Referanduma bir hafta kala iktidar blokunun devlet imkânlarıyla doldurduğu meydanlarda idam vaadi var, tehdit var, tahkir var, gerçek dışı senaryolar var ama 17 Nisan sabahına dair tek bir tatmin edici söz yok. Hayır çıkması halinde projenin sahiplerinin bu sonucu kabul edeceğine ve rejim değişikliği iddiasından vazgeçeceğine ilişkin bir güvence de yok. Ne OHAL’in ne kadar uzatılacağını ne muhalif aktörlere daha hangi cephelerden saldırılacağını biliyoruz. Yarınından endişe eden milyonlara demokratik bir ülkenin asgari gereklerini dahi vaat etmeyen bir yönetime maruz kalmış durumdayız.

Cumhurbaşkanı başdanışmanı geçenlerde baklayı ağzından çıkardı ve dedi ki Hayır çıksa da başkanlık sistemi rafa kaldırılmayacak! Bu elbette Hayır verecek özneleri sindirmeye, sandıktan uzaklaştırmaya yönelik bir hamle olabilir. 7 Haziran’ı takip eden sürecin hatırlatılması da bu taktik setinin bir parçasıdır. Ancak bunun ötesinde iktidar blokunun B ve C planlarının olduğunun da göstergesi olarak yorumlanabilir. Toplumsal muhalefete baskıyı arttıracak ve çıkar gruplarıyla yeniden pazarlığa oturacak iktidarın erken seçim kartını oynaması ya da rötuşlanmış yeni bir başkanlık paketinin hazırlanması şaşırtıcı olmaz. O nedenle 17 Nisan sabahı laik cumhuriyet ve demokrasiyi merkeze alan bir mücadele hattı Hayır’dan güç alarak ve genişletilerek sürdürülmelidir. Mevcut sistemin aksayan yönlerine dair kapsamlı bir reform programı Hayır diyen demokratik güçlerce gündeme konmalıdır. Bu programı mevcut iktidar blokunun uygulayamayacağı da açıkça söylenmelidir.

Unutmayalım başdanışmanının “sistem anomalisi” dediği şey devlet içi sert bir hesaplaşmanın uzantısıdır. Demokratların aleyhine olduğu gibi yoksul AKP’lilerin de Bahçeli’nin arkasına takılan MHP’li seçmenin de zararınadır. Devleti tümüyle kontrol etmek isteyen egemen güçlerin projesi olan Türk tipi başkanlık istikrarsızlığın anayasallaşmasıdır. Bu yüzden ısıtılarak önümüze konmasına izin verilmemelidir.

Lümpenleşme-çürüme

Saray’ın, AKP’nin ve hatta Bahçeli’nin kendine biat eden bir kitle dışında rıza devşirme kapasitesi bu referandumda bitti tükendi. AKP açısından bakıldığında 2010 referandumuyla kıyas kabul edilmeyecek bir gerileme söz konusu. Ne hazindir ki bu ülkede devletin en tepesinde olanlar, kitleleri evet’e ikna etmek için ana muhalefet partisi genel başkanını aşağılamayı marifet biliyorlar. Mezhepçi önyargıları kullanıp toplumun vasatına düşmanlık tohumu ekiyorlar. Meydanları adeta stüdyoya çevirip, kes-biç-yapıştır ile sahne şovları tertip ediyorlar. Kibir ve alay, muktedirin zehri olmuş nicedir; hem kendini hem toplumu çürütüyor. Lümpenleşen kitleler meydandaki o üsten bakışın, güç sarhoşluğunun etkisiyle Hayır diyenlere fiili saldırılarını artırıyor. Referandum yarışı artık yalnızca eşitsiz bir yarış değil aynı zamanda Hayır diyenler için örgütlü şiddete rağmen cesaretini ve direncini koruma imtihanı. Devletin valisinden emniyet müdürüne, kaymakamından muhtarına tüm kademelerinin evet’ten yana taraf tuttuğu bu konjonktürde her bir Hayır onlarca evet’e bedel.

Seçmenle alay etmek

Billboard’larda evet’i anlatan her slogan gerçek dışı; tıpkı emperyalizmin taşeronluğunu yapan iktidarın Batı düşmanlığı gibi. Sırf 16 Nisan’da tek adamlık rejimi kurulabilsin diye “Haç ile Hilal’in savaşı” hikâyesi anlatanların takkesi Tomahawk füzeleriyle bir çırpıda düşüverdi. ABD ve Batı karşıtlığından politik rant devşirmeye çalışan iktidar bloku Trump’ı tebrik etmek için sıraya girdi. İsrail ve Batı ile, daha da ötesi PYD Eşbaşkanı Salih Müslim ile aynı coşkuyu paylaştı. Hatta Saray-AKP-Bahçeli koalisyonu Amerikan müdahalesini savunmak söz konusu olduğunda ABD’deki az sayıdaki Trump severi dahi gölgede bıraktı. Soru ortada, ABD’nin bir ülkeye müdahalesi eğer kutlanacak ve dahası istenecek bir şey ise 15 Temmuz ve ABD ilişkisine dair söylenenlere ne denecek şimdi? Putin’e övgüler yağdıran AK troller şimdi Trump’a mı çevirecek rotasını? Yoksa Mavi Marmara olayında olduğu gibi “dün dündür bugün bugündür” ile sorgusuz sualsiz iktidarın arkasında hizalanması mı beklenecek AKP’lilerden? Seçmenin zeka ve basireti ile bu denli dalga geçilen bir başka dönem olmamıştır. Seçmen hiçbir derdine derman olmayacak bir referandum için devlet kasasından harcanan paraların hesabını sormalıdır. O paralarla kaç okul, kaç hastane, kaç fabrika kurulabileceğini sorgulamalıdır. Şimdilik paranteze alınan ama referandum sonrasında peşi sıra neticeleri ortaya çıkacak olan iktisadi türbülansta evet kampanyasının maliyetinin büyük yer tuttuğu açıktır.

Belli ki 17 Nisan sabahı birlikte yaşamaya devam etmek zorunda olduğumuzu unutmuş bir iktidar bloku var karşımızda. Rabia işaretinden evet, Reis imgesinden Holywood aksiyon kahramanı yaratıp bunları yanyana koyacak kadar politik tutarlılıktan uzak bir siyasi hat bu. Geleceği yok ama geleceğimize kastetme potansiyeli var!