Sonrası hayat
Fotoğraf: DepoPhotos

Can Kartoğlu

“Vurma” dedim, “Vurma!” Masanın üstünde daha üç gün önce yaş günümde gönderdiği kırmızı güller var, kalp şeklinde. “Vurma!” diyorum. Duvarda kocaman bir fotoğrafımız: Ben, o, oğlumuz. Bizi kucaklamış, gülüyor. Babamız. “Vurma!” Duvara kan sıçrıyor… Elime sıcak bir şey geliyor. Başım kanıyor. “Vurma!” diyorum. Sonra yukarıdan bir ses geliyor, mutfak boşluğundan içeri giriyor son perdeden bir kadının sesi: “Vurma kadına!” Kim bağırıyor? Bilmiyorum. Sesim taa yukarılara çıkacak kadar mı yüksekmiş benim? Duruyor, ses nereden geliyor, anlamaya çalışıyor. Öfkesi katlanıyor, bu defa duvara çarpıyor beni… “Lütfen!” diyorum, “Lütfen vurma!” Şıp şıp… Şıp şıp… Kanmış meğer başımdan düştükçe şıp şıp eden… Yine dışardan o ses kükrüyor: “Kadını bırak diyorum sana!” Sanki görüyor bizi. Niye ben bağıramıyorum? Yine o bağırıyor: “Vurmayacaksın! Duydun mu?

Vurmayacaksın!” Önce bana bakıyor, “Lanet olsun hepinize!” diyor. Sonra aynaya bakıyor, vallahi beğeniyor kendisini. Kapıyı güm diye çarpıp çıkıp gidiyor. Daha üç dakika geçmiyor, kapı çalıyor. Daha öyle duruyorum ben, sırtım duvarda. Kalbim deli gibi çarpıyor. Niye geldi geri? Kapıyı açmayacağım. Derken “Kardeş!” diyor biri. “Kardeş! Aç kapıyı!” O “Vurmayacaksın!” diye kükreyen kadının sesi. Kapıyı açıyorum. Selam bile vermediğim üst kat komşummuş! Bakışıyoruz. Başımı omzuna koyuyor, saçlarımı seviyor.

“Böyle olmaz” diyor. “Ama” diyorum, “İlk defa bu kadar oldu!” Diyor ki, “Akşam eve döndüğünde, hiçbir şey olmamış gibi sürmemeli hayat.” “Ama mecburum” diyorum, “O bakıyor bize!” Soruyor: “Döverek mi?” Ağlamaya başlıyorum: “Ama çok yalnızım ben! Benim kimsem yok!” Gözyaşlarımı siliyor: “Sen varsın ya!” diyor. “Senin gücün var! Senin gibi, benim gibi bir sürü kadının gücü birleşti mi, dünyayı yerinden oynatacak bir güçtür bu.” Masal mı anlatıyor? “Ama” diyorum, “ellerini yıkayıp yıkayıp vuruyor bana!” Onun vurduğu yerlerden seviyor yanaklarımı: “12 Eylül işkencecileri yapardı onu” diyor, “Ellerinde iz kalmasın, elleri şişmesin diye suya tutarlar ellerini. Erktir onlar, insan değil!” 12 Eylül de nesi? Erk mi? Erkek mi demek istedi? Ne diyor bu kadın? “İstersen” diyor “Darp raporu alabilirsin. İstersen, şikayetçi olabilirsin.” Daha da korkuyorum. “Ama” diyorum “Olmaz!” Diyor: “Olur!” Yerinden kalkıyor. Gitmese! Gidiyor. “Kabullenme, boyun eğme, düşün bi’ önce” diyor gözlerimin içine bakarak.

Bilgisayarıma bakıyorum, neye baktığımı bilmeden. Onca şey arasında o haberde duruyorum. Bugün 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ymüş. Kadınların İstiklâl Caddesi’nde yürümeleri önce yasaklanmış, sonra yine kadınların mücadelesiyle yasak kalkmış. Kendimi İstiklâl Caddesi’nde hayal ediyorum. Elimde bir pankart: “Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz!” yazıyor üstünde. “Yok canım” diyorum kendi kendime. Benim ne işim var orada? Ne işim mi var, diyorum sonra. Ben gitmeyeceksem, kim gidecek? Ama ya görürse o? Yok diyorum, gitmem ben. Gidip geliyorum salıncak gibi. Demek diyorum, kadınlar boyun eğmemişler, karşı çıkmışlar, demek diyorum, kadınlar birlik olup yasağın kalkmasını sağlamışlar. Yazıyor ki, “Saat 19.00’da İstiklal Caddesi’ndeyiz!”

Ağzımı burnumu kapatıyorum. Evden sokağa… İstiklal Caddesi’ne gidiyorum daha yedi olmadan. “Kadın dayanışması yaşatır” diye yazmışlar. “Emine Bulut’un isyanıyız!” diyor bir başka pankartta. “İstanbul Sözleşmesi’ni uygula!” diyor ötekinde. “Suça ortak olma!” diyor. Pankartlarda yazılanları bir bir okuyorum. Kadınlar gittikçe kalabalıklaşıyorlar. Polisler de… Yürüyüş başlıyor. Bir adım atıyorum. Bir adım daha! Sayıyorum adımlarımı. 140 adım. Sonra durduruyorlar bizi. “Kol kola giriyoruz” diye bağırıyor bir kadın. Kol kola! 140 adımı aşmak isteyenlere saldırıyor polisler. Ancak o anda görüyorum… Ancak o anda anlıyorum; erkeklerin en çok korktukları şeyi yaptığımızı… Bir araya gelmemizi istemiyorlar… Ve biz bir araya geliyoruz… Atılan gazlar gözlerimi, genzimi yakıyor. Kadınlar bağırıyorlar: “Susmuyoruz. Korkmuyoruz. İtaat etmiyoruz!” Benim sesim niye çıkmıyor? Sonra bir anda kolumdaki kadından geliyor bir haykırış: “Zıpla!” diyor. Zıpla mı? Herkes zıplamaya başlıyor. Hep bir ağızdan diyorlar ki: “Dünya yerinden oynar… Kadınlar birlik olsaaa…” Ben de zıplıyorum… Biraz önce o sloganı atamayan ben değilim sanki… Şarkı gibi söylüyorum… Gülüyorum da… İnanıyorum da: Dünya yerinden oynar… Kadınlar birlik olsaaa… Yer gök inliyor…

Sonrasında ne mi oluyor? Sonrası hayat.

Bu hikâye, ALİKEV’in 2022 Kadın Ajandası’nda yer almıştır.