Unutulan at hırsızlığı, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin MHP'li Dörtyol Belediyesine hibe ettiği yüz atın kaybolmasıyla yeniden anımsandı. At hırsızlığına ilişkin son tanıklığım elli yıl öncesine ait. Kaybolan atlar (ki hırsız başka biri de olsa) Mamo'ya sorulurdu. Mamo, mıntıkasından at çalmazdı. Yine de atı kaybolan Mamo'ya başvururdu, çünkü o, bölgedeki tüm at hızlarını tanır, oturduğu yerden hayvanların nereye sürüldüğünü bilir, çalınan at hatırını saydığı birine aitse onu bulur sahibine teslim ederdi. Ağırbaşlı, hırsızlığın namusu olduğuna inanan biriydi. Mamo vurularak öldürüldü.

Topal Hasan ise koyun çalardı. O da yakın çevresindeki sürülere dokunmaz daha ziyade Van, Bingöl, Elazığ, Malatya güzergahından Gaziantep hayvan pazarına trenle nakledilen koyunları indirirdi. Trenin hızının kesildiği Kapıdere (Nurhak) tarafında vagonlardan attığı koyunlardan sağ kalanları ikinci bir kişi toplar sürüsüne katardı. Topal Hasan'ın bir bacağı yoktu. Trene koltuk değneği ile tırmandığı anlatılırdı. Mamo gibi o da kurşun yarasıyla öldü. Ölüsünü yıkanırken izledim, kurşun yarasını gördüm; sol koluna giren mavzer kurşunu kalbine saplanmıştı. Nedendir bilmiyorum, tanıdığın bu iki hırsıza büyük saygı duyardım. Sanırım saygım, işin riskini göze alıyor olmalarıydı.

En çok da evimi soyan hırsıza saygı duydum. Aslında ona hırsız demiyorum, galiba adını bilmediğim ve köylüler öyle dediği için hırsız diyorum ona. Öğretmenlik yaptığım köylerde okullar tatil olduğu gün lojmanın kapısına basit bir asma kilit takıp çıkardım. Köyün birinde, yaztatili başladığı günün ertesinde köyden komşum kapının açık olduğunu fark etmiş. Kapıyı çekmek için gittiğinde asma kilitdin kırık olduğunu görünce tanık olsun diye hemen muhtarı çağırıp içeriye girmeden bir tespitte bulunduktan sonra kapıyı bir telle kapatmışlar. Üç ay kadar sonra döndüğümde, ben henüz daha lojmana yaklaşmadan komşu koşarak arabanın yanına geldi. Gel bir çay içelim, yorgunluğun at sonra eve girersin dedi. Kırmadım, çay içerken durumu anlattı. Ne götürdü bilmiyoruz ama eve bir hırsız girdiği kesin dedi. Önemli değil, sorun etme bakarız, götüreceği önemli şeyler yok zaten dedim. Beraber gittik, baktım tüfeğim, mermiler yerinde duruyor; televizyona radyoya dokunulmamış. Mutfağa girdiğimde küçük tüp ocağın, birkaç tabağın; çay, şeker ve çay bardaklarının (rakı bardaklarına dokunmamış) olmadığını fark ettim. Komşuya dönüp böyle hırsızlık olmaz dedim. Fakat komşum ısrarla jandarmaya gidelim, bu namussuz şerefsiz kimse bulunsun, öğretmenin evine mi girilirmiş, bu ayıp, bize yakışmaz, köyümüzü lekeler falan gibi tepkiler veriyordu. Selahattin abi ortada bir hırsızlık yoktur, bu her kimse muhtemelen edinemediği ihtiyaç duyduğu şeyleri almış. Sakın bir başka yerde öğretmenin evine girilmiş gibi şeyler söylemeyin. Siz dillendirirseniz diğer köyler bu işin dedikodusunu yapar, gerek yok dedim. Tabii köylü ağzı bu, durmaz ki! Birkaç yerde konuşulmuş, yok öyle bir şey, hırsızımla arama girmeyin dedim.

Gel zaman git zaman, aradan yarım asıra yakın süre geçti. Hırsız da hırsızlık da hoyratlaştı. Saygı duyacak riske girme yerine nefretini çoğaltan hilelere başvuruyorlar. Şimdinin şehir hırsızları, meta yerine gizlenmesi kolay meta değeri olan ne varsa onu çalıyor. İslamcılar buna sınav sorularını da ekledi. Sınav soruları onlar için at kadar değerli. Çünkü bir türlü sahip olamadıkları bilgiyi edinemelarinin başka bir yolu yok. Metalaşan eğitimin sınav soruları, hırsızı cezbedecek meta değerine sahip. O nedenle ÖSS, KPSS, LGS velhasıl ne kadar sınav varsa hepsinin sorularını çalıyorlar. Çaldıkları sorularla onlar adaletin teminatı polis, asker, hakim, öğretmen olurken diğerleri onlara sayın diyen vatandaş olarak kalacak.

Hafta sonu yapılan LGS sınavının da soruları çalınmış, şaşırmadım. CHP milletvekili Yıldırım Kaya konuyu yargıya taşımış, Dava dilekçesini okudum. Öncekiler gibi LGS sorularının da bakanlığın bilgisi dahilinde organize bir çete tarafından çalındığı anlaşılıyor. Yıldırım Kaya'nın delilleri güçlü olmakla birlikte kamu adına açtığı davadan sonuç alması konuyu sorusturacak savcının, polisin, idari soruşturmayı yürütecek müfettişin, karar verecek yargıcın makamına çalınmış soruyla gelmemiş olmasına bağlı. Soruşturmadan, hatta soruşturulacağından bile umutlu değilim, o nedenle bu konuda ahlaki yargının daha etkin ve adil bir hüküm vereceğini düşünüyorum.