'Şort giyenler ölmeli': Söyleyen mi söyleten mi suçlu

HANDAN KOÇ

Kurban Bayramı’nın birinci günü bir belediye otobüsünde bir adam, bir kadına giysisini bahane ederek neredeyse öldürücü bir tekme attı. Otobüste laf atılmasının, parmaklanmanın, sürtünülmenin ne demek olduğunu sadece kadınlar bilir. Sokakta tacizle baş etmenin yollarını feminist mor iğne ile aramaya başlayan kadınların sloganı “susma haykır, iğneyi batır!”dı. Ama tekme yeni bir durum. Demek ki artık “Mor Tekme” arayışı gerekli. Belki de kökten-tekme işinde geç bile kaldık.

İstanbul’da, bir nevi belediye otobüsünün namusunu koruma âdeti vardı eskiden beri gözlemlediğim. Buna göre tacizci olduğuna kanaat getirilen kötü adamlar otobüsten diğer adamlarca atılıp yola devam edilirdi. Tabii hayatlarında hiç ama hiç otobüse binmeyenler bunları bilemez. Onların bir kısmı Türkiye’nin büyük sermaye sahipleri silsilesi ki onlar eğitim, sağlık, emeklilik ve ulaşım konularını bizler gibi ele almıyorlar alamazlar. Onların kâr oranı iyi gidiyorsa, ülkeyi yönetenlerle araları iyi oluyor. Neyse bu ayrı bir konu. Otobüsteki tekmeci saldırgan demin bahsettiğim âdet sayesinde biraz hırpalanmış olsa da, yine bu adet sayesinde bir karakola teslim edilmeden ortadan sıvışıp kaybolabilmiş. Saldırıya uğrayan genç kadın, onu destekleyen babası ve bir yolcu işin peşini bırakmamış. Onların azmi olmasa tekmecinin saldırısı yanına kâr kalacaktı. Bizim de bir şeyden haberimiz olmayacaktı. İşe bakın ki saldırgan bir güvenlik görevlisi idi. İfadesi alındıktan sonra gazetecilere “Her şey İslam hukukuna göre oldu, sıkıntı yok“ diyebilmişti.

Müstehcen şekilde oturmak

Saldırganın büyük uğraşla yakalandıktan hemen sonra serbest bırakılması kadınların başı çektiği büyük bir toplumsal tepkiye yol açtı. Düşünün ki bu kişi otobüste ”şort giyenlere ölüm” diye bağırmış, birini öldüresiye tekmelemiş, sonra “Basit yaralama” suçundan serbest bırakılmıştı. Saldırgan Çakıroğlu, o akşam saatlerinde savcılığın talimatı ile yeniden gözaltına alındı. Çakıroğlu’nun psikolojik sorunları vardı ama tedavi görmüştü. İfadesinde diyordu ki: “Otobüse binip sağ arka tarafta bir koltuğa oturdum. Kafamı sola çevirdiğimde, oturduğum koltuğun karşı tarafında bir bayan gördüm. Üzerinde kısa etek vardı. Koltukta bacaklarını yana çevirmiş, müstehcen şekilde oturuyordu. Yılışık bir tavırla bana bakıyordu. Bir anda kendimi kaybettim. Yaşadığımız ülkenin ve toplum değerlerinin ayakaltına alındığını, bayan şahsın kendisi ve çevresinde bulunan insanlara giyiniş tarzı ile saygı göstermediğini düşündüm. Manevi yönüm ağır bastı. Bir anda koltuktan kalkarak yüzüne doğru bir tekme attım.”

Sonraki günlerde konu hakkında Aile Bakanı “Bu saldırı sebebi ne olursa olsun kabul edilemez “ diyebildi, bir kadının şort giymesi neden sorun olsun ki diyememişti ne yazık ki. Ama tabiri caizse bomba ifade daha sonra Başbakandan geldi. Binali Yıldırım Ahmet Hakan’la yaptığı sohbette saldırı için “normal bir insanın yapacağı bir iş değil yaptığı. Hoşuna gitmeyebilir, mırıldanırsın. “ diyebildi. Bu yazıyı yazdığım sırada sosyal medyada bu ifadeye karşı oluşan #mırıldanamazsın başlığı altında okuduğum bir tweet şort giyen kadına dindar neslin bakışını özetliyor.“Sakinsen mırıldan, öfkeliysen saldır, IŞİD ruhuna sahipsen öldür”

Tarz meselesi değil varoluş meselesi

Binali Yıldırım adı geçen sohbette “Türkiye’de yaşam tarzıyla ilgili kaygılar, bir sıralama yapsanız 15. sırada gelir. Türkiye gerçekliğiyle alakası yok. CHP’nin yegâne sermayesiydi bu ama bitti. İnsanların önceliği terör, ekonomi, işsizlik, gelir dağılımı sorunu” demiş. Yıldırım bu 15. sırayı nasıl bulmuş bilmiyorum. Başbakan’ın yaşam tarzı ile ilgili kaygılar dediği kaygılar bizler için benlik, insana yakışır varoluş ve bazen can güvenliği kaygısı demek oluyor. Erkekler biz kadınlara bakıp bakıp “mırıldanıyor”, hiddetleniyor sonra tekmeliyor, yaralıyor ve bazen öldürüyor. Mırıldanma izni alan erkekler kadın bacağı görünce, ona yılışıldı diye halüsinasyonlara dalabiliyor, Ali Rıza Demircan’dan alıntı yapacak olursak “Amelli Müslümanın cinsel arzuları artıyor” da artıyor. Oysa bazı kadınlar hâlâ saçları açık, kolları açık, bacakları açık serbestçe gezinip durabiliyor. Hiçbir otorite ilmihallerde yazdığı üzere bu kadınları hizaya sokmayınca ”göz ve kulağı cinsel haramlardan” korunmak için iş başa düşüyor. Öyle çok mırıldanma biriktiriyorlar ki içlerinde, İslami önerilere uyumsuz addetikleri kadınlar her an gözlerine batıyor. Bu koşullarda insan aklını dinsel düşünceden özgürleştirmek büyük önem kazanıyor. Bana kalırsa biz kadınlar akıl mı vahiy mi diye sormaktan kaçmamalıyız. İslam hukukunu engellemeyen bir hukuk sistemi talebi, bir yaşam tarzı talebinden çok fazla bir şey. Bizim meselemiz de yaşam tarzı değil ve geri gitmeyeceğimiz eşiği eşitlik olan arayışımız Başbakan'ın listesi ile çakışmayarak hep hayati planda, hep birinci sırada.

Hocaefendiler ve hocalar

AKP Kadın Kolları Başkanı Selva Çam tam da bu tekmeli saldırıyı takip eden hafta uzun açıklamalar yaptı. Çam, 81 il kadın kolları başkanları için düzenleyecekleri konferansla FETÖ yapılanması üzerine çalışma yapacaklarını aktardı. Çam, “Tüm bu yaşananların sosyal boyutuna yönelik yan etkileri azaltmak istiyoruz. Amacımız Bakanlıkların icraatına altyapı oluşturmak. Bu süreçte değerlerimiz de büyük zarar gördü. Bunun sosyal etkilerini de onarmalıyız. Bir kere bu adamın bir din âlimi olmadığını herkes haykırmalı” demiş. Laikliği teminat olarak gördüğünü ve toplumsal uzlaşmanın çok önemli olduğunu belirtmiş.

AKP teşkilatının aklı fikri FETÖ’de. Gülen‘in bir din âlimi olmadığını vurgulayıp duruyorlar. Ama şöyle bir sorun var bence. Gülen’in yaydığı külliyatlara, bugün Selva Hanım içerik olarak karşı mı acaba? Sanki o açıdan ortaklık kalıcı. Bu külliyat kadınları fıtraten zayıf, serbest olduğu oranda tehlikeli, bu yüzden çok görünür olmaması ve belli kalıplar altında giyinmesi gereken bir cins olarak tasnif ediyor. Selva Hanım konuşmasında tutuklamaların çok sayıda çocuğu etkilediğini, bir kuşak kaybetmek istemediklerini de belirtmiş. Tamam. Biz de bir kuşak kaybetmek istemiyoruz.

O yüzden ben şahsen, gelsin mor tekme diyorum.