tersini yaparak sermayenin yanında yer aldı” diyerek ne olursa olsun sürecin takipçisi olacaklarını, direnen İkizdere köylüsünün yanında olacaklarını sonunda yine kazananın direnen halkın olacağını vurguladı.