Bilkent Üniversitesi İktisat Bölümü Başkanı Prof. Gürkaynak, kriz neticesinde bölüşümü tartışırken, bunun üretim ile bağının unutulmaması gerektiğini vurguluyor. Buna karşılık sosyal devletin daha fazla saygı göreceğinin de altını çiziyor

Sosyal devlet daha fazla saygı görecek

NAMIK ALKAN

Prof. Dr. Refet Gürkaynak, koronavirüs salgını kriziyle kapitalizmin sonunun gelmediğini ancak sağlık, gıda zinciri, temel insan ihtiyaçları gibi konularda daha fazla kamu sorumluluğunun öne çıkabileceğini söyledi. Sosyal devletin daha fazla saygı gördüğü ve buna yönelik daha fazla talep olan bir dönemin gelebileceğini kaydeden Gürkaynak, bunun yaratacağı riskin ise sosyal devlettense popülist idareye evrilmek olabileceğini anlattı. Bilkent Üniversitesi İktisat Bölümü Başkanı Prof. Dr. Refet Gürkaynak, BirGün’ün sorularını yanıtladı.

► Koronavirüs salgınının ekonomilere etkilerini anlatabilir misiniz? Gelişmiş, gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerde krizin ne gibi sonuçları olur?

Uğraştığımız şey bir sağlık sorunu ve insanlar her yerde insan. Dolayısıyla sorun da aynı sorun. Ülkeler kendilerini tamamen izole etmedikçe bu bulaşıcılıkta bir salgının her yerde kontrol altına alınmadan hiçbir yerde sürekli olarak çözülmesi kolay olmayacak, dolayısıyla dünyayı birbirine bağlayan da bir sorun. Öte yandan bu sorunun nasıl tezahür ettiği de uygulanan ve uygulanabilecek olan politikalar da ülkeler arasında farklılaşıyor.

Gelişmişlik sadece milli gelir ile değil, devlet kapasitesi, idari kapasite ile de ilgili. Hastane kapasitesi nedir, insanlar izolasyona sevk edilebiliyor mu, sokağa çıkma yasağı uygulanabiliyor mu, bunlar önemli belirleyiciler. Dikkat ederseniz, bu söylediklerim doğrudan ekonomi ile ilgili değil, salgın hastalık ile nasıl uğraşıldığı ile ilgili. Nihayetinde, işin sağlık tarafı ile baş edemeyen ülkelerin salgının yarattığı ekonomik sorun ile baş etmeleri daha da zor olacak.

İktisadi tarafta yine bütün ülkeler için ortak olan bir resim var: sağlık için yapılan harcama da üretimin akamete uğramış olması da talebin düşmüş olması da çok kuvvetli bir kamu desteği gerektiriyor. Hem tedavi ve önleme sosyal-devlet-daha-fazla-saygi-gorecek-724453-1.amaçlı harcama yapılması gerekiyor hem de bu şok yüzünden işsiz kalmış insanların aç kalmalarını engellemek için kamunun elini uzatması gerekiyor. Az gelişmiş ülkelerin bazıları bunun ne sağlık tarafı ile ne de gelir dağıtımı tarafı ile baş edemeyecek halde. Bu ülkelere doğrudan yardım gerekiyor ki G20 ve benzeri yerlerde az gelişmiş ülkeler için borç ertelemesi ve benzeri çözümler bu yüzden konuşuluyor.

Gelişmiş ülkelerde iş biraz daha kolay, idari kapasite ve borç alma imkânı mevcut. Ancak bu ülkeler 10 yıl önceki mali krizin yarattığı borç yükünü henüz üzerlerinden atmış değiller, şu anda yaptıkları harcama da borçlarını sürdürülemez hale getirecek. Bu yüzden bu ülkelerde monetizasyon konuşuluyor. Monetizasyon borcun merkez bankası eliyle para yaratılarak eritilmesidir. Bu ülkeler kendi paraları cinsinden borçlu oldukları için bu parayı daha fazla yaratarak borcu ödeme imkânına sahipler. Bunun enflasyona yol açması mümkün, ancak şu anda gelişmiş ülkelerin hepsi enflasyon hedeflerinin altında dolayısıyla biraz daha hızlı enflasyondan da şikâyet etmeyeceklerdir. Enflasyon fazla hızlanırsa bunu kontrol edecek araç gerece her merkez bankası sahip.

Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler bu iki grubun arasında. Sahra altı Afrika ülkeleri gibi çok bir şey yapamaz halde değiller, ancak yabancı para cinsinden borcu yüksek olanları bu borcu çevirmekte zorlanacak. Türkiye yabancı para cinsinden borcu en yüksek ülkelerden biri, lira basıp dolar ya da euro cinsinden borç ödemesi de mümkün değil, dolayısıyla dış kaynağa ihtiyacı var. Daha az borçlu ve bizden daha iyi politika çerçevesine sahip gelişmekte olan ülkeler bu işin iktisadi kısmını daha kolay idare edecek, bizimse son birkaç yılki politika tercihlerimizin yıkıcı sonuçlarıyla uğraşmamız gerekecek.

► Neoliberal ekonomi politikaları da tartışılıyor. Kapitalizmin, özel olarak da neoliberal politikaların sonuna mı gelindi? Sizin bu konudaki düşünceniz nedir?

Kapitalizmin sonuna bu kadar hızlı geleceğimizi sanmıyorum. Bazı şeyler öğrenilmiş insan davranışları, insanların hayatları boyunca, birçok zaman sorgulamadan, alışıp yaptıkları şeyleri bir anda değiştireceklerini sanmıyorum. Öte yandan, birtakım konularda “piyasaya bırakalımcılığın” dengelenebileceğini sanıyorum. Sağlık, gıda zinciri, temel insan ihtiyaçları gibi konularda daha fazla kamu sorumluluğu öne çıkabilir. Sosyal devletin daha fazla saygı gördüğü ve buna yönelik daha fazla talep olan bir dönem gelebilir. Bunun yaratacağı risk ise sosyal devlettense popülist idareye evrilmek olabilir.

► Koronavirüs krizi sona erdiğinde bizi nasıl bir dünya bekliyor? Hiçbir şey eskisi olmayacak deniyor. Her şey kaldığı yerden devam mı eder, yoksa yeni ekonomi politikalara ihtiyaç var mı?

Bir yönüyle kaldığı yerden başlamak zorunda. Belli şeyler üreten bir üretim ağı, buradaki şirketlerin sahipleri, çalışanları var. Bunlar bir anda değişmiyor. Diğer yandan bu üretim ve bölüşüm ilişkisi büyük bir darbe aldı. Sadece bu darbenin yarası mı sarılacak, yoksa başlamışken daha ciddi bir değişiklik için çalışılacak mı, önemli soru bu.

Örneğin Amerika’da utanç verici bir sağlık sistemi olduğunu, bunun değiştirilmek zorunda olduğunu bu kriz göstermediyse ne gösterebilir, bilmiyorum. Dünyanın birçok yerinde işsiz insanların açlıktan uzak olmadıklarını da işsizlik bu derece yükselince kuvvetle gördük. Dolayısıyla istihdam durumunda bağımsız vatandaşlık geliri gibi kavramların tartışılması yoğunlaşacaktır.

Burada benim önemli gördüğüm husus şu: bu kriz neticesinde bölüşümü tekrar tartışırken, bunun üretim ile bağını unutmamak gerekiyor. Bölüşülen şey üretilmiş olmak zorunda, dolayısıyla her vatandaşa 10000 lira aylık gelir iktisadi nedenlerle değil, fiziksel nedenlerle mümkün değil. O bölüşüme izin veren bir üretim yok. Öte yandan, şimdikinden daha iyi bir bölüşüm elbette mümkün, bunu üretim kapasitesini artıracak şekilde yapmak da mümkün.

Ekonomi politikalarındaki bir diğer değişim büyük ihtimalle küreselleşmede bir azalış, korumacı politikalarda artış olacaktır. Ülkelerin birbirlerinin elinden maske, önlük almaya çalıştıkları bir dönemden sonra sağlıkta, gıdada ithalattansa yerli üretim birçok yerde öne çıkabilir. Turizme dayalı ekonomiler kaynaklarını başka alanlara yöneltmek zorunda kalabilirler. Bunlar bizim gibi ihracat ile büyümeye çalışan ancak cari veren, sermaye akımlarına ihtiyacı olan ve dış ticaret açığını kısmen turizm geliri ile kapatan ekonomiler için zor değişimler, dünyada ne olup bittiğini anlayarak, aklı başında bir çerçeve dahiline yönetilmeleri gerekecek. Kolay değil.

► Krizin Türkiye ekonomisine etkilerini anlatabilir misiniz? Kriz ile birlikte binlerce işçi işini kaybetti. Pek çok işyeri kapanmış durumda. Hükümetin kriz karşısında aldığı önlemleri yeterli buluyor musunuz? Neler yapılmalı?

Covid-19 krizinin Türkiye’ye etkisini bağlamı dahilinde düşünmek elzem. O bağlam, bu şok geldiğinde Türkiye’nin zaten kendisine ait bir krizin içinde olması. Biz 2018 yazından beri sürekli kriz içindeyiz, hükümet bunu palyatif tedbirlerle ertelemeye çalışıyor. Yürümediğini istihdam rakamlarında zaten görüyorduk. Salgın başladığında ABD’de, Almanya’da %3,5 işsizlik varken Türkiye bizim normalimizin çok üzerinde %13,5 işsizlik olduğunu unutmamak lazım.

Hükümetin dış borç kaynaklı bu krizi ötelemek için aldığı üç tür tedbir var. Biri talebi körüklemek için devlet harcamalarını artırıp Merkez Bankası’na faiz indirtmek, diğeri liranın değerinin, özellikle de faiz düşürülürken, daha da düşmesini engellemek için döviz rezervlerini kullanmak. Bir diğeri de bankaları ödenmeyecek döviz borçlarını erteleyip yeni kredi vermeleri için ittirmek. Burada problemin özüne yönelik bir iş olmadığını görüyorsunuz. Geçtiğimiz yaklaşık iki yılda bu politikaların uygulanması özel sektörün borç sorununu çözmediği gibi iktisat politikası alanını da çok daralttı. Şimdi bunun ceremesini çekiyoruz. Geniş çaplı bir sokağa çıkma yasağı uygulanıp bunun iktisadi sonuçlarına katlanılamamasının önemli bir nedeni geçtiğimiz dönemdeki savurganlık.

Ceremesini çektiğimiz diğer konu hükümet ve içi boşaltılmış üst bürokrasideki uzmanlık eksikliği. Sorunun ne olduğu anlaşılamayınca çözüm de üretilemiyor. Bu niyetten farklı. Şu anda hükümet ülkenin en geniş kesimi için en hayırlı olacak işi yapmaya niyet etse, bunu yapacak kadroları haiz değil. Bu nedenle hala Türkiye’de yatırım talebi varmış, sorun kredi arzıymış gibi banka kredilerini artırmaya çalışan tedbirler alındığını görüyoruz.

Yapılan işlerden bir yaraya merhem olma potansiyeli olanı kısmi çalışma ödeneği. Bu, krizi atlatma ihtimali olan şirketlerin işçi çıkartmak yerine işçilerine ödedikleri maaşın bir kısmını devletin ödemesiyle iş ilişkisini devam ettirmelerini sağlıyor. Şu anda çalışanlar için de iyi, kriz bitince zaten fırlayacak olan işsizliği biraz kontrol etmek için de iyi. Hesabı yaparsanız aslında çok pahalı bir program olmadığını da görebilirsiniz. Bunun dışında yapılanlar en iyi ihtimalle işe yaramayacak şeyler.

Doğru iş yapmak için, yine, önce sorunun ne olduğunu doğru teşhis etmek lazım. Özel sektörün üzerine yığılmış bir dış borç var, bu dış kaynak ile ödenmek zorunda. Bunun üzerine gelmiş olan salgının yarattığı sorunlar var. Bunların hepsi ülkenin genel yönetim sorunun içinde oluyor. Kısa vadede çeşitli yollarla işsiz, gelirsiz kalmış insanlara yardım etmek gerekiyor. Bu yapılabilir. Ancak bu kısa vade yıllar değil, aylar. Sonrası için dış kaynağın nereden geleceğini göstermek şart. O kaynağın gelmesi için de alınacak borcu ödeyecek üretimi bu ülkenin tekrar yapması için gereken büyük reformların yapılacağına güven vermek şart.