Solun -komünist olsun ya da olmasın- böylesine büyük bir entelektüel canlılığa sahip olduğu bir ülke nasıl oldu da 1980’lerin ortasından 1990’ların başına kadar geçen sürede neoliberal hegemonyaya bu denli teslim oldu?

Sola rağmen neoliberal İtalya
Fotoğraf: Vikipedia

Stefano PALOMBARINI
Paris VIII Üniversitesi

Son otuz yılda İtalyanlar yeni bir parlamento seçmek için dokuz kez sandık başına gitti ve dokuzunda da giden hükümeti destekleyen partiler yenilgiye uğradı. Mario Draghi'nin teknokrat hükümetine muhalefet eden tek büyük güç olan Fratelli d'Italia'nın zaferi bu nedenle pek de öngörülemez değildi. Benzer şekilde 25 Eylül'de yapılan genel seçimlerde, zaten sürekli düşüşte olan seçime katılım oranının savaş sonrasının en düşük seviyesine inmesi de sürpriz olmadı: Her beş İtalyan’ın üçünden biraz fazlası oy kullandı (1992'de neredeyse her on kişiden dokuzu oy kullanıyordu).

Bu basit rakamlar bize, İtalyanların "Birinci Cumhuriyet" olarak adlandırdıkları, 1946'dan 1992'ye kadar hüküm süren siyasi düzenin önde gelen partilerinin dağılmasıyla başlayan krizin hala çözülemediğini gösteriyor. Ancak Eylül ayındaki sonuç, İtalyan siyasi ortamının yeniden yapılandırılmasında ileriye doğru atılmış belki de kararlı bir adım olarak okunabilir. Bugünkü tablo, 1980'ler ve 1990'lar arasında ülkede hakim olan ve otuz yıldır devam eden siyasi krizi üreten neoliberal ideolojinin mutlak hakimiyeti ile tamamen uyumludur.

Siyasi inisiyatifle üretilen toplumsal ittifaklar ile ideolojik ve kültürel alanlardaki güç ilişkileri arasında önemli bir ayrım yapılmalıdır. Neoliberalizmin artık sadece siyasi liderlerin değil, vatandaşların büyük çoğunluğunun da neredeyse tek referans noktası olduğu İtalya'daki durumun özelliklerini kavramak için bu ikincisinden başlamalıyız.

SOLUN SONRASI

Solun -komünist olsun ya da olmasın- böylesine büyük bir entelektüel canlılığa sahip olduğu bir ülke nasıl oldu da 1980'lerin ortasından 1990'ların başına kadar geçen kısa on yıl içinde neoliberal hegemonyaya bu denli teslim oldu? Eski İtalyan Komünist Partisi (PCI) ve onun lider kadrolarını ve seçmenlerini miras alan ve onları yeni bir Demokrat Parti'nin kuruluşuna doğru götüren Sol Demokrat Parti'nin yörüngesi kesinlikle belirleyici olmuştur.

Antonio Gramsci'nin partisi, tarihi boyunca sabırla okullarda, üniversitelerde, yayınevlerinde ve medyada önemli "kaleler" inşa etmişti. 1990'larda, post-komünistlerin Marksizme her türlü referansı terk etmesi ve neoliberal ideolojinin doğrudan bir ifadesi olan Blairci "Üçüncü Yol" ilkelerine uyum sağlaması, "solcu" kültürel üretimin temel bir bölümünü de beraberinde sürükledi. Aynı yıllarda sağ, eski Hıristiyan Demokrat uzlaşma pratiklerinin geri dönülemez krizine dikkat çekti. Silvio Berlusconi'nin Forza Italia'sı ve Lega'nın itici gücü altında bu sağ, ekonomik liberalizmin temel ilkelerini seçmenleri arasında yaymak için çalıştı.

Bugün, medya ve egemen sınıfların otuz yıllık yoğun siyasi ve kültürel çalışmalarının sonunda, bu ilkeler birçok İtalyan'ın ekonomik ve üretim ilişkilerine bakışını yönlendirmektedir. Bu dönüşü şiddetlendiren en önemli unsurlar, toplumsal çıkarları kapitalizmin neoliberal modeliyle uyumlu bir yönde yeniden şekillendiren emek, emeklilik, sağlık ve üniversite alanlarındaki kurumsal reformlar olmuştur. Eğer ücretler bireysel ya da sadece şirket düzeyindeki anlaşmaların bir sonucu ise, sınıf dayanışmaları zayıflar; eğer emeklilik maaşları artık yeniden dağıtımla değil de sermayeleştirmeyle bağlantılı ise, nesiller arası dayanışmanın temel dayanağı kaybolur; eğer eğitim insan sermayesine yapılan ve daha sonra paraya çevrilmesi gereken bir yatırım haline gelirse, doğrudan piyasa değeri olmayan her türlü öğrenme değersizleşir.

Radikal solun üç farklı partisini bir araya getiren Unione Popolare için eylül ayında yapılan seçimlerde alınan sonuç, İtalyan hegemonik çerçevesinde neoliberal evrenden ayrılanların boşluğa düştüğünü gösteriyor. İtalya'nın uzun ve zorlu krizinin kökenindeki çelişki budur ve bu ülkenin siyasi manzarasında süregelen yeniden yapılanmayı kavramak istiyorsak buradan başlamalıyız.

BURJUVA BLOKU

İlk ittifak, benim ve Bruno Amable'ın "burjuva bloku" olarak adlandırdığımız şeye karşılık gelmektedir. Bu blok, kapitalizmin neoliberal modeline geçişi ve en azından son kırk yıldır tam da bu yönde ilerleyen Avrupa entegrasyon sürecini doğrudan destekleyen sınıfları bir araya getiriyor. Son seçimlerde über-liberal Azione ve Italia Viva partileri bu siyasi projeyi en açık şekilde temsil ettiler. İçeride bu perspektifi benimsemeyen ve Beş Yıldız Hareketi (M5S) ile daha güçlü bağları tercih eden bir sol kanat var. Ancak Demokratların Giuseppe Conte'nin M5S'si ile "merkez sol" anlaşmasını bozmasının yanı sıra, her şeyden önce eski merkez bankacısı Draghi'nin gündemini özel seçim programı olarak benimseme tercihinin de gösterdiği gibi, bu gerçekten de bir azınlıktır. Bileşen sınıflar tarafından dile getirilen talepler açısından bakıldığında - kurumsal reformların devamı ve Avrupa'nın birleşmesine destek merkezli - burjuva bloku gerçekten de tutarlıdır. Zayıflığı ise neoliberal reformların etkilerine maruz kalan halk sınıflarını dışlaması ve bunun sonucunda bu blokun İtalyan toplumunda azınlıkta kalmasıdır.

Eylül ayında Demokratlar, Azione ve Italia Viva girişimcilerin, profesyonellerin ve üst düzey yöneticilerin yaklaşık yüzde 30'unun desteğini alırken, küçük tüccarların, zanaatkarların ve serbest meslek sahiplerinin yalnızca yüzde 18'inin, mavi yakalı işçilerin ise yüzde 15'inin desteğini aldı. Ayrıcalıklı bir ekonomik konuma sahip olan sınıflar arasında bu üç parti önemli sonuçlar elde etmiştir.

YENİ SAĞ?

Buna karşın sağ sosyal blok; girişimcilerin, profesyonellerin ve yöneticilerin yüzde 41'inin, küçük tüccarların ve serbest meslek sahiplerinin yüzde 43'ünün ve oy kullanan mavi yakalı işçilerin ((ve bunların büyük bir kısmı oy kullanmamıştı) yüzde 56'sının oylarını Fratelli d'Italia, Lega ve Forza Italia'nın kazanmasını sağlayan sınıflar arası bir taban ile Eylül seçimlerinden büyük ölçüde çoğunlukla çıktı.

Sağ blokun kırılganlığı, burjuva blokunun zayıflıklarıyla taban tabana zıt nedenlerden kaynaklanmaktadır. Geniş toplumsal tabanı; neoliberal reformlara destekten tutun da özellikle çalışan sınıflardan gelen aynı reformların sonuçlarına karşı güçlü bir koruma talebine kadar uzanan çeşitli ve çelişkili beklentileri ifade etmektedir. Ancak İtalyan sağının mükemmel bir şekilde entegre olduğu neoliberal hegemonya çerçevesinde bu talep, burjuva bloku hükümetlerinin ekonomi politikası çizgisinden bir kopuşa dönüşemiyor.

Sağ, emek, sağlık, okullaşma ve kamu maliyesi alanlarında burjuva blokuyla tam bir devamlılık içinde olduğunu ilan etmektedir. O halde, özellikle Fratelli d'Italia'nın oylarını belirleyici bir şekilde artıran toplumsal tabanının önemli bir bölümünden gelen (neoliberal reformlardan) korunma talebine nasıl cevap verebilir? Cevap, Avrupa'daki aşırı sağın cevabı ile aynı: Ulusal kimliğe yönelik tehditler, göç dalgası, suç patlaması, geleneksel aile modelinin sorgulanması vb.

HALK BLOKU

Burjuva bloku ve sağın daha kimlikçi neoliberalizmiyle rekabet eden üçüncü bir toplumsal ittifak, Beş Yıldız Hareketi'ndeki dönüşümün bir sonucu olarak ortaya çıkmış gibi görünüyor. Başlangıçtaki "sistem karşıtı" çağrışımlarını yavaş yavaş terk etti ve şimdi neoliberal hegemonyanın - en azından gevşek bir şekilde - "sol" olarak adlandırılabilecek bir pozisyon için açık bıraktığı alanı işgal ediyor. Demokrat Parti ve Sağ'ın aksine M5S, özellikle Güney'de olmak üzere ülkenin büyük bir bölümünü etkileyen güvencesizlik ve yoksulluğun yayılmasıyla ilgili sorunlar üzerine kampanya yürüttü. İBeş Yıldız Hareketi seçmenleri 2018'e kıyasla yarıdan fazla küçülmüştür, ancak hem sosyal kompozisyonu hem de ifade ettiği beklentiler açısından artık çok daha derli topludur. Şimdilik bu toplumsal ittifakın ağırlığı hem sağ bloktan hem de burjuva blokundan daha düşüktür. Ancak, hem Meloni hükümetinin yaratacağı hayal kırıklıklarının bir sonucu olarak hem de Demokrat Parti'nin varsayımsal bir çizgi değişikliğinin olası bir sonucu olarak büyüyebilir. Ayrıca neoliberal kurumlarla mükemmel bir şekilde uyumlu olan asgari ücret uygulaması da çoğu Avrupa ülkesinde ve Amerika Birleşik Devletleri'nde zaten mevcut olan bir önlemdir ve elbette vergi indirimleri yoluyla satın alma gücünün desteklenmesidir. Dahası Conte, daha önce de belirttiğimiz gibi Draghi hükümetinin eylemlerine rehberlik eden, Demokrat Parti için bir seçim programı işlevi gören ve Meloni tarafından İtalya'yı modernleştirmek için olağanüstü bir fırsat olarak görülen NRRP'de yer alan yapısal reform planının yazarlığını güçlü bir şekilde üstlendi. Bu anlamda Beş Yıldız neoliberal arenanın "solunda" yer almaktadır; ancak hükümete geri dönmesi durumunda, neoliberalizmin kurucu ilkelerinden kopma sorusunu açıkça ortaya koymadan, güçlü halk çağrışımları olan bir bloktan gelen sorulara tatmin edici bir şekilde cevap veremeyecektir.

Ortak bir hegemonik alan içinde üç farklı sosyal blok, partilerin dönüşümlü olarak iktidarda olduğu ancak kamu politikalarında esaslı bir süreklilik izledikleri bir atlıkarınca üretmeye mahkumdur. Bu durum sadece İtalyan demokrasisinde bir kriz yaratabilir. Bundan kaçınmak için, siyasi düzeyde, mümkün olanı umut etmeliyiz. Bu, Beş Yıldız Hareketi etrafında toplanmaya başlayan halk blokunun büyümesi ve siyasi temsilcileri arasında ikna edici ve etkili bir siyasi önerinin geliştirilmesiyle egemen ideolojiye bağlılığın yarattığı sınırların farkına varılması anlamına geliyor. Ancak İtalyan demokrasisinin içinde bulunduğu çıkmazdan kurtulabilmesi için çatışmayı hegemonya alanına kaydırması da gerekiyor ki bu da mevcut güç ilişkileri göz önüne alındığında kesinlikle karmaşık bir operasyon.

İtalya'da solda yer alan pek çok kişi haklı olarak Fransız deneyimini ilham kaynağı olarak görüyor. Ancak Fransa'da radikal solun ağırlığının sadece Jean-Luc Mélenchon'un siyasi inisiyatifinin bir sonucu olduğunu düşünmek hatadır. Mélenchon yadsınamaz yeteneğiyle stratejisine içerik kazandırmayı başardıysa, bunun nedeni Fransa'da neoliberalizm karşıtı sol için uzun bir dizi siyasi ve toplumsal mücadelenin açtığı ve yapılandırdığı uygulanabilir bir alanın var olmasıdır. Bunlar arasında 1992'de Maastricht referandumu ve 2005'te Avrupa Anayasası taslağına karşı yapılan halk oylaması; 1986-95 arasındaki on yılın grevleri ve Başbakan Alain Juppé'nin emeklilik reformuna karşı hareket; 2000'lerdeki öğrenci, kamu hizmeti ve güvencesiz işçi hareketleri, ardından Dominique de Villepin'in gençlere yönelik sözleşme reformlarına karşı hareket; François Hollande'ın iş kanunu reformuna karşı grevler ve son olarak da Sarı Yelekliler Hareketi yer alıyordu.

Hegemonya bir TV izleyicisini ikna ederek değil, sınıf çatışmasına dair ortak bir anlayış inşa ederek kazanılır. Ve İtalya, içine düştüğü tuzaktan kurtulmak istiyorsa, - okullarda, üniversitelerde, fabrikalarda ve hastanelerde - sınıf çatışmasından doğru yeniden yola çıkmalıdır.

BirGün Çeviri Kolektifi tarafından Jacobin’den kısaltılarak çevrilmiştir.