Mart’ın son haftasına girdik işte. ‘Mart’ın sonu bahar’ diye beklerken erken çiçek açmış meyve dalı gibi don yememek lazım. Bunun için seçim maratonunun son düzlüğünde moralimi ve motivasyonumu olumsuz etkileme pahasına aklımdaki endişeleri kâğıda geçmeliyim. Bugüne kadar genel ya da yerel her seçimi ya da referandumu ölüm kalım meselesi haline getirmiş olan iktidar, ‘bekâ’ sözcüğünün […]

Mart’ın son haftasına girdik işte. ‘Mart’ın sonu bahar’ diye beklerken erken çiçek açmış meyve dalı gibi don yememek lazım. Bunun için seçim maratonunun son düzlüğünde moralimi ve motivasyonumu olumsuz etkileme pahasına aklımdaki endişeleri kâğıda geçmeliyim.

Bugüne kadar genel ya da yerel her seçimi ya da referandumu ölüm kalım meselesi haline getirmiş olan iktidar, ‘bekâ’ sözcüğünün altını çize çize sürdürdüğü, fütursuz tehditlerle ve türlü baskılarla yürüttüğü kampanyanın sonunda bu kez kaybetme ihtimalini göze almış olabilir mi sahiden?

İstanbul’u, Ankara’yı bir kenara koyun; Bursa, Antalya, Adana, Kocaeli, Denizli gibi şehirlerden birini dahi kaybetmiş olmayı yenilgi belleyecek ve kazanan adayın yerine her an kayyum atama potansiyeli taşıyan iradenin sahibi, bu pazar akşamı yine balkona çıkıp netleşmemiş sonuçlar üzerinden zafer ilan etmeye kalkmaz mı? Bu sefer yanında ‘kankayız biz’ diyen ittifak ortağı da olur belki geçen seferkinden farklı olarak.

Bugüne kadar kendisine oy vermeyenleri hizmet götürmeyerek cezalandırmış olan iktidar, bu kez aynı seçmeni ülkenin varlığına tehdit ilan etmiş olduğuna göre bu vatandaşlara 31 Mart gecesi için ne tavsiye edilebilir?

Devletin bekasına tehdit olarak görülen partilerin 31 Mart gecesi için, 24 Haziran’dan farklı olarak bir hazırlığı var mıdır?

Muhalefet temsilcileri, seçmeni bilinmezliklerin ortasında bir başına bırakıp bu kez de “Adamlar kazandı!” demeye mi hazırlanmaktadırlar?

Muhalif bilinen medyanın farklı bir hazırlığı var mıdır? Örneğin; TRT, A Haber ya da Demirören Medya’nın olası manipülasyonlarının önüne nasıl geçilecektir?

CHP ya da İyi Parti genel merkezlerine sandık bilgileri sorunsuz ulaşıp kamuoyuyla zamanında paylaşılabilecek midir?

Evet, “Bu kez sandığa gitmeyeceğim!” diyen küskün muhalif seçmen, son düzlükte şirazesinden çıkan baskılara tepki olarak bir kez daha sandığa gitme noktasına gelmiştir; ama gerekirse oy çuvalı üzerine yatacak direnci gösterebilecek midir?

Ve en nihayetinde adı geçen şehirlerden birinde, birkaçında ya da çoğunda muhalefetin adayları kazanırsa iktidar, “Gereken mesajı aldık!” deyip toplumu kutuplaştıran, geren adımlarını gözden geçirmeyi düşünecek midir?

Sahi eskiden seçime üç ay kala kritik öneme sahip bakanlar görevi tarafsız isimlere bırakıyordu değil mi? Şimdi mesela “N’olursunuz bizi zayıfa düşürmeyin. Bu seçim, iktidara ders verme seçimi değildir! Tayyip Erdoğan futbolu biliyor, ayağına top yakışıyor. Topu ayağına verin de zillet ittifakının kalesine 90’dan çaksın. Bu seçim Türkiye’ye kuvvet verme ve çıldırtma seçimidir!” diyen İçişleri Bakanı’nın sonuçlar karşısında bir çılgınlık yapmasının önünde engel var mıdır?

Tamam tamam. Sustum!

Hemen kendimi pazar sabahı oy kullanmaya gitmek üzere motive etmeliyim yeniden. Başlangıcı olan her şeyin bir de sonu var değil mi? Doğup büyüdüğüm şehre yön veren irade iş başına geldiğinde 17 yaşımdaydım. Bugün 42. Aradan çeyrek asır geçmiş. 1 Nisan sabahı belki baharın ilk günüdür gerçekten de. Belki şehre bir değişiklik iyi gelir, bir güzel çiçek açar sandıklarda. Bir dinozorum bile yok anlıyor musun? Haydi gülümse!