Bir futbolcudan çok daha fazlasıydı. Çim sahalarda ezber bozdurmuş, iki sezon kaldığı Türkiye’de fırtına gibi esmişti. Ülkenin beşinci şampiyonla tanışmasında önemli rol oynamış, kim bilir belki de bizim hikâyemizi anlatmıştı.

Tam 34 yıl önce bugünkü Hırvatistan topraklarında kalan Sibenik’te doğmuştu Ivan Ergiç. Çıkan iç savaş nedeniyle ailesiyle birlikte önce Sırbistan’a, oradan Avustralya’ya gitmişti. Kangurular diyarına 14’ünde ayak basan delikanlı, reşit olduğunda Perth Glory ile sözleşme imzalamıştı. Tipik bir işçi ailesinden geliyordu. Babasının da etkisiyle dünyayı sorguluyordu.

31 maçta 10 gol atarak takımını ikinciliğe taşıyan orta saha oyuncusunu dünya futbolunun devlerinden Juventus kapmıştı. Henüz 19’undaydı. Genç yıldızın ‘Yaşlı Kadın’da forma şansı bulması zordu. Kiralandığı Basel’de kendisini gösterip İtalya’ya dönmeyi planlıyordu. İsviçre ekibiyle Şampiyonlar Ligi’nde döktüren yıldızın tapusuna sahip Juventus, onu geri istiyordu. Derken sakatlanmış, geçirdiği ameliyattan sonra bir türlü toparlanmamıştı. Birden depresyona girmişti...

2004 yazında dört ay kliniğe yatırılan futbolcu, korunaklı yuvasında yavaş yavaş kendisini toparlamıştı. Oradaki yetenekli insanları gören oyuncu, terapiler sayesinde düzeliyor ve sahalara dönmeye hazırlanıyordu. Takım arkadaşlarının durumunu anlamasa da kendisine güvenen hocası Christian Gross’un güvenini boşa çıkarmıyor, 2006’da kaptanlık pazubandını takıyordu. Sırbistan Milli Takımı’na da o günlerde çağrılsa da serüveni sadece iki yıl, 11 maç sürüyordu. Esen şovenist rüzgâr kendi ifadesine göre onu milli takımdan kopartıyordu.

10 Mayıs 2008’de Basel formasıyla oynadığı 150. maçta şampiyonluk sevinci yaşayan futbolcu, takımın başına gelen Thorsten Fink tarafından ertesi yıl yollandığında, İsviçre’de birçoklarının yüreği sızlamıştı.

Sessiz sakin geldiği Bursa’da 2010’un Mayıs ayında yaşanan bayramın gerekçelerinden biri de oydu. Ülke beşinci şampiyonla tanışırken, o röportajlarını Türkçe veriyordu. Kente Devler Ligi için gelen Manchester United’ı seyredebilsinler diye cebinden 630 çocuk için kale arkası bileti satın alması unutulmazdı.

Fakat her rüyanın bir sonu vardı. 2011’de sözleşmesi bitiyor, o da sessiz bir şekilde futbola nokta koyuyordu. Aslında birçok teklif gelmiş fakat o aidiyet kuramayacağı bir takıma gitmek istememişti. Bir menajeri olsa bugün hâlâ top peşinde koşabilirdi de o meslek grubuna asalaklar demişti...

Kırk sene önce dünyaya soldan bakmış rahmetli Metin Kurt’la Karaburun’da bir konferansta buluşması pek manidardı. Onu Evrensel’de yayımlanan bir röportajında şöyle anlatmıştı: “Metin Kurt’ta gördüğüm şey ilkelerine çok bağlı bir adamdı. Ama açık söyleyeyim Metin Kurt’un hep yalnız kaldığını düşündüm. Hani bazı insanlar vardır ya ilkeleriyle yaşarlar, ondan geri adım atmazlar ve bu durum onları yalnız kılar. Yeterli desteği alamadıkları için zor bir hayat sürerler... Çok özel bir insandı. Milyonlarca para kazanmayı reddetmiş, bu insanların da toplumda garip karşılandığını biliyoruz.”

Babasından Marx’ı öğrenen Ergiç, futbolcuların çok fazla para kazandıklarına ve oyunun kirlendiğine inanıyor; bunu her fırsatta dile getiriyor. Mesleği hakkında ters köşeye yaptığı plase hafızaları süslüyor: “Bu, siyasi sistemin bir parçası; sporcuların, pop şarkıcıların, aktörlerin çok fazla para kazanması. Ve bizim asla sistemi eleştirmeye hakkımız yoktur çünkü biz de sistemin bir parçasıyızdır; medyanın en çok ilgisini çeken de bizizdir ironik olarak. Ayrıca halktan insanlar, işçiler tüm hüsranlarını çok kazanan futbolculara yöneltirler; bu sayede milyarderler, politikacılar, bankerler vs gibi asıl gücü ve parayı elinde bulunduranlar bundan kurtulmuş olurlar. Bu klasik bir siyasi mekanizmadır.”

Frankfurt Okulu’ndan da konuşabileceğiniz emekli futbolcu, Adorno, Horkheimer ve Sartre hayranlığını da gizlemiyor. Tarih boyunca yeşil sahaların gördüğü en aykırı isimlerden biri olan Ergiç’in bir sonraki adımı merak ediliyor. Yaşıtları hâlâ hünerlerini sergileyedursun, o bizi yazılarıyla, röportajlarıyla düşündürmeye devam ediyor.

Son Mohikan bugün 34. yaşını kutluyor. Onu unutmak ne mümkün!