Referandum sürecinde son iki haftaya geldik. Ne derece sağlıklı olduğu şüpheli olsa da, yansıyan anketler ‘hayır’ oylarının burun farkıyla önde olduğunu söylüyor. Bu derece baskıcı bir ortamda, sandığa yansıyacak ‘hayır’ oyları anketörlere ifade edilenden daha yüksek olabilir. Ancak sonuç ne olursa olsun, referandum süreci Türkiye’de var olan kutuplaşma ve yarılmayı daha da artırdı.

Sağduyulu çevreleri endişelendiren bu kutuplaşma ve yarılma birçok açıdan incelenebilir. Daha önceki seçimlerde gördüğümüz bölgesel ayrışmaların iki kutuplu referandumda da kendini yeniden üreteceği düşünülebilir.
Ancak geçtiğimiz günlerde, geçmiş seçimlerdeki performansı görece iyi olan bir araştırma şirketinin Ocak ayı içinde yapmış olduğu referandum anketini inceleme şansım oldu. Oldukça ayrıntılı çıktıları olan bu araştırmanın bulguları kuşkusuz referandum gününe kadar bazı değişikliklere uğrayacaktır. Ancak bazı sonuçların oldukça dramatik ve yapısal nitelikte olduğunu vurgulamalıyım. O nedenle önemli bulduğum birkaç bulguyu burada değerlendirmek istiyorum.

Önce bir bütün olarak oy verme davranışına bakıldığında % 42, 3’lük bir kesimin ‘evet’, % 44, 3’lük bir kesimin de ‘hayır’ oyu kullanma yönünde görüş belirttiğini söyleyelim. Bu durum bugüne kadar kamuoyuna yansıyan sonuçlarla tutarlılık gösteriyor. Bununla birlikte, bu oyların coğrafi ve bazı sosyal göstergeler açısından dağılımı herkesi kendi adına düşündürmelidir.

İncelediğim araştırma iki kutuplu referandumda, geçmiş seçimle ortaya çıkandan daha farklı bir coğrafi dağılımın olacağını gösteriyor. Öncelikli olarak, büyükşehirlerde ‘hayır’ oylarının çarpıcı biçimde önde gidiyor olması en önemli boyut olarak öne çıkıyor. Türkiye’de oyların yaklaşık beşte birinin yığıldığı İstanbul’da ‘evet’ diyenlerin oranı % 39 civarındayken, ‘hayır’ diyeceğini söyleyenlerin oranı % 48 olarak tespit ediliyor. İzmir’de ‘evet’ diyenlerin oranı % 22’de kalırken, ‘hayır’ diyenlerin oranı % 68 olarak görünüyor. AKP’nin oylarının yüksek olduğu Ankara’da bile ‘evet’ ve ‘hayır’ oyları sırasıyla % 46 ya % 41 gibi kapanabilecek düzeyde seyrediyor. Antalya, Adana, Mersin gibi büyük yerleşmelerde de ‘hayır’ın çarpıcı biçimde önde gittiği anlaşılıyor.

AKP’nin merkezinde olduğu diğer yarıyı temsil eden ‘evet’ oyları nerelerden geliyor diye bakıldığında; ‘evet’e destek, araştırmanın ifade ettiği biçimiyle, “küçük şehirlerden” ( % 48’e % 35) ve kırsaldan ( % 55’e % 36) geliyor. Bölgesel olaraksa küçük kentler ve kırsalın belli bir ağırlığının olduğu Karadeniz, İç Anadolu ve Doğu illerinde ‘evet’ oylarının önde gittiği anlaşılıyor.

Bu dağılımlar birçok başka açıdan da değerlendirilebilir. Ancak çarpıcı olan büyük yerleşmelerin ‘hayır’, daha küçük kentsel yerleşmeler ve kırsal kesimin ‘evet’ yönünde davranma eğiliminde olduğudur.

Bu tabloyu incelediğim araştırmada dikkate alınmayan bir başka boyutla tamamlamakta yarar var; büyük kentlerde AKP merkezli ‘evet’ oylarına verilen desteğin büyük ölçüde bu kentlerin çeperindeki görece yoksul kesimlerden geldiğini biliyoruz. Yani büyük kentlerde de siyasal tercihler açısından bir merkez çeper ayrışması yaşanıyor.

Kuşkusuz bu tablonun CHP ve daha genel olarak sol açısından iyi yorumlanması ve geleceğe yönelik bazı derslerin çıkarılması gerekir. Günün sonunda; ikna edilemeyen kesimler, her şeyden öte, sınıfsal olarak sola yakın olması gerekenlerden oluşmaktadır.

Lakin ortaya çıkan bu durum AKP açısından daha az sorunlu değil; AKP’nin yoksul, muhafazakâr ve sınırlı eğitime sahip kesimlerle kurduğu güçlü maddi-manevi ilişki tartışmasız. Ancak şu da bir gerçek ki; kırsal-kentsel yoksulları hedefleyen “sosyal harcamalarına” rağmen AKP iktidarı, asıl yatırımını uzun süredir büyük kentlere ve bu kentlerin burjuvazisi ve orta sınıfına yapıyor. Bunu görmek için büyük ölçekli köprü, otoyol, havalimanı projelerine ve dört bir yandan fışkıran rezidanslara, lüks yaşam alanlarına bakmak yeterli. Ancak, görünen o ki, işte o İstanbul ve batı “nankörlük” içinde ‘evet’ demeye (artık) yanaşmıyor!

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önceki gün İstanbul’da ‘hayır’ çadırını ziyareti ve orada ifade ettiği kızgınlığı ben bu çerçevede yorumluyorum. Kırın kente, kasabanın metropole, çeperin merkeze galip geldiği bir durum ortaya çıksa bile, böylesi bir koşulda “yönetmenin” kolay olmayacağı ortada!

Tam da bu nedenle, Türkiye burjuvazisinin önde gelen temsilcilerinden Rahmi Koç’un “kutuplaşma gecikmeden giderilmeli” uyarısı hafife alınmamalı!