Google Play Store
App Store

SOL Parti Sözcüsü Önder İşleyen, yeni sürece ilişkin değerlendirmelerde bulundu ve "Toplumun bir kesimine faşizm vaat ederken bir kesimine demokrasi gelmesi mümkün müdür? Böyle bir iktidardan Kürt sorununda çözüm beklemek mümkün müdür?" diye sordu. İşleyen, "Buradaki aldatmacalara dikkat etmek gerekir. Tam da şimdi 2010 referandumunda 'yetmez ama evetçilik'le ve 'boykot'la yapılan bu rejimin kırılmasındaki çok önemli bir eşiğin nasıl aşıldığını hatırlamak gerekiyor" dedi.

Kaynak: Haber Merkezi
SOL Parti Sözcüsü Önder İşleyen: "Bir kesime faşizm, bir kesime demokrasi mümkün mü?"

SOL Parti Sözcüsü Önder İşleyen, katıldığı canlı yayında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Tele1'de Tuncay Mollaveisoğlu'nun sunduğu Anında Manşet programına konuk olan İşleyen, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin açıklamasıyla başlayan süreç, Abdullah Öcalan'ın silah bırakma çağrısı, belediye başkanlarının gözaltına alınması gibi konuları değerlendirdi.

İşleyen'in açıklamasından satır başları şöyle:

"Kürt sorununda en özgürlükçü fikirlere sahip bir hareket olarak, bugüne kadar demokratik ve barışçıl çözümden yana olduk. Halkın bağrında onarılamaz yaralar açarak sürüp giden şiddet ortamının sona erdirilerek bir arada yaşamı temel alan çözümlerin geliştirilmesi için çalıştık. Bugün gelinen noktada silahsız, şiddetsiz bir ortam oluşacaksa bu elbette olumludur.

Ama şunu söyleyerek devam etmemiz gerekir, bu çatışmalar ve savaş uzun yıllardır emperyalizmin ve ülkemizdeki onun işbirlikçileri tarafından bir tercih olarak sürdürüldü. Kendi iktidarlarını sürdürmek ve çıkarlarını gerçekleştirmek için Kürt sorununun bir araç olarak kullandılar. Uzun yıllar çatışmaların bir pat halinde sürmesinden yana bir tercihte bulundular.

Sicillerinde hiçbir demokratik uygulama olmayan bu iktidarların şimdi böyle bir adım atıyor olmasını düşünmek gerekiyor. AKP iktidarı dönemini yaşadık, 2013-2015 arasında çözüm süreci olarak ifade edilen dönemi, AKP kendi iktidarını güçlendirmenin aracı olarak değerlendirdi. 2015 7 Haziran sonrasında, bu süreç Suruç’tan Gar katliamlarına uzanacak büyük bir kanlı savaşa evrilerek AKP 1 Kasım’da MHP ile ortaklık içinde iktidarını pekiştirdi. Sonrasında da hem Suriye’de hem de içerde başlatılan savaş bütün muhalefet üzerinde de bir sopa olarak kullanıldı, tek adam rejimine bu koşullar içinde geçildi. Mayıs 23’teki son Cumhurbaşkanlığı seçimlerini hatırlayalım, o dahi montaj ve yalanlarla manipüle edilmiş bir biçimde Kürtlük-Türklük kavgası içinde şekillendirildi.

Geçmiş sicillerine baktığımızda bugün Kürt'üyle Türk'üyle toplumun en geniş kesimlerinin bu sürecin AKP tarafından iktidarını sürdürmenin aracı kılınacağı noktasında kaygılarının son derece haklı olduğu da görülüyor.

Bahçeli 'Kürt sorunu yoktur' dedi, Erdoğan bunu defaatle tekrarladı. Bahçeli sürecinin hedefinin 'Erdoğan yeniden seçilmesi’ olduğunu açıkça ortaya koydu, Erdoğan da lütfedip ‘ömrüm vefa etttiğince’ sözleriyle buna eşlik etti.

"BİR KESİME FAŞİZM BİR KESİME DEMOKRASİ MÜMKÜN MÜ?"

Toplumun bir kesimine faşizm vaat ederken bir kesimine demokrasi gelmesi mümkün müdür? Böyle bir iktidardan Kürt sorununda çözüm beklemek mümkün müdür? Buradaki aldatmacalara dikkat etmek gerekir. Tam da şimdi 2010 referandumunda “yetmez ama evetçilikle” ve “boykotla” yapılan bu rejimin kırılmasındaki çok önemli bir eşiğin nasıl aşıldığını hatırlamak gerekiyor.

Önümüzdeki süreç olağan, basit bir süerç olarak görülemez. Ülkenin kaderinin belirleneceği bir dönemdeyiz. Erdoğan’a başkanlık yolunu açmak istiyorlar çünkü bu rejimi kalıcılaştırmak, ülkeyi BOP ekseninde şekillenin siyasal İslamcı rejim ekseninde bir Ortadoğu ülkesi biçimlendirmek için çalışılıyor. Bir tür hilafet ve saltanat kurularak, seçimlerin ve tüm demokratik kurumların geri dönüşsüz biçimde ortadan kaldırılacağı bir geçiş planlıyorlar.

"BU REJİMİN KALICILAŞMASINA DESTEK VERECEK ADIMLAR HALKA İHANETTİR"

Bu rejime bir biçimde can verecek, kalıcılaşmasına destek olacak her türlü adım bu ülkenin halkına ihanet anlamına gelir. O yüzden daha önce de olduğu üzere anayasaya aykırı da olsa aday olsun karşımıza gel diyerek ya da yeni anayasa içinde kendine küçük haklar almaya çalışarak bu sürece kimse hizmet etmemeli. 
Bugünün sorumluluğu, üzerimize düşen tek adam rejiminden kurtulmaktır. Yeniden kuruluş sürecinde demokrasi sorunları, Kürt sorunu tartışılır elbette… Ama  bugünün görevi tek adam rejiminden çıkıştır.

Bugünlerde popüler olan, devrimci hareketimizin tarihsel sloganlarından birisiyle söylersek evet, kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz…"