Almanya’da sosyal demokratlarla muhafazakârlardan oluşan büyük koalisyon var ancak Merkel, tek başına iktidarmış gibi görünüyor

Sosyal demokrasi büyük koalisyonda eriyor

Avrupa’da büyük koalisyona yani merkez sağ ve merkez sol parti koalisyonlarına sık rastlanıyor. Türkiye’de en çok bilineni ve Erdoğan – Baykal görüşmesi sonrasında akla ilk geleni Almanya’daki sosyal demokratlarla - Hıristiyan demokratların halen yürürlükte olan büyük koalisyonu.

Alman Sosyal Demokrat Partisi (SPD) ve Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) daha önce de koalisyon hükümetleri kurdu. Önce şunu söyleyelim: Büyük koalisyonun tek bir kazananı oluyor o da, büyük koalisyonun büyük ortağı!

Şimdi Almanya’daki büyük koalisyona daha yakından bakalım. 2013’te kurulan son koalisyon hükümetinin, bilinmesi gereken, diğer koalisyonlardan farklı 2 önemli yanı var.

Sol koalisyon kurulabilirdi
Birincisi, sosyal demokratlar, Merkel’ın partisi CDU ile hükümet kurmak zorunda değildi. 5 yılık iktidarın ardından Merkel, 2013’te aynı bugün AKP gibi, seçimden birinci parti çıkmış ancak tek başına iktidar olacak çoğunluğu sağlayamamıştı. SPD ise, yine aynı CHP gibi ikinci parti çıkmıştı. Parlamentoya iki parti daha girmişti: Yeşiller ve Sol Parti. (Die Linke) Sosyal demokratların, Merkel ile koalisyona gitmek dışında tek bir alternatifi vardı: Yeşiller ve Sol Parti ile bir sol – Yeşil koalisyon kurmak. Ancak ne sosyal demokratlar ne de Yeşiller, bir anlamda Almanya’nın HDP’si olan Sol Parti ile koalisyon kurmaya yanaşmıyorlardı.

Daha Merkel – sosyal demokratlar görüşmeleri başlamadan SPD ve Yeşiller, Sol Parti’nin içinde yer aldığı bir koalisyonda yer almayacaklarını açıkladı. SPD ve Yeşillerin toplam milletvekili sayısı ise, bir koalisyona yetmiyordu. CDU ise, hem Yeşiller, hem de sosyal demokratlarla görüşebileceği sinyali verdi. Yeşillerin konumu biraz bugünkü MHP’nin konumu gibiydi. Yani Yeşiller, CDU ile de koalisyon SPD ile de koalisyon kurabilirdi. Yalnız SPD ile kuracakları koalisyon azınlık hükümeti olacaktı.

Her neyse, bu sırada ulusal ve uluslararası sermaye birlikleri devreye girdi ve tam da kriz zamanında “fanteziye” gerek olmadığını, büyük koalisyonun memlekete (büyük sermayeye) en hayırlı seçenek olduğunu açıkladı. Sermaye tarafını belli ettikten sonra, SPD’nin 5 yıllık muhalefette söylediği “işçi düşmanı Merkel” falan gibi lafları hızla unuttu. Krizin kapıda olduğu bir dönemde istikrar için, büyük koalisyonun ne kadar anlamlı olabileceğini anlatmaya başladı. Ve büyük koalisyon kararı alındı. Yeşiller ve Sol Parti dışarıda kaldı. Merkel’ın sadık koalisyon partneri Liberaller (FDP) %5 barajını aşamadığı için bütün bunlar yaşanmıştı.

Üyelere onaylatıldı
Almanya’daki büyük koalisyon ile ilgili bilinmesi gereken ikinci önemli nokta ise şu: SPD, Merkel ile koalisyon yapıp yapmamayı üyelerine sordu. Üye çoğunluğunun onayı alındıktan sonra koalisyon imzaları atıldı. Böylelikle SPD, parti içindeki muhalif sesleri ve oluşabilecek itirazları bertaraf etmiş oldu. Şimdi biraz da bu sürecin ayrıntılarına bakalım:

SPD genel Başkanı Sigmar Gabriel, 1 Kasım 2013 tarihinde CDU ile anlaştıklarını ancak iki parti arasında varılan anlaşmayla ortaya çıkan “koalisyon sözleşmesi”nin 6- 12 Aralık tarihleri arasında parti üyelerinin onayına sunulacağını açıkladı. Gabriel, parti tabanının sözleşmeyi reddetmesi halince koalisyon kurulmayacağını da bildirdi. Evet, bu süreç sonunda parti, üyelerin %78’inin gelip oy kullandığını ve sözleşmeyi imzaladığını açıkladı.

Her şey para tabii, bu oylamanın partiye maliyeti ise, 1, 6 milyon avro olmuş. Bu süreçte, elbette büyük koalisyon aleyhine ya da lehine propaganda yapmak serbestti. Örneğin SPD üyesi ve tanınmış yazar Günter Grass, aleyhte açıkça çalıştı. Gençlik örgütü de ikiye bölündü. Partinin 7 eyalet gençlik örgütü aleyhte çalışırken diğerleri lehte çalıştı. Her neyse sonuçta CDU ve SPD arasında büyük koalisyon kuruldu.

Fark farkedilmiyor
Büyük Avrupa’da yoksulları daha da yoksullaştıran ve zenginleri daha da zenginleştiren kemer sıkma politikalarının sahibi her nedense sadece Merkel gibi görünüyor ancak Almanya’nın savunduğu bu politikaların hepsi sosyal demokratlar tarafından onaylanıyor. Hem Avrupa Birliği içinde hem de Almanya’da içirilen acı reçetede sosyal demokratların büyük ortaklığı var.

Elbette Başbakan Merkel, popüler bir başbakan olduğu için medya önünde bütün bu politikalardan tek başına sorumlu görülüyor ama Merkel’ın uyguladığı ya da empoze ettiği ekonomi politikalarına sosyal demokratların bir itirazı yok. Bunda büyük koalisyon olsa da iktidarın küçük ortağı olmalarının payının olduğu kadar, başta muhafazakarlara teslim olmalarının payı daha büyük. Kaldı ki, seçmen artık sosyal demokratlarla – muhafazakârlar arasındaki farkı hissedemez hale gelmiş durumda.

Almanya’da ekonomi ve çalışma hayatı ile ilgili politikalarda sosyal demokratlar en az muhafazakârlar kadar söz sahibi olduğu halde seçmen de çalışanlar da bunu hisseder halde değil. Örneğin Sosyal Demokrat Parti Genel Başkanı Sigmar Gabriel ekonomi bakanı ama ekonomi yönetimi tamamen Başbakan Merkel’ın elinde. Yine Çalışma Ve Sosyal İşler Bakanı SPD eski Genel Sekreteri Nadrea Nahles. Ancak, koalisyon sözleşmesinde duran işçilerin lehine kararların en masumları bile ya hiç hayata geçmedi ya da asgari saat ücreti uygulaması gibi yeni yeni hayata geçiyor.

Ekonomi ve iç politikada sosyal demokratların bir vurgusu göze batmazken dış politikada da bir sosyal demokrat vurguya rastlanmıyor. Sosyal Demokrat Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier’nın hangi partiden olduğu bile belli değil.

Büyük koalisyon kaybettiriyor
Almanya’da 2017’de yeniden seçim var ve bu seçime dair şimdiden her hafta bir kamuoyu yoklaması sonucu yayınlanıyor. Bütün kamuoyu yoklamalarında CDU oyunu korur ya da yükseltirken SPD, bu koalisyondan zararlı çıkmış görünüyor. Örneğin 7 Haziran 2015 tarihinde RTL Televizyonunun yaptırdığı kamuoyu yoklamasında SPD’nin oyu %24 görülüyor. Oysa koalisyona girdiğinde %26 civarındaydı. Daha önce yapılan yoklamalar da SPD’yi daha iyi göstermiyor.

Buna karşılık muhalefette kalan ve SPD’nin koalisyon kurmak istemediği Sol Parti de Yeşiller de oyunu artırıyor. İşin daha da kötüsü bu hafta sonu seçim olsa, Merkel tekrar ya tek başına ya da Liberaller %5 barajını tekrar aşacağı için FDP ile hükümet kuruyor. SPD ise, silik bir koalisyon döneminin arından tekrar muhalefete düşüyor.