Çeşitli dönemlerde ortaya atılan sağ-sol tartışmaları yine hortladı. Dünyaya da Türkiye’ye de baktığınızda Filanca Sağ Parti diye bir şey pek duymazsınız. Ama adında sol geçen pek çok siyasi oluşum vardır. Kimisindeki sol, Et ve Balık Kurumu’ndaki balık kadar olayla ilgisiz olsa da…

Sağcılar kendisine sağcıyız demez, muhafazakâr, milliyetçi gibi daha kabul görebilecek tanımlar koyarlar. Çünkü “sağ” ortaya çıkışından beri zenginler sınıfının çıkarlarını temsil ederken sol, sözlük anlamı itibariyle de “sıradan insanların” yani emeğiyle geçinenlerin, sistemin çarklarında ezilenlerin hakkını savunur. Bu “sıradan insanlar” dünyanın çok geniş bir kesimini oluşturduğu, zenginlerse yüzde birlik bir kesime tekabül ettiği için kimse “ben yüzde 1 zenginin hakkını savunuyorum” demez. Solun bu iddiasını bulanıklaştırmak ve din, milliyet vb… eksenlerle kafaları bulandırmak sağcıların işidir.

Zenginler (egemenler de denebilir) “sistemin bekası” için her türlü değişim, dönüşüm talebini dine, vatana, millete saldırı gibi sunmakta başarılıdır. Ortaçağ’da gücünü tanrıdan aldığını söyleyen krallar, soylular gibi bugün de dini savunduğunu söyleyen para babası yöneticiler var. Siyasi partisini eleştirenleri “vatan haini” sayan parti başkanları var. Madem “siyasi parti değil de din kurun, peygamberliğinizi ilan edin” diyesi gelir insanın. Siyasi partiyi siyaseten eleştiriyoruz nasıl hain olabiliyoruz akıl sır almıyor. (Bu kesimlerden sadece iktidarda yok. Partisini beğenmezseniz, oy vermezseniz hain, şu, bu… ilan edilebileceğiniz muhalif partiler, hareketler de var. Partini, programını, söylemini beğenmiyorum diyemezsiniz bunlara. Dayanışmanız da omuz omuza vermeniz de kesmez. Angaje olmanız, biat etmeniz istenir ya neyse…)

Sağ kavramı muğlak görünürken sol aslında berraktır. Ama egemen bazı çevrelerle ilişkiye geçmeye yeltenen herkes önce bir sol kavramını çamura bulamak ister. Bu kavram onlar için bir tıkaçtır. Bu tıkaçtan kurtulunca çeşitli odaklarla ilişki kurmanın da önü açılacaktır. Bu kimi zaman Avrupa olur kimi zaman ABD olur kimi zaman yerleşik kimi güçler olur. Türkiye’de kendisine solcuyum diyenlerin oranının az olduğundan hareketle (ülkenin yüzde 70’i sağcı safsatası) oy kaygısı da üstüne bina edilir ve soldan kopuş bir kurtuluş gibi görülür. Türkiye’de insanlar kendisini sağcı olarak nitelendirmiyor ancak sağcıların yarattığı din, milliyet vb… illüzyonlara kapılmış gözüküyor. Onların çıkarı için harekete geçen güçlü bir sol ortaya çıktığında bu önyargılar kırılacaktır ama bu da emek istiyor. Kimileri ise kısa yoldan köşeyi dönmek istiyor.

Bu kısa yollardan biri de ABD’de başkanlık hükümet değişimi sanırım. Hoşnutsuz Amerikan toplumun en gerici, en milliyetçi hassasiyetlerini kaşıyan, ırkçılık kartını açıktan oynayan, seçimi kaybedip koltuğu bırakmamak için direnen Trump’ın gitmesi elbette ki dünyadaki özgürlük, eşitlik yanlılarını memnun eder. Ancak yerine gelen Biden’a atfedilen önem ve beklenti akıl alır gibi değil. ABD’nin emperyalist politikalarını değiştirecek hangi programı gördük de memnuniyet içerisindeyiz. Sermayenin tekelleştiği ve sermaye ihracı için pazar arayışını savaşla, kanla, gözyaşıyla, kültürel hegemonyayla tesis eden bir ülkede hangi değişim emaresi görülmektedir? Üstelik Pentagon’un 2021 Bütçesi ile ilgili yorumlara bakıldığında ABD’nin daha şahinleşmiş bir politikaya hazırlandığı da ortada. Bu anlamda kimilerinin zihin dünyasında Batı’nın başımızdaki İslamcı Faşist rejimi defedeceği ve muhalefete altın tepside bir hükümet sunacağını düşünenler varsa pek yanılır. Bu rüyayı görenler Suudi Arabistan’a bakarak belki uyanabilirler.

Türkiye’de antiemperyalizm solun ana damarıdır. Bu damar ayrımcı, Batı karşıtı, antidemokratik vs. değildir. Sağın dine ya da ırka dayanan Batı karşıtlığı ile ilgisi yoktur. Sermayenin parasıyla, kültürüyle, silahıyla bir ülkenin yurttaşlarının geleceğini belirlemesine karşıdır. Solun değerleri olan kamuculuk, halkın geleceğine dair söz sahibi olması, emekçinin ürettiği kadar yönetme hakkı da olması gibi ilkelere içkindir.

2008’de AKP’ye yanlamak için bahane arayan liberal, sol liberal, cemaatçi bulaşığı çevrelere dair yazdığımız, “Antiemperyalizm Türkiye’de solun ana damarıdır” başlıklı yazıda şöyle demiştik: “Türkiye tarihinin devrimci birikimi, bugün liberal, sol liberal ya da AB’ci projelerin önünü tıkamaktadır. Bu projelerin önünün açılması devrimci birikimin yok sayılması ile mümkündür. Emekçilerin, demokrasi yanlılarının özlemi olan gerçek bir toplumsal değişme ise ancak bu birikimin üzerinden yükselip gelişebilir.”

Bugün de sol ve antiemperyalizm birileri için yük olabilir. Olsun biz bu yükü onurla sırtlamaktan vazgeçmeyiz.