Genel olarak özgürlükçü veya solcu değilseniz aydın olmanız da bilim insanı olmanız da çok zordur. Çünkü şu veya bu şekilde soru sormak ve eleştirmek her iki konumun da vazgeçilmezleridir. Bu iki işi yapmıyorsanız en fazla tetikçi ya da yalaka (ya da yandaş, yancı vs.) olursunuz.

Etrafta bol miktarda bu aydın ve bilim insanı olamayanlardan var. Bu ‘olamayanlar’ ‘15 Temmuz başarısız Darbe Girişimi’nden bu yana anlaşılır bir biçimde ‘solcu aydınlara’ çatıyor. Vay efendim neden onlara sahip çıkılmıyormuş.

Önce bir konuyu netleştirelim. Solcular, devrimciler her daim darbelere karşıdır. Darbenin nevi önemli değil. Bunun için en azından üç çok sağlam nedenleri vardır: Birincisi tüm darbeler solcuları, devrimcileri, kabaca eleştiren herkesi yok etmeye çalışır. Temel nedeni de yukarıda bahsettiğim vazgeçilmezlerdir. Çünkü gerçek aydınlardan ve bilim insanlarından herhangi bir iktidarın ‘tetikçi’ ve ‘yalaka’ devşirmesi ya imkansız ya da çok zordur.

İkincisi darbeleri yapanlar genel olarak entellektüel ortamı iğdiş ederler ve olmamasını yeğlerler. Yakın ve uzak tarih bunun örnekleriyle doludur. Kısaca darbelere ‘en iyi aydın ölü aydındır’ felsefesi hakimdir. Öldüremedikleri durumda da hapse tıkarlar. Darbeci otoriterler tetikçiler ve yalakalar dışında soytarı istemezler etraflarında. Espri yapmak mümkün olmaktan çıkar.

Üçüncüsü bütün darbeler ya demokrasilere karşıdır ya da var olan diktatörü bir başkası ile değiştirmek amacı güder. Bazı Afrika ve Latin Amerika ülkelerinde bunun bir çok örneğini bulabilirsiniz. Darbeler gazeteleri, sendikaları, meslek örgütlerini, siyasi partileri ve genel olarak eleştirel olan tüm sivil toplum örgütlerini hedef alırlar.

12 Eylül’ün 36. yıl dönümünden bir hafta sonra Türkiye’ye bakınca yukarıdakilerin her birine yakın tarihten örnek bulmanın mümkün olduğu görülür. 12 Eylül bir kitlesel kıyım makinesiydi. On binlerce ‘solcu’ tutuklandı, yargılandı, işkenceden geçirildi ve bir o kadarı da sürgün oldu. Milyonlarca insan fişlendi, evler, işyerleri polis ve jandarma tarafından basıldı. Hem içerdekiler hem dışardaki aileler işkence gördü.

‘15 Temmuz başarısız darbe girişimi’nden sonra bir yandan iktidar taraftarları ‘solculara’ saldırıyor, bir yandan da cemaatçiler. İki tarafında derdi aynı. Vay efendim bak mağdur olduk, solcular bizi niye savunmuyor! Herkesin bu işi ‘solculardan’ bekliyor olması gurur duyulacak bir şey. Demek ki onca yıldır hep doğru yapılmış, doğru yerde durulmuş. Tetikçi ve yalaka işi kendinden bildiği için kendi savunmasına da güvenmiyor. Başka bir yerde temize çekilmek istiyor. Bunu da solcular yaparsa çok mutlu olacak. Ama alışkanlık işte, solcuların bunu da sonsuza dek yapmasını istiyor. O yüzden Yenikapı Mitingi’ne katılmış Kılıçdaroğlu, sonra dönüp eleştirince fena halde bozuluyor.

Cemaatçi bir takım gazeteciler de, tetikçilik günlerinden kalma eski alışkanlık olsa gerek ‘solculara’ ‘giydirmeye’ çalışıyorlar. Vay efendim, niye savunulmuyormuşlar, iktidara teslim olunmuşmuş vs.

Bütün bunlar hayal. Gerçek şu ki ‘solcular’ darbelere ve darbecilere hep karşı çıktılar ve darbecilerin çirkinliklerini, yanlışlarını ifşa ettiler. Bugün de durum farklı değil ve her zamankinden çok daha ağır koşullarda bu duruş devam ediyor.

İktidarın ve muktedirin savunulacak bir yanı yok. Zaten ‘başarısız bir darbe girişimi’nden bahsediyoruz ve bunun önlendiği apaçık ortada. Bundan öteye bir savunma ihtiyacı yok. Aydınların birinci görevi de her zamanki gibi iktidarı eleştirmek. Bundan aşağısı kurtarmaz; tetikçiliğe yalakalığa girer.

Cemaatçi ‘mağdur’ için ise yapılacak birinci iş kocaman bir özeleştiri ve özür. İş ahlakı gereği yıllarca birlikte çalıştıkları iktidar partisi kardeşlerine ‘yamuk yaptıkları’ için onlardan özür dilemeleri gerekir. Yılların hatrı vardır. İkincisi, mecburiyetten yurtlarına, okullarına, burslarına muhtaç kalmış ve onlar yüzünden bugün zarar gören gariban ve talihsiz insanlardan özür dilemeliler. Üçüncüsü, tetikçi ve yancı gazeteciler ve benzeri olarak yıllarca zarar verdikleri, saldırdıkları ve hala saldırmaya çalıştıkları ‘solcu’ aydınlardan özür dilemeliler. Bir de son 20 yıldır neler yaptıklarını anlatırlarsa çok güzel olur.

Şimdi biz Kenan Evren’e neden sahip çıkamadık ve fakir hastalandı, öldü gitti anladınız mı?

İyi haftalar ve bol şanslar.