Sosyal ağlardan bayram manzaraları


Murat Tırpan

Bu bayram tatilinde sosyal ağlarda ne paylaşsam da çok keyifli günler geçirdiğimi ispatlasam diyenlerden misiniz yoksa bayram gelmiş neyime havasında sokağın organik diliyle söylersek ‘duyar kasanlardan’ mı? Instagram’dan bayram analizi yapmak -belki buna bir de Tiktok eklemek- memleket insanını anlamak için değme haber kanallarından daha faydalı. Zaten sinema sezonu ölü, dizilerden bıkmışız, seçimler bitmiş, politika durgun, Netflix’te ve bizim festivallerde sansür mevzusu ne olacak henüz belli değil, hazır fırsat varken memlekete sosyal ağlar üzerinden bir bakalım, bayram paylaşımlarının samimiyetinden sual edelim istedik. Twitter mivitter hepsinin kökü kazınana kadar ne de olsa en güvenilir kaynak hala sosyal ağlar.


Ayağa düşen Instagram fotoları

‘Ben bu tatilde çok eğlendim’ konulu fotoğraflar elbette başımızın tacı, paylaşmayanı dövüyorlar. Ne diyordu Zizek, bu “sizin dahil edilmediğiniz bir cennet tahayyülü!” Biz eğleniyoruz, bakın bu da ayaklarım. Bu bayramda da bol bol gördüğümüz üzere bir tatil klasiği ayak fotoğrafları. Arka planda deniz görünürken kalçanın iki üç santim aşağısından itibaren mümkünse kumlarla çekilir bunlar. Teknik olarak zordur ama mümkünse gözlük, kitap, içki görüntüsü da kadraja girse iyi olur. Sosyal ağlarınızdaki beyaz Türk oranına göre frekansı artar. Plajda ve bilumum tatil yerlerinde uzanırken çekilmiş ayak fotoğrafları felsefe olarak ‘selfie’nin tam tersidir. Selfie fotoğrafın başkalarına yönelik olduğu düşünülen yaygın inanışın aksine, aslında kendine bakmak ve kendi keyfinden emin olmak için çekilirken ayak fotoğrafları uzanan insanın doğal görüş açısıdır. Bazen denizden yeni çıktım makyaj falan şimdi zor mantığıyla çekilse de kişinin kendine değil tatile vurgu yapar. Elbette erkek versiyonu da vardır ama estetik olmadığından like alması zordur.

Tatil fotoları kadrajın dışını göstermez, ne zorla yer bulduğunuz plajdaki çılgın kalabalığı, ne ‘Beach club’ların hatta sıradan bir lokantanın fahiş fiyatlarını ne tatil beldelerindeki İstanbul trafiğini. Kadrajın içi huzurludur, kadrajın dışı en fazla muhalif bir haber sitesinin meselesidir.

Memleket yanıyor ne tatili!

Duyar kasmak da bir uzmanlık işi. Oldukça itici bir terim, ama çok şey anlatıyor. İnsan ‘duyar kasmaz’ duyarlı olur, ama yerli yersiz duyarlı olduğunuza vurgu yapmaya başladığınızda bu laf tam da yerine oturuyor. Dilciler kızmasın bu deyime, onlar da bilir ‘galat-ı meşhur’un lügat-ı fasihten evla’ olduğunu. Memleket koca bir galat-ı meşhur haline dönmüşken ne gam?

Devam edersek bazen haksızca yerden yere vurulabilirsiniz elbette, bir şeyden rahatsız olup hayvan hakları dersiniz birileri oradan bağırır ‘duyar kasma’ diye! Bu tatil duyar kasmak hiç de zor değildi, yapıştır Salda Gölü fotoğrafını, drone’la çekilmiş Kazdağları ya da, bol dumanlı iki yangın görüntüsünü oldu bitti. Yalnız Yunanistan’dakiler olmaz yerli milli olmalı yangınlar, vah vah! Daha sofistike mi olmak istiyorsun bak Obruk gölü -nerde olduğuna dair zerre kadar fikrin olmasa da- turizme açılacakmış, ilk sen paylaş. Memura yüzde üç zam teklifi mi, oralara girme inandırıcı olamazsın.

En garantilisini sona bıraktık, nasıl olsa Kurban Bayramı, az önce Beach Club’da medium rare pişmiş etini götürmüş olsan da fark etmez “hayvan keserek bayram yapmanın manası yok” yaz kırmızı üzerine beyaz puntoyla geç. Kendisine yakın hissetmesem de Ahmet Hakan haklı, en tiksindirici duyar etoburun kurban duyarı! Tatilde duyar kasmak Freud’un haz ilkesine kapılıp kalmadığınızı en bikinili halinizle bile gerçekliğin farkında olduğunuzu ispat çabasıdır biraz.

Lan siz kime şekil yapıyorsunuz?

En güzeli de bazılarının ‘avam Instagram’ dediği Tiktok ortamındaki kurban paylaşımları. Tiktok -bilenler bilir bilmeyenler Instagram’a devam- bu bayram absürt kurban kesme maceraları ile doluydu. Yıldız Tilbe eşliğinde sahiplerinin üzerine yürüyen inekler mi dersiniz, kurban mezatlarından canlı yayınlar mı dersiniz, topladığı taşları kurbana fırlatan amcalar mı, kesilmeden önce Salavat getiren ineklerin gözlerindeki yaşlar mı yoksa canlı yayında kavurma tarifi mi isterseniz, yaz yaz bitmez. Bak bize henüz deepfake gelmedi, yüz değiştirme kolaylaşınca bu Tiktokçular neler yapacak siz görün! Tiktok kullanıcıları hayvan hakları savunucularına ‘Kendi ellerimle besledim ve bu sabah kuzumu boğazladım, gel sen de ye!’ diye Tweet atan insanlıktan nasibini almamışlardan değil, orda ortam şenlik, sanki Kurban Bayramı değil de karnaval var sokaklarda. En gözde videolar ise hayvanların Kolpaçino Bomba filminden çalıntı ‘siz kime şekil yapıyorsunuz’ repliğiyle ortalığı karıştırdıkları. Sanki Tiktok kullanıcıları Instagram’dan, Twitter’dan duyar kasanlara bu replikle cevap veriyorlar gibi.

Herkes gitse de kafa dinlesek

Bazıları da şehirden canlı yayındadır. Yapmam arkadaş çok kalabalık, oh İstanbul rahat, Yandex yemyeşil, İmamoğlu sağ olsun toplu taşıma bedava, istersem -tamam karaborsada biletler yirmi iki bin liraya çıkmış olabilir ama- Chelsea-Liverpool maçına da giderim havasındadırlar. Öte yandan ameleler plajlardan çekilsin gideriz versiyonu da vardır bayramda şehirde takılanların. Sessiz şehirde balkonunda, bahçesinde simitli kahvaltı yapan arkadaş ayak fotoğraflarını mı kıskanıyor, yoksa samimi mi belli değil. Bostancı sahil, Caddebostan sahil, Kadıköy Moda bilumum boş ve huzurlu caddelerin fotoğraflarını paylaşmak adettendir. Yalnız Taksim olmaz çünkü yabancılar hala ortalarda! Böyle yerlerde çıkarsanız kendinizi İstanbul’daki tek Türk gibi hissetmeniz olasıdır.

Gittim, gördüm, mecburen dönücem

Bol kaydırmalı biçimlerde karşımıza çıkan yurtdışı tatili fotoğraflarını Tiktok’ta bulamazsınız ama Instagram bunlardan geçilmiyor. Hani memleket krizdeydi arkadaş bak gitmişsin oralara? Ben koskoca akademisyenim asistanım Londra’dan fotoğraf paylaşıyor! Sorsan biz çok önceden yaptırdık rezervasyonu derler. Her neyse sinirlenmeye gerek yok, Instagram’ı açmazsınız olur biter, nasıl olacaksa… Bu fotoğrafları paylaşanların iki türlüsü vardır, daha önce fotoğrafı çekilmekten aurası falan sönmüş manzaraları, tarihi binaları, yolları falan paylaşanlar ve bu mekânların önünde kendini çekenler. Ben gördüm siz de görün ile ben ordaydım bakın bu da kanıtım arasındaki fark.

Bir kültür turizmi vurgusu da var elbette, sen sahilde aksesuar kitabınla uzan ben dünyayı geziyorum. Çok bronzlaşan mı bilir Sagra de Familia fotoğrafı paylaşan mı?

Gerçeğin duvarına çarpmak lazım

Bu arada Instagram ahalisi 17 Ağustos depreminin yirminci yılını andığımızın falan farkında değil. Ah zaten kimsenin de zamanı yok durup iki haber okumaya, haber kaynağımız da birbirimizin paylaşımları olunca…

Sevgili Cüneyt Cebenoyan’ı kaybedeli daha kaç gün oldu. Ne kadar üzüntüden ne yapacağımı bilemez hale gelsem de sanırım en çok haftaya Bir Zamanlar Hollywood’da basın gösteriminde onu göremeyince anlayacağım eksikliğini. Cüneyt anne babası ve oğlunu depremde kaybetmişti artık herkesin bildiği gibi. 17 Ağustos 1999 Salı günü saat 03.01’de başlayan ve kırk beş saniye süren depremde resmi rakamlara göre, on sekiz bin üç yüz yetmiş üç kişi hayatını kaybetti, birçok kişi de yaralandı. Bak bu mesele o kadar ağır ki işte burada duyar kasamazsınız! Keyfiniz kaçar, o ayağınız seğirir, etiniz boğazınızda düğümlenir. Bi’ saat düşünüp ne yazacağınızı bilemezsiniz, zaten öte yandan trajediyi dillendirmek zordur. Hayattaki en zor şeylerden biri başsağlığı dilemek, teselli etmek, acıları anmak değil midir? Bir o kadar da lazımdır ama gerçeğin sert duvarına çarpıp, yeniden hatırlamak için.