Şiir, çocuk öyküsü ve derleme dalında ödülleri olan Tülay Koçak, ‘Şiir Diliyle Şairler-Çağdaş Şiirler Seçkisi’nde 99 şairin şiiri ve sanat anlayışlarını, dünya görüşlerini şiirlerle, Altınkoza En İyi Film Öyküsü Ödülü’ne değer görülen ‘Adana Sıcağı’ adlı film öyküsünde ise Arzuhalci Rasim ve ailesinin yaşam mücadelesini anlatıyor.

Sorumluluk aldım!

Kadir İNCESU

Şiir, çocuk öyküsü ve derleme dalında ödülleri olan Tülay Koçak iki yeni kitapla çıktı okurlarının karşısına.

Koçak, ‘Şiir Diliyle Şairler-Çağdaş Şiirler Seçkisi’nde 99 şairin şiiri ve sanat anlayışlarını, dünya görüşlerini şiirlerle anlatıyor.

Koçak kitabında geniş kitleler tarafından tanınan kadar tanınmayan isimler için de yazdığı şiirlere yer verdiği seçkisinde şiiri önemseyen, üreten, ama tanınmak için özel bir uğraş göstermeyen şairleri bir gönül borcu ile değerlendirmek istediğini ifade ediyor: “Yapıtları, görüşleri ile şiirimize yön veren, katkıda bulunan bu şairler bütünü, özel bir beğeni ile bir araya gelmiştir. Şiirleri ile dünyamızı aydınlatan, güzelleştiren şiir ustalarının ortak özellikleri; dil bilinci, insan sevgisi, yaşama direnci olarak açıklanabilir. Renkli ve özgün yapısıyla şairler şiir olunca ‘Çağdaş Şairler Seçkisi’ alanında ilk ve tek kitap olarak okura ulaştı. ”

99 ŞAİR İÇİN ŞİİR

Seçkide aralarında A. Kadir, Abdülkadir Bulut, Enver Gökçe, Erdoğan Benlioğlu, Gülten Akın, Hasan Şimşek, Mustafa Emre, Nurer Uğurlu, Sennur Sezer, Şükran Kurdakul, Ülkü Tamer’in de bulunduğu 99 isim için yazılan şiir yer alıyor.

Nâzım Hikmet’i “Bir mavinin içinden bir başka mavi”, Hasan İzzettin Dinamo’yu “Adını yaşam koydu direnmenin”, Enver Gökçe’yi, “Yaşamanın umuduydu”, Rıfat Ilgaz’ı “Kilim gibi dokudu yaşamı / boyun eğmedi zalime”, Ahmet Ayberkin’i “Akdeniz kıyılarında şiirin izini sürer”, M. Sami Aşar’ı “Sevdanın ve şiirin dili”, Mustafa Emre’yi “Yürür yeni zamanlara sevda yüküyle” dizeleriyle anlatan şair, seçkinin ikinci kitabı için de çalışmalarını sürdürüyor.

Koçak, 1996’da Haşmet Zeybek ve Muzaffer İzgü’nün de bulunduğu seçici kurul tarafından Altınkoza En İyi Film Öyküsü Ödülü’ne değer görülen ‘Adana Sıcağı’ adlı film öyküsünde ise Arzuhalci Rasim ve ailesinin yaşam mücadelesini anlatıyor.

‘DERİNLİĞİ OLAN BİR ÖYKÜ’

Haşmet Zeybek’in, “Öykünüz yalın ve derinliği olan bir öykü, çok etkileyici. Teknik giderleri karşılarsanız, Adana’ya gelir filminizi para almadan çekerim. Öyküde diyaloglar çok güzel, yeniden diyalog yazmayı gerekli görmüyorum” demesi Koçak’ı çok mutlu eder.

Ancak teknik giderler için para bulunamaması nedeniyle film çekilemez. Koçak ödül alan dosyasının yanı sıra 5 dosyasını emekli olduktan sonra kendi imkânlarıyla yayınlayabilir.

Koçak’ın yarışmaya yolladığı öykünün adı ‘Küçük Dünya’dır. Öykü ödüle değer görüldükten sonra yayınlanma aşamasında yazarı tarafından yeniden yazılır, eklemeler yapılır ve son halini alır.

Koçak toplumcu gerçekçi edebiyatı, Çukurova’nın toplumcu gerçekçi yazarı Orhan Kemal’i çok sevdiğini belirterek, “‘Adana Sıcağı’, yaşamda örneği olan bir konuyu anlatıyor. Yaşamımızda böyle kişiler var ben de onların bu yaşamlarından esinlenerek yazdım. Tanıdığım bir aile vardı, yaşadıkları kaleme alınmalıydı, bu da benim toplumsal sorumluluğumdu. Bu ailenin yaşam mücadelesi ağırdı, yalnızlardı. Onların bu yükü yalnız taşımaması gerekiyordu.

Sorumluluk duygusuyla, önce onları gerçek ‘Küçük Dünya’larına katılarak tanıdım” diyor.

BİZ DE VARIZ MÜCADELESİ

Koçak ailenin Adana’nın bereketli topraklarında biz de varız, biz de yaşıyoruz mücadelesi verdiklerine dikkat çekerek, “Çalışan, üreten, düşünen, anlayan, ülkesini seven, edebiyata gönül veren kişilere bu görev düşüyordu. Aydınlık bir düşünceyle okuyan-yazan, iyiliğe, güzelliğe, doğruluğa inanan bir insan olarak ve toplumsal sorunlara ışık tutmak, çağının tanığı olmak adına bu sorumluluğu üstlendim. Gözlerim iki damla ışıktı ama karanlığın gözleri yoktu. Karanlık bilincin duru yüzünü kanatıyordu. Uğur Mumcu’nun acısını, Madımak yangınının ateşini yüreğinde yaşamış bir halkın içindeydim. Gerçekleri olduğu gibi yazmak canımı acıtıyordu ama kötülüklere karşı birlik olmak için sanatın dönüştürücü ve yapıcı gücünü değerlendirmek istiyordum” şeklinde konuşuyor.

‘TOPLUMCU, GERÇEKÇİ SANATIN GÜCÜ’

Koçak çevresindeki naif, doğal insanların sesi olabilmek istediğine vurgu yaparak şöyle konuşuyor: “Bilginin aydınlığında özlenen ve doğru yaşanan bir dünyanın var olabileceğini, kimsesiz olmadıklarını göstermek istedim. Toplumuna ve halkına sahip çıkarak onların engin gönüllü yaşamlarını önemseyerek yansıtmak, saygı duymak, duyarlı olmak, en önemlisi de onların yarına olan güvenlerini sağlam tutmak adına bu sorumluluğu aldım. Bu öyküyü yazdığımda otuzlu yaşlardaydım. Yaşamı kendi ellerimle değiştirebileceğime ve toplumcu gerçekçi sanatın gücüne inanmıştım. Bu duyguyla sadece bu öyküde değil tüm yazılarımda; kardeş-arkadaş olarak birlik ve beraberlik içinde yoldaş olmanın kutsallığını anlatmak istedim. Nâzım Hikmet’in dediği gibi, “Bir ağaç gibi tek ve hür/ Ve bir orman gibi kardeşçesine yaşamak… Ve tüm bu duygularla halen yaşamıma devam etmekteyim.”

Koçak bir ailenin yaşamına dair tanıklıklarını, kurguyla bütünleyerek, toplumsal destekle insanların yaşamlarının nasıl değişebileceğini anlatıyor.