Önce iki kadın işçiyle ilgili iki haberi okuyalım...

Önce iki kadın işçiyle ilgili iki haberi okuyalım: Birinci haber: “Adana Çukurova Üniversitesi Balcalı Hastanesi’nde temizlik işlerini üstlenen taşeron firmalarda görünüp farklı işlerde çalıştırılan işçiler, kadro eylemi yaptı. Temizlik taşeron firmasına bağlı olmasına rağmen hemşirelik yapan 24 yaşındaki Ayşe Algın, eylemden dakikalar sonra meslektaşlarının halaylı eylemine katıldığı gerekçesiyle işten atıldı.” (Milliyet, 25.06.2011)

İkinci haber: “Tacizi şikâyet etti, işinden oldu. Trabzon Valiliği Özel Kalem Müdürü Nuri K. hakkında kendisini telefonla ve mektupla taciz ettiği iddiasıyla savcılığa suç duyurusunda bulunan sekreter E.E işinden oldu. (...) Sekreter E.E.’ye Trabzon İl Özel İdaresi’nin eleman ihtiyacını karşılayan Yaşam Yemek ve Temizlik Hizmetleri A.Ş’ adlı firma tarafından iş akdinin feshedildiği bildirildi.” (Milliyet 27.06.2011)

İki kadın çalışanın başına gelenler ülkemizdeki güvencesiz-esnek-hukuksuz-ayrımcı çalışma rejiminin vahim yüzünü bir kez daha gözler önüne seriyor. Güvencesiz ve keyfi çalışma rejimi her yere dal budak salmış durumda. Kiralık işçilik, işçi kiralayarak komisyon almak daha yasası çıkmadan yıllardır uygulanıyor. Üstelik sadece özel sektörde değil, devlet de yasa dışı bir biçimde personel ihtiyacını işçi simsarı firmalardan karşılıyor.

Devlet asıl ve sürekli işlerde (hemşirelik ve özel kalem sekreterliği) hizmet alımı adı altında taşeron şirketlerden (teknik adıyla alt işveren) işçi kiralamakta. Bu kamuda son derece yaygın bir uygulama. Pek çok kamu kurumu kadrolu güvenceli eleman çalıştırmak yerine ihale yoluyla hizmet satın almakta, işçi kiralamakta.

İnanılır gibi değil ama kamuda buna “ihaleye çıkmak” deniyor. İhalede mal ve hizmet değil, işçi kiralanıyor. Tıpkı leasing gibi, işçiler aracı firmalar tarafından kiralanıyor. Düşük teklifi veren firma ihaleyi alıyor. Kâğıt üzerinde işçilerin patronu aracı taşeron şirket gözüküyor ama aslında bu firmanın işyerindeki çalışma düzeniyle bir ilişkisi yok. İşin sevk ve idaresi kamu kurumu tarafından yürütülüyor.   İşin özü şu: kamu kurum ve kuruluşlarının kadrolu personel almasına izin verilmediği için onlar hizmet alımı adı altında taşeron şirketlere (modern işçi simsarları) komisyon ödüyorlar. Böylece temizlik hizmetleri sağlıyor gözüken bir şirket hemşire ve sekreter kiralıyor.

Bu uygulama baştan aşağı hukuksuz, haksız ve keyfidir. Bu uygulama muvazaa bir diğer ifadeyle kanuna karşı hiledir.  AKP hükümeti ve işverenler çok istemesine rağmen henüz ülkemizde kiralık işçilik (geçici/ödünç iş ilişkisi) yasal değildir. Bu yöndeki yasa meclisten geçmiş ama sendikaların tepkisi üzerine veto edilmişti. Alt işverenler ve iş bulmaya aracılık eden şirketler işçi kiralayamazlar.

İş Yasasına göre (Madde 2)  asıl işte ancak istisnai durumlarda, “işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde” alt işveren işçisi çalıştırılabilir. Dahası yasaya göre alt işveren bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştırmak zorundadır.

Kamu kurumları bu hükümlerin tümünü çiğnemektedir. Ortada alt işveren işçisi yoktur. İşçiler asıl işverenin (ilgili kamu kurum ve kuruluşunun) işçisidir. İhalede şirket değişmekte ancak işçiler genellikle aynı kalmaktadır. Öte yandan alt işveren uygulaması için ortada işletme ve işin gereği ile teknolojik bir zorunluluk da yoktur. Bütün yapılanlar bir mizansenden, muvazaadan ve hileden ibarettir.

Hile ile işçi kiralayan kamu kurum ve kuruluşları, işçi kiralayarak para kazanan şirketler, işçi kiralamak için açılan ihaleler, tacizi şikâyet eden kadın işçiyi, eyleme katılan hemşireyi anında işten atan cinsiyetçi-ayrımcı simsar şirketler... Son yıllarda perçinlenen güvencesiz çalışma rejiminin resmidir bu yaşananlar.

Bugünlerde yasa dışı yürütülen bu uygulama için yasal kılıf, kiralık işçilik veya modern işçi simsarlığına ilişkin yasal düzenleme (teknik adıyla geçici/ödünç iş ilişkisi) kapıda. Veto edilen yasa muhtemelen yeni yasama yılında Meclis gündemine gelecek.  Ciddi bir toplumsal direnç olmazsa muhtemelen yasalaşacak. Ama bu yasa meşru olmayacak, hukuki olmayacak. Keyfiliğin, vahşi kapitalizmin yasası olacak.

Bu modern-köle rejimine karşı yegâne güvence çalışanların örgütlülüğü ve toplu eylemi. Nitekim Dev Sağlık-İş ve SES tarafından sürdürülen eylem sonucunda Çukurova Balcalı hastanesinde bu keyfiliğe dur dendi. Varılan anlaşmaya göre başka bir birime sürgüne yollanan işçiler eski bölümlerine dönecek ve işten çıkarılan sağlıkçılar da işlerine geri dönecek.  Taşeron sağlık işçilerinin üniversitenin asli işçileri olduğuna ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından 16 Ekim 2010 yılında verilen karar uygulanarak işçilerin üniversite bünyesinde çalıştırılması işlemleri gerçekleştirilecek. Üniversite yönetimi taşeron sağlık işçileri ile 30 gün içinde bireysel sözleşmeler imzalayacak. (Sendika.org, 27 Haziran 2011)

Demek ki neymiş? Bu yasalarla da sendikacılık yapılır, hak aranır ve keyfiliğe dur denilebilirmiş! Yeter ki niyet olsun, inanç olsun; yeter ki sendikacıların sol memelerinin altındaki cevahir kararmasın!