15-16 Haziran 1970 Türkiye işçi sınıfı açısından tarihsel bir dönemeçtir. Nitekim bu dönemde canına ot tıkanmak istenen DİSK, 1970’li yıllara damgasını vurmuştur. Devletin işçi sınıfının sendika seçme özgürlüğüne karşı son derece sert müdahalesi, yine işçi sınıfı cephesinde, şiddetli bir dirençle karşılanmıştır. Yüz bini aşkın işçi sokakları direncin meydanlarına çevirmiştir. Bu direnç, parlamentodan geçmiş ve yürürlüğe girmiş bir yasanın toplumsal meşruiyet temelinde nasıl geri döndürüldüğünü de gösteren önemli bir deneyim. Peki, bugün kazanılmış haklarımıza yapılan saldırılar daha mı az? Elbette hayır!

Kiralık işçi büroları uygulaması Cumhurbaşkanı’nın onayı ile yürürlüğe girmiş durumda. Hükümet krizinin yaşandığı günlerde bir gece sabaha karşı TBMM’den geçirilmişti yasa. Sermaye ise hazırlığını çok önceden yapmıştı bile! Şimdi sıra, işyerlerinde kadrolu çalışanların işten çıkartılıp yerlerine kiralık işçi bürolarından, işbaşı eğitim programlarından işçi alınmasına geldi.

Son günlerde de kıdem tazminatı meselesi yeniden ısıtılmaya başlandı. PR çalışması meyvelerini gazete sayfalarında vermeye başlamış durumda. “Kıdem tazminatında işçinin gelir kaybı olmayacak”, “Bir gün çalışsanız bile tazminatınızı alabileceksiniz”, “İşten kendiniz ayrılsanız bile tazminata hak kazanacaksınız” gibi başlıklar altında sıralanan 15 maddede fon güzellemesiyle servis ediliyor.

Maddelerden bir diğerinin başlığı da, “devlet güvencesi”. Şöyle deniyor gazete haberlerinde: “Çalışanların düşük kıdemle işten çıkarılması önlenecek. Kıdem tazminatını kaybetme korkusu ortadan kalkınca başka işlere geçiş de kolaylaşacak.”

Ne dediğini anladınız mı? Anlaşılması biraz zor. Kıdem tazminatı bildiğiniz gibi çalıştığınız işyeri ile kurduğunuz iş ilişkinin bir ürünü. Bir anlamda ücretinizin ödenmesi sonraya bırakılmış kısmı. Çalıştığınız işyerinde kıdem aldıkça şirketin size karşı sorumluluğu da büyür. Bu durum şirket ile çalışan arasında kıdeme bağlı bir bağlılık yaratır. Kıdem tazminatını kaldırıp, birikim fonu haline getirirseniz bu bağ da kopar. Böylelikle kıdem aradaki bir mevzu olmaktan çıkar. İşten çıkartılacağınız zaman işveren sizin kıdem tazminatınızı dert etmez. Yani işten çıkarılmanız kolaylaşır.

Özgürlük

Habere göre, düşük kıdemle işten çıkarılmanın önlenmesinin yöntemi kıdem tazminatını kaldırmak şeklinde bulunmuş. Kıdem tazminatı kalkıp yerine birikim fonu gelince, kıdemini falan düşünmeden işten kolayca ayrılabileceksiniz. Ne büyük özgürlük!

Çevreme bakıyorum herkes işten ayrılmak istiyor ama, ıstırap içinde bu kıdem tazminatı nedeniyle çalışmaya devam ediyor. Sonuçta işsizlik derdi falan yok. İşini kaybettin hop bir başkası. Havada kapıyorlar. Yanılıyor muyum?

İşin şakası bir yana, kiralık işçi büroları, işbaşı eğitim, özel statülü çalışma, toplum yararına çalışma vb. derken, kadrolu işlerin alanı hızla daralıyor. Geçici, yarı zamanlı, güvencesiz işlerin sayısı artıyor.

İddiaya göre, bir yıllık çalışmaya karşılık 30 gün brüt ücret tutarındaki tazminat miktarının fonla birlikte azalmaması sağlanacak.

Peki, yarı zamanlı çalışanların, geçici süreli çalışanların sayısı hızla artarken, yılda 30 günlük brüt ücret mümkün mü? Daha önce yılda kaç gün, haftada kaç saat çalışacağınız belliydi. Şimdi öyle mi? Dolayısıyla kıdem tazminatı kalkıp yerine fon gelince, kadrolu çalışmada büyük oranda mazi olacak. Bunu bir düşünün.

Ayrıca, kıdem tazminatı tutarı daha önce işverenden çıkıyordu. Şimdi birikim fonu adı altında bir kısmı işsizlik fonundan, yine senin benim yatırdığım primlerden ödenecek.

Sonuç olarak güvencesiz çalışmanın altyapısı tamamlanıyor. Biz suskunuz.

Oysa sınıf mücadelesi Fransa’da açıktan bir savaşa dönüşmüş durumda.

Bizde ise ağır bir mağlubiyet havası var. O yüzden 15-16 Haziran işçi sınıfı kalkışması önemli.

Siyasal iktidar sermayenin çıkarları için işçi sınıfının tüm kazanımlarına saldırırken, istihdam yapısı lime lime parçalanırken bu suskunluk kabul edilemez.

46 yıl önce 15-16 Haziran direnişini bize hediye edenlere karşı tarihi borcumuz, gelecek kuşaklara karşı sorumluluğumuz var.