Toplumun büyük bölümü, Türkiye’nin temel sorunlarını derinden hissediyor. Mutfaktaki açlık, kent sokaklarında bağırarak yemek arayan insan sesine dönmüş halde. Adalet yoksunluğundan, haksızlıktan etkilenmeyen kesim yok gibi.

Geniş halk kitlelerinin iktidara olan teveccühünün giderek kaybolduğu görülüyor. İktidar ve küçük ortağının ilk seçimle gidecek olması çok mümkün. Ancak bu güçlü olasılık asgari demokrasi koşullarının olduğu bir ülke için geçerli! AKP zaten 2015 yılından bu yana doğal yollarla ve rıza üreterek hiçbir seçimi kazanamadı!

Komplo, tehdit, yıldırma, çökertme, sandık terörü ve “atı alan Üsküdar’ı geçti” yöntemleri ile zoraki bir iktidar sağladı. AKP’nin art arda hezimeti ile biten son yerel seçimler sonrası, sandıktan çıkan irade ayaklar altına alınmaya devam ediyor.

HDP’YE AYRI CHP’YE AYRI FORMÜL

Yerel seçimlerinden bu yana kayyum atanmayan sadece 12 HDP’li belediye kaldı. CHP belediyelerine yönelik ise “henüz” başka bir formül işletiliyor. Kıskaç altına alma, engelleme, ekonomik batak ve borçlanmaya sürükleme! İtibarsızlaştırma ve toplumla aradaki bağı kesme amacı var.

İktidar kendine göre biçimlendirip içini boşalttığı, dahası bir safsataya dönüştürdüğü “demokrasi” kavramını kullanmaktan “şimdilik” vazgeçmiyor. Ancak 18 yıldır, ülkede demokrasinin “yeter koşulları” hiç olmadı. Anlayış, sadece sistemin “gerekli koşulu” olan sandığa indirgendi. Türk tipi siyasal İslam, tanımını “milli irade” diye yaptı.

Ama uzun süredir “milli irade” de laftan ibaret! AKP ve MHP dışındaki partilere yakın olmak değil bunu ifade etmek bile neredeyse terör faaliyeti! İktidara tepki darbecilik! Seçim sandığına gidebilmek cesaret, oy vermek hengâme, çuval çaldırmamak başarı, sırtı sıvazlanan tabanın gözdağı niyetine sıktığı silahların ardından “balkona çıkmak” moda.

İktidarın oylarının düştüğüne dair pek çok anket var. Görünen köy de kılavuz istemiyor. Ne var ki Türkiye’nin farklı bir evreye sürüklendiğini anlamak için de siyaset bilimci olmaya gerek yok. Dinci-ülkücü koalisyonu sınırsız bir iktidar formülü arıyor.

Covid-19 salgını ile “meydanı iyice boş bulan” ve boşluğu fırsata çeviren AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “nefrette” el yükselttiği görülüyor. Yeni yol temizliği olarak okunabilir. Risk; özgür basın, demokratik kitle örgütleri ve milyonlarca oyu konsolide eden HDP’nin yanı sıra CHP’yi de kapsıyor.

‘YENİ SİYASİ HAYAT’ PROJESİ NEDİR?

MHP Lideri Bahçeli’nin “siyasi partiler” ve “seçim kanunu düzenlemesi” çıkışı ise Erdoğan’ın elindeki işaret fişeğine ateş taşıyor. “Memleket Masası” teklifini “çirkin tuzak” olarak değerlendiren Bahçeli, karşılığı 6 maddelik “yeni siyasi hayat” projesi ile verdi:

“Partiler kanunu hemen değişsin, seçim yasası düzenlensin, TBMM iç tüzüğü gözden geçirilsin, milletvekili dokunulmazlıklarındaki beklentiler karşılansın, siyasi etik kanunu çıkarılsın, mesleki kuruluşlar ile ilgili düzenlemeler süratle yapılsın.”

Bahçeli’nin sıraladığı maddeleri sadece erken ya da baskın seçim tartışmaları kapsamında, “Deva ve Gelecek partilerini siyasetten uzak tutmak” şeklinde değerlendirmek yetersiz.

Bahçeli, ek olarak AKP ve MHP’ye seçim kaybettirmeyecek baraj sistemine, muhalefetin “çatı” arayışlarını boşa düşürecek hamlelere dikkat çekiyor. Sert dokunulmazlık ve tamamen parti işlevsizleştirme adımlarının taşlarını döşüyor. Kitle örgütlerinin, meslek odalarının nefesini kesmekten, böylece denetimsizliği meşrulaştırmaktan söz ediyor.

Türkiye eski Türkiye değil! 18 yıllık iktidar çirkin bir resim çizdi. Siyah rengin hâkim olduğu resimde, ülkenin en büyük şehirlerinde akşam vakti; “Artan yemekleri alırız” diye evlerin camlarına bağıran anneler, buzdolapları bomboş olduğu için intihar eden babalar var.

SAVCILAR GÖREVE(!)

Televizyonlarda, 12 yaşındaki kız çocuklarını iştahla pazarlamaya çalışan “akademisyenler”, komşularını boğazlamaktan söz eden riyakârlar birbirleriyle yarışıyor. Cariye listeleri, savaş çığlıkları, mermi fotoğrafları aynı karede. Bu kara tablo aynı zamanda rejimin karakteri ve onun bizzat kendisi.

Kamu bilincine sahip olanlar, toplumun geniş kesimi; “Ne yapmalı?” sorusuna cevap arıyor. Siyasete ise daha fazla iş düşüyor. Kirli arayışlara ancak halkın iradesine yaslanıp onu çok daha etkin kılacak bir formülle set çekmek mümkün olabilir.

Güvenlik, yargı, kamu kurumları saraya bağlı. Alışılmış siyasi yöntemler işlevsiz. “Savcılar göreve”, “RTÜK iş başına”, “AYM üzerine düşeni yap” gibi serzenişler ve şikâyet dilekçeleri dönemi kapandı. Galiba “Ne yapılmamalı?” tartışması da konuya dahil!