Gazetecinin sorusu kısa ve netti. “Sorumluluk kime ait?” Dönemin Başbakanı Erdoğan, soruyu soranı da, cevabını merak edeni de ‘dünyada kömür madenlerinin nasıl çalıştığını yakından takip etmemekle’ suçlamış ve 1800’lerin sonundan 1900’lerin ortalarına kadar dünyada meydana gelen maden kazaları ve işçi ölümlerini alt alta sıralamıştı.

Gazeteci yeniden sormaya fırsat bulamamış olacak ki, 2014 yılında 301 işçinin öldüğü Soma’da, Erdoğan’ın neden son olarak 70’li yıllara ait verileri bize aktardığını öğrenemedik. “Bu ocakların, bu noktada, bu tür kazaları sürekli olan şeyler. Literatürde iş kazası denilen bir olay vardır. Hiç kaza olmayacak diye bir şey yok.” Kaza diye bir şey vardı elbette. Diğer yandan dikkatsizlik de vardı, ihmal de… Ancak Uluslararası Çalışma Örgütü’nün verilerine göre Türkiye’nin El Salvador ve Cezayir’den sonra işçi ölümlerinde Avrupa’da birinci, dünyada üçüncü sırada yer almasının da izaha muhtaç bir sebebi olmalıydı mutlaka. Erdoğan, 20. Yüzyılın ortalarından itibaren Avrupa’da azalan, 21. Yüzyılın başından itibaren Türkiye’yi zirveye taşıyan iş kazaları ve işçi ölümleriyle ilgili bu korkunç tablonun sebebini tek bir cümleyle izah etti; “bunun yapısında, fıtratında bunlar var.”

•••

Soma’da 2006 yılına kadar Türkiye Kömür İşletmeleri’ne ait olan maden ocağı ihaleyle Soma Kömür AŞ’ye verildi. Devletin, ne kadar kömür çıkarsa hepsini alma garantisiyle verdiği madende üretim bir yılda 10 kat artırıldı. Üretimi artırıp maliyeti düşürmekle övünen Soma KömürAŞ’nin patronu Alp Gürkan, işçilerin omuzlarına binmiş, daha fazla üretim içinsırtlarını kamçılarken çalışma şartlarında bir değişiklik yapmadı. Üretimle beraber işçi sayısı artsa da madende bununla orantılı bir yenileme yapılmadı. Güvencesiz taşeron işçilere, madencilik gibi ağır ve tehlikeli bir işe başlamadan önce gerekli eğitimler verilmedi. Facianın bangır bangır yaklaşmakta olduğuna dair, madende sıcaklık ve karbonmonoksit artışı gibi, işaretler göz ardı edildi. İşçileri olası bir tehlike anında koruması gereken oksijen maskeleri bozuk ve işlevsizdi. Kaderin kendini feshetmesine neden olacak bu ihmaller zincirinde, devlet-şirket ortaklığının kar hırsıyla nasıl da acımasızca işçinin emeğini sömürdüğü, canını tehlikeye attığı apaçık görünür oldu. 301 kişinin hayatı, yakınlarıyla birlikte önlenebilir sebepler yüzünden yerin kilometrelerce altında son buldu.

•••

Dönemin Enerji Bakanı Taner Yıldız, katliama özelleştirmenin davetiye çıkardığına yönelik eleştirilere kulak asmadı. Kar odaklı, iş ve işçi güvenliği ile ilgili alınacak tedbirlerin mali yük olarak görüldüğü, emekçiyi güvencesizleştiren-köleleştiren taşeron sistemini sürdürme konusunda bir sıkıntı yoktu, devam etmeliydi. Öyle de oldu. Liyakati devre dışı bırakan atamaların, iş bilmezliğin, ihmal ve denetimsizliğin, insana değil kazancaodaklanan özelleştirme politikalarının devamı bize yeni ölümler, yeni acılar getirdi. Çorlu’da 24 kişinin hayatını kaybettiği, 338 kişinin de yaralandığı tren kazası bu cinayetler zincirinin son halkası. Rayların bakımı için açılan ihale ödenek yetersizliği nedeniyle iptal edilmiş. Tren hatlarını kontrol eden yol bekçilerinin görevine son verilmiş. Denetimler meslek odalarından alınıp özel şirketlere devredilmiş. Yapılması gereken tonlarca şey yine yapılmamış, ihmal edilmiş ancak Soma’da karşımıza çıkan fıtrat, burada da peşimizi bırakmadı. Rayların altını boşaltarak trenin devrilmesine neden olan aşırı yağmur, bizzat sorumlular tarafından doğanın takdiri olarak sunuldu.

Hesaplama, mühendislik, yapım-onarım kalitesi, denetim… Hepsi boş! Akıl-hukuk-bilim ise artık birer rehine. 4 yıldır süren Soma katliamı davası, işçinin güvenliğinden vazgeçerek düşürdüğü üretim maliyetiyle övünen şirket sahibi Alp Gürkan’ın beraat etmesiyle sonuçlandı. 301 insan göz göre göre öldü. Ne işçileri tehlike altında çalışmaya zorlayanlar, ne eksikleri görmelerine rağmen ses etmeyen kamu denetçileri, ne halkını köleleştiren, canından eden bir sistemde ısrarcı siyasiler… Sorumluluk kime ait? Cinayet fıtrat sayıldığı sürece, sorumluluk sadece ölene ait.