Günlük yazı yazmanın güç olduğu dönemdeyiz. Cümleyi kurmadan eskidiğini bilmek acayip! Esasen bizim insanımız şerbetlidir olağan olmayan hallere. Belki de, hiç gün yüzü görmediği için ahali, olağan hal nedir bilmez! Bir kıyı kasabasındayım ve tepemizde helikopter uçuyor aralıksız. Kim gözleniyor, kimin izi sürülüyor belli değil. Garip bir hava var. İnsanlar yazgıya ya boyun eğmiş durumda ya da artık gamsızlık hastalık oldu!
“Son Dakika” manyağı olmuş bir ülkenin yurttaşı olarak, önümdeki son olmayan şu dakikada 9194 kişinin gözaltında olduğunu öğrendim. Seksen milyonluk memleket için çok değil bu sayı! Memleketi bu insanlar yönetiyor idiyse, yandı gülüm keten helva! İnsanın aklına tuhaf sorular takılıyor.

Söz gelişi, bunca yargı üyesi tutuklanmışken, üstelik terör örgütü üyeliğinden; bu kimselerin bugüne dek aldıkları kararlar ne olacak? Salt siyasi davalardan söz etmiyorum. Terör üyesi adalet dağıtamayacağına göre, bu tescillendiği vakit, tüm kararları da yok hükmünde olmaz mı? Ya da, üniversite üyesi olan bir kimsenin terör örgütü üyesi olduğunu saptadıysanız, onun koyduğu bilimsel ölçüt güvenilir olacak mı? Soru çalan bir yapı, dilediğini profesör yapmaz mı? E bu durumda, tüm o unvanlar düşmez mi?

Bak yeni bir “Son Dakika”… Hükümet açıklama yapmış. “İnsan hakları sözleşmesi askıya alındı” diye. Bu niye söylendi anlamadım. Biz zaten hep askıda olan insanlığımıza bakıp karalar bağlamıyor muyduk? Bence tersi açıklama fena etkili, şaşırtıcı olurdu. Mesela; “Memleketimiz bugünden itibaren demokratik, laik, hukukun üstünlüğüne uygun olmaya karar verdi” gibi…


İşin şakasını yapmıyorum. Okumayanlar için; ki garip bir halkız biz, tarih hep kendimizle başlar sanıyoruz, durum şaşırtıcı olabilir. Oysa 12 Mart, 12 Eylül deneyimi olanlar bilir bu süreçleri. Çevremde soruyorlar: “Cadı avı başlar mı?” diye. Hiç bitmez Ortadoğu’da avlanma! Böyle dönemlerde öne çıkıp, çok patırtı yapanlardan da kuşku duyarım. Abartılı kahramanlığa alerjim var!

Sosyal medya hesaplarını kapatanlar, kıblesi bozuk yalakalık edenlerden de geçilmiyor ayrıca. Eğer insan utanacağı, suç saydığı bir paylaşım yapmamışsa, niye korkar? Eğer karşınızda, zaten her halükarda sizi ezip geçecek bir yönetim varsa, ne etseniz boş. Yok, eğer aksi söz konusuysa, yani asgari bir adalet gözetilecekse, bu saçma kaygı niye?

Fetö adı konulan örgütü bizden daha iyi bilmesi gerekmez mi iktidardakilerin? Hoş burunlarının ucunu görmemişler o ayrı. En azından şimdiden sonra kime gideceklerini bilmeliler! Bana sorsalar “kim Fetö cü, kim değil” değil diye, biraz tahminde bulunurum ama o çevreyle bir alışverişim olmadığı için yanılma payım yüksek! Oysa Fetö’yü en yakından tanıyan şu anki iktidar olmalı!

Bir de “ben darbeye karşıyım” bildirisi yayınlayanlar var. Gülerim ağlanacak halimize. Yahu bir sanatçı, yazar, aydın, makul insan darbeden yana olur mu? Bunu niye bildiriyorsunuz? Yani ‘beni görün de, bu kalabalıkta güme gitmeyeyim’ demenin uyanık hali bu! İnsan kendini böyle tarif ederse, yanılgıları da hazırlar. Elbette imzacıların darbe karşıtı olduğuna inanıyorum. Fakat başka bir sorun var…

Bir kişinin kimin karşısında durduğu kadar, kimin yanında olduğu da önemlidir. Bildiri “Biz aramızdaki tüm farklılıklara rağmen bir araya gelenler” diye başlıyor. Soruyorum; her gün “Gezi” ye darbe diyenle nasıl aynı metinde adınız geçer mesela? Darbenin ne olduğunu cuma günü gördü herkes! Farklılıklar bir yana koyulamaz. Adalet istiyorsak, esas bugünlerde kim dost, kim düşman anlamalıyız. Ahmet Hakan’ın imzaladığı metin, dünyanın en haklı tezini savunsa bile, yanlıştır. Çünkü adam yanlış! Yanlış adamla yola çıkarsan toslarsın… Yarın “Ama” diye başlayan tam tersi bir metne imza koyarsa ne olacak?

Ergenekon, Balyoz, Odatv, Şike gibi davalarda en ufak kuşku duymadan insanları infaz edenlerle; Gezi çocuklarına darbeci deyip, acılı analarını görmezden gelenlerle yan yana düşerseniz size kimse güvenmez, inanmaz. Ekranda “Dört Bir Taraf” programında şöyle demiştim bize vesayetçi diyen iki tartışmacıya: “Hiçbir sosyalist darbeci olamaz. Darbeci alışkanlığıdır, ilk önce onlar tutuklanır” diye.

Kimse kusura bakmasın; Yetmez Ama Evetçilerle, akillerle, ucuz popçularla, Kabataş Yalancılarıyla, iktidar hafiyeliğine soyunanlarla adımın aynı yerde anılması ağrıma gider. Neyi tercih ettiğiniz, neyi reddettiğiniz önemlidir…

Adorno ne diyor: “Yanlış hayat doğru yaşanmaz”