“Bizim kız alnımıza kara çaldı.” Manav Haydar, mahallenin kızı -dolayısıyla namusu- Zeynep’i bir delikanlıyla kol kola gezerken gördüğünü kahvede anlatmaya böyle başlıyor. Kahve ahalisi şaşkınlık ve öfke nöbetleri geçiriyor. Herkes yas havasına bürünürken Haydar şunları söyleyip hüngür hüngür ağlamaya başlıyor: “Bindikleri arabayı takip edemedik. Eğer yakalasaydım, belki kıza kıyamazdım ama yanındaki züppeyi delik deşik ederdim. Kanıma dokundu arkadaşlar, kanıma!”


‘Mahallenin namusu’ konusunda pek hassas olan bu insanlar, başka konularda hiç de hassas değil. Fakir kız-zengin oğlan ilişkisinde oğlanın ailesini kandırmak için ellerinden geleni yapıyorlar: Sürekli yalan söylüyor, zengin görünmek için gereken para uğruna mahallenin zengin dulunun hayalleriyle oynayabiliyor, yalanları sürdürebilmek için dolandırıcılığa başvuruyorlar.

Bu, 1977 yapımı Bizim Kız’ın hikâyesi. Ama bu konu Yeşilçam’da o kadar çok anlatıldı ki, film adı vermenin bile anlamı yok artık. Onlarca filmde ‘fakir ama namuslu’ olarak tanımlanan bu mahallelerin çok İlginç bir ahlak anlayışı var; ikiyüzlü, kaypak, keseri daima kendine yontan, ülkenin en bilinen atasözü ve deyimlerinin neden “Üzümü ye, bağını sorma!” ya da “Gemisini yürüten kaptan” gibi sözler olduğunu anlamayı kolaylaştıran, epey ahlak yoksunu bir ahlak…

***

Elime ilginç bir kitap geçti. Tahsin Güzel adlı bir edebiyat öğretmeninin kaleme aldığı, künyesi yeterince iyi hazırlanmadığı için yayın yılı ve yayınevi bilinmeyen -büyük olasılıkla kendi yayını- kitap, “Yanlış Yorumlanan Bazı Atasözleri ve Zararlı Sözler” adını taşıyor.

Epey milliyetçi bir öğretmen olduğu anlaşılan Tahsin Güzel, dizgi hatalarıyla dolu kitabında, bazı atasözü ve deyimlerin ya halk tarafından yanlış yorumlandığını ya da bunların aslında halk bilgeliğinden doğmayıp ‘düşmanlar’ tarafından dile yerleştirildiğini iddia ediyor.

Örneğin, “Gemisini yürüten kaptan” için şunlar yazıyor (dizgi ve imla yanlışlarına dokunmadan aktarıyorum): “Günümüzde bu söz genellikle "İşini yürüt de nasıl yürütürsen yürüt" şeklinde anlaşılmaktadır. Meşru olmayan veya genel ahlâka ters olarak, bir işi halletme veya menfaat temin etmeye yönelik durumlar için de kullanılmaktadır. Haksız yere başkasına ait bir şeyi elde etmeye veya normal yollarla halli mümkün olmayan bir işi ‘Adam görerek’ rüşvet veya tavassutla halledilmesidir. Her insan kendi hakkında razı olmayı bilmeli; bunu bir ahlâk kuralı olarak telakki etmelidir. İnanç ve elenek kültürüne sadık kalarak, devletin mevcut yasaların ihlal etmemek fertlerin görevi olmalıdır. Bütün milli-manevi değerleri çiğneyerek, genel ahlâka aykırı her yolu deneyip herhangi bir şeyi usûlsüz haksız halletme yolunu teşvik eden bir söz atasözü sayılamaz. Yukarıdaki söz, ‘Hakkın olmasa da işini her türlü gayri-ahlâki yönde de halletme yönüne gitmelisin’ yorumunu getiriyorsa bu sözü atasözü gibi kullanamayız.” (S.11-12)

Daha ilginci için, buyurun lütfen: “Devletin malı deniz, yemeyen domuz. Atasözü gibi kültürümüze girmiş olan bu sözün menşeini bilmiyoruz. Gizli Türk düşmanlar tarafından kasıtlı olarak kültürümüze sokulmuş böyle sözlerin devlet itibarını sarstığı gibi, sorumsuz insanlara kapı açtığı da bilinmelidir. Atasözleri; iyiyi, güzeli, doğruyu, adil olanı öğütler. Aksi halde insanı ihanete sürüklemez, zararlı düşüncelere yönelmeyi teşvik etmez. Böyle sözlerin atasözü gibi kullanılması milletimizin tabii yapısına da ters düşer. Her fert, devletin malını mukaddes bir emanet bilmeli onu kendi malı gibi korumalıdır.” (S.28)

***

Bu traji-komik naiflikten, kendini ‘idea’lara fazla kaptırmış acayip idealizmden şöyle bir öneri çıkıyor: ‘Bu sözleri dilden kaldırırsak toplum düzelir’. Bir adım öteye götürelim: Bu filmleri arşivlerden çıkarırsak toplum düzelir. Böylece mahallenin namus sorunlarının da, devlet malını yeme veya yememe domuzluğunun da hakkından gelinmiş olur. Turgut Özal’ın “Benim memurum işini bilir” sözündeki memuru da Norveç nüfusuna kaydırdık mı, bu iş tamamdır!
Kir olsun olmasın her türden kirin kanla temizlendiği, devletin hep ‘domuz olmayanlar’a, hep gemiciğini yürüten kaptanlara emanet edildiği bir ülkede yaşadığımız gerçeğini nasıl görünmez kılacağımıza gelince… 2021 Yolsuzluk Algı Endeksi’ne göre en az yolsuzluk olan ülkeler Danimarka ve Finlandiya’ymış. Ülkenin adını şunlardan biriyle değiştirsek?..