Biz gene bilimsel düşüncenin ışığında iyimserliğimizi korumaya çalışalım: Einstein’ın Genel İzafiyet Kuramı’na göre Evren’de her şey simetriktir. Yani kara delikler aslında dipsiz kuyular değildir; yuttukları şeyi enerji olarak püskürten ‘beyaz deliklere’ bağlıdırlar

Solucan deliği

MURAT MÜFETTİŞOĞLU / mmufettisoglu@gmail.com

‘Analoji’ teriminin sözlük karşılığı ‘benzeşimdir’; akıl yürütme türlerinden biri olarak bilinir. İki farklı durum arasındaki benzerliklerden yola çıkarak, ilk durum için söylenenlerin diğeri için de söz konusu olabileceğini ileri sürmektir. Lakin ulaşılan sonuçlar bilimsel yöntemlerle ispatlanmadıkça birer ihtimalden öteye gitmezler. Bu yazıda mütevazı biçimde yapılmaya çalışıldığı gibi; parçacık fiziği hakkında bir deneyle “prematüre” bir darbe girişimi arasında benzerlik kurmaya kalkarsanız, nesnel sonuçlara ulaşmak bir yana, ‘ihtimallerin’ de gerisine düşebilirsiniz. Dert değil; zaten amaç, bilimsel çıkarımlardan ziyade meselelere biraz da serbest çağrışımlarla bakmaya çalışmaktır. Aslında edebiyat ve sanat bunun için vardır, zira hayal etmeyi ve olguları az biraz eğip bükmeyi gerektirir. Kaldı ki, küresel ve bölgesel süreçlerin sayısız değişkenlik arz ettiği Anadolu ve Ortadoğu coğrafyasında bilinen tezlerin kısa vadede işe yaradığını söylemek hakikaten kolay değil. O halde müstakbel benzerliğimizin iki durumundan ilki hakkında bilgi vererek devam edelim, ki yazımızın dayanak noktasıdır:

Aralık 2009’da dünyanın önde gelen fizikçileri İsviçre’de kısa adı CERN olan Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi’nde devasa bir deney gerçekleştirdiler. Proton demetlerinin çarpıştırılmasıyla Evren’in oluşum koşullarının yeniden yaratıldığı deneyde, maddenin yapısının daha iyi anlaşılması amaçlanmış; parçalanmayla ortaya çıkan atom altı parçacıkların ve mikro ölçekteki güçlerin varlığına dair bulguların izi sürülmüştü. Deneyi ilginç kılan noktalardan biri, daha önceden teorisi yapılan kimi tezlerin ispatıyla birlikte teorisi yapılmamış yeni verilerin ‘zaman içinde’ ortaya çıkacak olmasıydı. Ayrıca hangi teknolojik gelişmeleri tetikleyeceği ve günlük yaşama ne şekilde etki edeceği de orta ve uzun vadede belli olacaktı. Aynı anda basında da ele alındığı üzere, deneyin Avrupa’nın göbeğinde bir ‘kara delik’ yaratıp yaratmayacağı da merak konusuydu. Sırası gelmişken; kara deliklerin, yıldızların enerjilerini kaybedip söndükten sonra kendi içlerine çökmeleriyle oluştukları ve çekim alanına giren her şeyi yuttukları iddia edilir. Tam da bu sebeple, deneyde açığa çıkacak 14 TeV’lik enerji işin aslını bilmeyenler için endişe yaratmıştı. Spinoza’ya göre olayların ‘neden-sonuç bilgisine’ sahip olmayan kişi sürekli endişeyle yaşar. Sahip olansa, endişelenmeden veya boş umutlara kapılmadan inandığı şeyi yapar: basitçe harekete geçer. 1 TeV’lik enerjinin uçan bir sivrisineğin kinetik enerjisine karşılık geldiğinin bilgisi Spinoza’yı doğrulamak için yeterli olacaktır.

Geldiği istikamet belli olsa da gittiği yerin ‘ihtimaller ve beklentiler’ düzeyinde kalması fen bilimlerinin yazgısıdır. 19. yüzyılın önemli bilim insanlarından olan, fizikte pek çok kuramın ve buluşun sahibi Michael Faraday’a “çalışmalarının ne işe yarayacağını’ sormuşlar. “Doğrusu bilmiyorum, fakat gelecekte bunlardan vergi alınacağına eminim” yanıtını vermiş. Anekdottan da anlaşıldığı gibi; bilimsel gelişmeler her zaman doğrusallık arz etmezler; daha çok, zamanla genişleyen sarmal döngülere benzerler. Aslında siyaset bilimi de biraz böyledir. Tarihin sadece tekerrürden ibaret olmadığını, her devrevi hareketinden sonra az çok genişlediğini iddia etmek mümkündür. Einstein’ın, “Üçüncü dünya savaşında hangi silahlar kullanılacak bilmiyorum, ama dördüncüsü taş ve sopayla yapılacak” sözü bilimin değil, mevcut teknolojinin ve onu üreten ‘toplam iradenin’ daralmasına gönderme yapar. İyi niyetli politikalar olumlu genişlemelere katkı sunarken, kötücül politikalar toplam iradenin ve tarihsel koşulların adeta ‘kara deliğe’ dönüşmesinin zeminini hazırlarlar. Peki, tarihin genişlemesi o kadar gerekli midir? Beynimizin evrimini tamamlamadığına ve onunla uyumlu bir hayatı hak ettiğimize inanıyorsak, ‘evet, gereklidir’, ki bu işin etik tarafıdır. Bir de teknik tarafı var: Malumunuz, üretici güçlerle üretim ilişkileri arasındaki çelişkiler tarihin ana motorudur ve çatışmanın seyrine bağlı olarak toplam iradenin genişlemesine ya da daralmasına neden olurlar. İlkel toplumdan feodal topluma, feodal toplumdan modern topluma evrilmiş, yani uzak geçmişinden çok farklı seviyelere erişmiş bir toplam irade, kendisiyle uyumlu koşulları yaratarak varlığını sürdürebilir. Felsefe, bilim, sanat, hatta (kurucu) siyaset söz konusu çabaların sonuçlarıdır. İktidarlar, toplam iradenin ve tarihin seyrine tek başlarına yön vermek(icap ederse daraltmak) istediklerinde baskı ve manipülasyon araçlarına başvururlar. Yasalar, cezalar, kolluk kuvvetleri, din, milliyetçilik, popüler kültür, serbest girişim safsatası ve para kazanmanın kutsallığı yalanı belli başlı araçlardır.

İnsanlığın yaşamını değiştirme potansiyeline sahip ‘bir fizik deneyiyle’, memleketin aktüel tarihine etki ettiği malum bir ‘darbe girişimi’ arasında kurulan analoji, iki durumun ‘gelişme tarzlarındaki’ benzerliklerden kaynaklanıyor. CERN’ deki deney hâlâ sürüyor; şimdiye kadar pek çok sonuç alındı ve yeni sonuçlar bekleniyor. Aynı şekilde; küresel güçlerin gerici bir örgütü palazlayıp gaz vermesiyle başlayan ve başarısızlığından bile yüzlerce sonuç çıkartılan bir askeri darbe girişimi ‘sivil formata’ dönüşmüş halde sürüyor. Yüksek olasılıkla yeni yeni sonuçlar çıkarılacak ve Ortadoğu’nun regülâsyonunda bunlardan faydalanılacak. Öte yandan, ‘deney-darbe’ analojisinin bilinç dışına uzanan kökleri de olabilir. İki kara deliği birbirine bağlayan tünele astrofizikte ‘solucan deliği’ deniyor. Gerçekleşmeyerek endişeleri boşa çıkaran ve fakat kafa açan CERN Kara Deliği’ni, değerler sisteminin çökmesiyle oluşmuş Türkiye Kara Deliği’ne bağlayan bir ‘Solucan Deliği’nde’ yaşama hissi daha iyimser bir analojiyi çağrıştırabilir miydi?

Biz gene bilimsel düşüncenin ışığında iyimserliğimizi korumaya çalışalım: Einstein’ın Genel İzafiyet Kuramı’na göre Evren’de her şey simetriktir. Yani kara delikler aslında dipsiz kuyular değildir; yuttukları şeyi enerji olarak püskürten ‘beyaz deliklere’ bağlıdırlar. Pek çok fizikçi ve astronom bu sayede farklı Evren’lere geçilebileceğine inanmaktadır. Evren’in parçası olan Dünya’da da her şey karşıtıyla vardır. Ve karanlıklar gün gelir aydınlığa bağlanır...