Amerika Birleşik Devletleri’nde Donalt Trump Başkanlığa seçilmesi sadece ABD’de yaşayanların değil bütün dünyanın kabusu oldu.

Tek istisna Türkiye’deki siyasi İslamcı medyacılar oldu. Onlar Trump’ı çok takdir ediyorlar! Hatta sözünün eri olduğu için seviyorlar. Delikanlı adam!

Seçim kampanyası sırasında “Müslümanların canına okuyacağım” demişti. Şimdi dediğini yapıyor.

Valla erkek adam!

Bu takdiri İslamcı kadın medyacıların yapmasının ayrı bir önemi var tabii…

Bir çanak televizyonunda “Trump hayranı” iki erkek zat-ı muhterem diyorlardı ki:

»Trump’un ABD’ye girişini yasakladığı İran, Irak, Libya, Suriye, Somali ve Yemen’e yakında Türkiye’de eklenebilir!

Ama Trump’ı çok takdir ediyorlardı!

Halbuki fazla uzak olmayan bir geçmişte, Trump, seçim kampanyasını sürdürürken Müslümanları ülkesinden kovacağını açıklayınca, bizdeki ateşli İslamcıların ayranları kabarmıştı. Hemen kendilerine bir hedef tahtası bulmuşlardı:

“Ey Aydın Doğan Trump Tovers’ın adını değiştir!”

İstanbul’un Mecidiyeköy’deki bu inşaat azmanı bina AKP iktidarının gözdesi bir firma ile Doğan Holding ortaklığı ile dikilmişti.

2016 Haziran’ında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da bu konu üzerine görüşlerini açıklamıştı:

“Müslümanların Amerika’da olmasına dahi bu adamın tahammülü yokken, burada onun adına marka oluşturulması madidardır.

Markayı binasına koyanlar onu süratle kaldırması lazımdır!”

Erdoğan herkesin hakkını teslim eden objektif bir siyasetçi olarak özeleştiri de yapmıştı:

“Bu noktada geçmişte ben de bir yanlışta bulunmuş, ve oranın açılışını yapmıştım!” (26 Haziran 2016/Milat gazetesi)

O günler geçti, bugünler geldi. Trump ABD’nin 45. başkanı oldu.

İcraatlarına başladı. ABD’deki solcular, liberaller, laikler ayağa kalktılar:

“Hepimiz Müslümanız!”

Bizdeki Müslümanlar ne yaptılar?

“Tıısssss!”

Che Guevara Küba’da bütün görevlerinden ayrılıp Bolivya’ya Latin Amerika Devrimi için hareket etmeden önce kızı Hildata ve diğer çocuklarına yazdığı mektupta şöyle diyordu:

“Her şeyden dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi bir kişiye yapılan herhangi bir haksızlığı daima kendinize yapılmış gibi daima yüreğinizin en derin yerinde hissedebilin. Bu bir devrimcinin en güzel özelliğidir!”

Solcuların solcu olmalarının temelini böylesi bir anlayış oluşturuyor. Hem de karşılarında kim varmış hiç umurlarında olmadan…

Gücün yanında değil, tam karşısında olmaktır solcuların en önemli özelliği. Bu yüzden “müzmin muhalefet” diye onları yıpratmaya uğraşırlar, her dönemde güç sahiplerinin kıçlarına minder olanlar!..

Oysa gerçek bütün çıplaklığıyla ortada durmaktadır:

“Solcular insanlığın yüz akıdırlar!”

Son çıkış toplantıları

Aşağıdaki davetiye bana geldi. Ama herkesi ilgilendiriyor. Özellikle de gazetecileri… Ulaşabildiğim gazeteci arkadaşlarıma da ilettim. Yazgülü Aldoğan, Ayşenur Arslan, Fatih Polat, Banu Güven, Mehveş Evin, Yavuz Oğan gibi kimi arkadaşlarım “mutlaka geleceğim” dediler. Kimi “bir aksilik çıkmazsa” geleceğini bildirdi. Kimi hiç geri dönmedi.

Ne yapalım?

Bu çağrı büyük bir felaket için dört dörtlük bir çalışmayı gayet güzel biçimde sürdürenleri “aman ne yapıyorsunuz, hep birlikte batabiliriz, bi durun” uyarma toplantısı içindi.

Ulaşamadıklarıma da buradan bildireyim dedim:

“Anayasalar, hayatımızın her alanını ilgilendiren toplumsal mutabakat metinleridir. Toplumsal mutabakattan söz edebilmek için ise toplumdaki her kesimin kendi sözünü özgürce söyleyebilmesi gerekir. Referanduma sunulması gündeme gelen anayasa taslağı, millî iradenin özgürce yansımasını engelleyen OHAL koşullarında oylanacaktır. “Hayır” itirazını yükseltenlerin kendilerini tehdit altında hissettikleri, daha şimdiden saldırılara uğradıkları, özgür basının büyük ölçüde susturulduğu, milyonlarca oy almış HDP’nin eş başkanlarının, milletvekillerinin, siyasetçilerinin tutuklu olduğu bu ortamda anayasa değişikliklerinin meşruiyeti tartışmalı olacaktır.

Modern demokrasilerde “milli hakimiyet” salt çoğunluğu tek başına temsil iddiasında olan bir makamın iradesiyle değil, her aşamada farklı kesimlerin müzakareleri sonucu oluşan bir mutabakatla sağlanır ve pekişir.

Cepheleşmeyi, ayrışmayı aşarak tüm farklılıklarımızla ortak bir yaşam kurmayı başarmamız, bu anayasa taslağı ile dayatılan rejim altında mümkün müdür? Bu sorunun cevabını birlikte aramak ve ortak yaşamımız üzerine birlikte düşünmek için 2 Şubat Perşembe saat 11.00’de, Hüsamettin Cindoruk, Ertuğrul Yalçınbayır, Altan Öymen, Rıza Türmen, Ayşe Erzan ve kolaylaştırıcı olarak Nesrin Nas’ın katılacakları basın toplantımızda sizi de aramızda görmeyi ve değerli fikirlerinizden yararlanmayı diliyoruz.”

Tarih: 2 Şubat 2017, Perşembe, saat:11.00
Yer : Point Otel, Topçu Cad. No:2 Taksim (Divan Oteli karşısı)
Tel : 0212 313 50 00”