Kim derdi ki, ABD gibi bir ülkede başkanın, başkanlık seçimini askıya alabileceği ya da sonuçlarını tanımayacağından ciddi ciddi endişelenilsin. Başkan, kimsenin bilmediği çok gizli yetkilerim var diye aba altından sopa göstersin de kendi partisi içinde bile “bu adam demokrasiyi askıya alabilir” diye ürkenler olsun.

Hani ABD böyle ise dünyanın geri kalanını siz düşünün, durumu.

ABD’deki tartışma ile Beyrut’taki öfke gününü birbirine bağlayan bir bağ olmalı. Lübnan yıllar süren iç savaş boyunca büyük bir yıkım yaşamıştı. Yeniden inşa sürecinde ise halk, siyasete egemen olan etnik, mezhep, şirket, aile grupları arasında belini doğrultamıyordu. Geçen yıl da ciddi kitlesel protestolar olmuştu.

Beyrut limanındaki patlama bu kez halkı ayrım gözetmeksizin vurdu. Patlamaya çürümüş bürokrasi ve yönetim sisteminin neden olduğunu gören halk, haklı öfkesini yönetici egemenlerin tümüne yöneltiyor. Halkın öfkesi de Hizbullah, Hıristiyan, Dürzi, ya da Hariri ailesi ayırmayacak gibi.

Türkiye’ de de RTE’nin seçimleri erteleme yetkisinin olduğu ve bunu kullanabileceğine dair bir tartışma da başlamış durumda. Türkiye’ de de siyasetin egemenleri hızla içinden çıkılmaz bir çukura doğru yuvarlandıklarının farkındalar. Bu ruh halini sadece iktidardaki AKP-MHP ittifakı yaşamıyor. CHP ve İyi Parti dahil muhalefetteki her parti de aynı durumda.

Bütün yapabildiklerinin kendi aralarında farklı ittifak yapbozları oluşturmak olduğunu kendileri de biliyorlar. O onunla olursa, bu da benim yanıma gelir, şu da mecburen katılırsa; onu şuradan alıp, bunu öteye geçirebilirsem, falanla birleşip filanı itelersem gibi bir hesaplama uğraşından başka bir siyasi faaliyetleri yok. Siyasi mühendislikleri “Ali’nin külahını Veli’ye giydirme” çabasıyla sınırlanmış durumda.

ABD, Lübnan, Türkiye ve dünyanın çoğu ülkesinde ortaya çıkan durum, rejimlerin kendilerini sürdürebilmek için hem her şeyi göze aldıklarını hem de aslında ne yapacaklarını da bilmez durumda olduklarını gösteriyor.

Dünyanın bir kargaşa içinde sürüklendiği korona ile birlikte iyice açığa çıkmış durumda.

Kargaşa (kaos) ve karmaşık (kompleks/ girift) kavramları sıklıkla yanlış olarak eş anlamlı sanılırlar. İki kavram farklıdır. Karmaşa elimizdeki bilgilerle anlaşılabilecek bağlantılar ağını tanımlar. Kargaşa ise ancak “yeni bir bakma biçimi” (teori) ile hakkında fikir sahibi olunabilen bir “bilinmezlik, kestirilemezlik”tir. Kaos, ancak bir bakma biçimi ile kozmoz olarak “bilinebilir” olur. Kozmoz, düzen, düzenlemek, düzen vermek anlamlarını içerir.

Kozmetik teriminin de köküdür.

Dünyayı bir yana bıraksak bile, bugün Türkiye iktidarı ve muhalefeti bir kargaşa içinde olduklarının farkında değiller. Onlar siyaseti karmaşık bir yapı olarak görüyor ve ellerindeki bilgi ile onu anlamaya ve çözmeye çalışıyorlar. O yüzden aralarındaki ittifakları bozup kurarak, birbirlerinden parti, kişi koparıp, birbirlerine parti, kişi iteleyerek rejimin yıkılmadan devam edebilmesine çabalıyorlar.

Oysa gerçekten küçük bir azınlık dışında halkın neredeyse tamamı her geçen gün biraz daha ağırlaşan hayat koşullarında var kalmaya çalışıyor. Her geçen gün de çaresizlik, çıkışsızlık, aç kalma, evden ocaktan olma hali büyüyor. Aynı zamanda tıpkı Lübnan halkı gibi bir öfke biriktikçe birikiyor. Öyle ki, kutuplaştırma siyaseti ile insanları birbirine kırdırmak bu öfkeyi ehlileştiren emniyet sübabı işlevini artık göremez hale geliyor.

Kargaşaya egemenlerin Trumpgiller, Erdoğangillerle bulacakları düzen teorisinin örtük/ açık diktatörlük, demokrasiden vazgeçme, açık faşizm olduğu belli. Yani daha çok yoksulluk, daha çok zulüm daha çok kandan öte vaatleri yok.

Oysa başka bir kozmoz mümkün ve başka bir düzenle kargaşayı düzene sokma imkanı var.

Sol Parti’ de birleşenler olmakta olanın ne olduğunu ve ne yapılması gerektiğini biliyorlar. Bakma biçimimizin doğru ve haklı olduğunu biliyoruz. Pratik ise ancak hep birlikte uyguladığımızda dünyayı değiştirebilecek bir imkan. Bilmenin yetmediği zaman bir kez daha geldi, dünyaya.