Düzenli takip edenler bilir. Bu köşenin konusunu uzun zamandır bireylerin sosyal medya içindeki davranışları oluşturuyor. 11 yıl önce geleneksel medya eleştirisi yazma amacıyla başladığım bu köşe, özellikle son 5 yılda dijital medya ve sosyal medya eleştirisine doğru evrildi. Sosyal medya devlerinin sorumluluklarından kullanıcıların bilinçlenmesine kadar pek çok konuyu özellikle dert ediyorum. Yani ilkesel olarak diyebilirim ki sosyal medyanın kusursuz bir özgürlükler alanı olduğunu hiçbir zaman iddia etmedim. Aksine, zararlarına daha fazla odaklanarak sosyal medya devlerinin sorumluluk alması gerektiğini ve devletlerin de yasakçılıktan ziyade dijital medya okuryazarlığına odaklı bir eğitim sistemi inşa etmesini savundum.

Bugün geldiğimiz noktada, ortada “sosyal medya düzenlemesi” diye bir yasa teklifi var. TBMM Adalet Komisyonu’nda da kabul edildi. Düzenleme iktidarın gündemindeki Ayasofya’nın ibadete açılması, muhalefetin gündemindeki kurultay tartışmalarıyla biraz gölgede kaldı. Bu haftaki Köşe Vuruşu’nda, düzenlemenin neyi kapsadığını ilgili haberlerden okuduğunuzu varsayarak olası sonuçlarını tartışmak istiyorum.

ALMANLAR YENİLİNCE…

Sosyal medya düzenlemesi görünürde Almanya modelini temel alarak sosyal medya platformlarına bazı yükümlülükler getiriyor. Bunlardan bir tanesi Türkiye’de temsilci bulundurma zorunluluğu. Hem kağıt üzerinde iyi duruyor, hem de kulağa hoş geliyor. Ancak bu temsilci bulundurulduğunda ve Türkiye hukuk sistemine tamamen tabi olunduğunda ortaya çıkacak çelişkiler ne olacak? Örneğin; en basitinden Türk yargı mercilerinin, BirGün’ün, Sözcü’nün Twitter hesapları hakkında 2015 yılında alınmış ve Twitter tarafından uygulanmamış erişim engelleme kararları var. Twitter’ın Türkiye’de bir temsilci bulundurması ve yaptırımları kabul etmesi halinde bu kararları uygulaması gerekiyor. Peki, bu kararlar Twitter’ın kendi iç kriterleriyle çelişirse ve yaptırımları da karşılamazsa ne olacak? (kaldı ki kurulu oldukları ABD’nin Başkanı Trump ile bile çarpışıyorlar) Bant genişliği daraltılıp da ulaşılamaz hale gelecek ve belki de Türkiye’den çekilme kararı alacak. Herhangi bir duyuma dayanmayan kişisel bir kanaat olarak Twitter’ın bu yaptırımlarla Türkiye’de kalmak istemeyeceğini düşünüyorum. Ayrıca, “bant genişliği daraltma” uygulaması Almanya modelinde yok. Dahası Almanya modeli, Almanya’da da çok tartışılan bir model. Özellikle sosyal medya platformlarını hukuktaki gibi bir savunma hakkı tanımayan kurallar koyma ve sansür uygulamaya mecbur bırakma yönünden ciddi eleştiriler alıyor. Diğer yandan hukuk sistemi Almanya gibi olmayan ülkelerde, yargının verdiği kararla sosyal medya platformunun ilkeleri çelişirse ne olacak?

BİR PAZARLIK MI SÖZ KONUSU?

CHP Genel Başkan Yardımcısı Onursal Adıgüzel’in de hatırlattığı gibi Türkiye’de sadece 1.7 milyon KOBİ, sosyal medya platformlarının en az biri üzerinden ticaret yapıyor. Bunların sadece bir yıl içerisinde oluşturduğu katma değer 15.3 milyar TL’yi buluyor. Türkiye’de 209 bin vatandaş bu sayede çalışıyor. 135 ülkeden ticaret yapan insanlar sosyal medya platformundan bizim KOBİ’lerimizi takip ediyor ve bunun sonucunda bir ticaret ortamı sağlanıyor. Türkiye’nin şu ekonomik ortamında bundan vazgeçilebilir mi?

Diğer yandan Z kuşağına ulaşamamanın dert edildiği bir ortamda, dijital doğanlar diye de anılan bu kuşağın ellerinden en büyük iletişim araçlarını çekip almayı düşünmenin de bir çılgınlık olacağı açık. Öyleyse koşulları oldukça ağır olan ve her sosyal medya platformunun kabul etmeyeceği bu yaptırımlarla, sosyal medya platformları bir pazarlık masasına mı oturtulmaya çalışılıyor? Kamuoyu ve tarafların tepkisine göre maddeler zaten baştan yapılması gerektiği gibi üzerinden konuşularak mı şekillenecek? Yoksa çoğu sosyal medya platformunun karşılamayacağının açık olduğu yaptırımlar öne sürerek “biz yasaklamadık, gördüğünüz gibi onlar çekildi” gibi bir zemin mi yaratılmaya çalışılıyor? Bu sorunun cevabını teklifin yasalaşması ve sosyal medya platformlarına verilen sürenin dolmasının ardından göreceğiz. Ben iyimser tarafından bakıp “hele bir masaya oturun da” hamlesi olarak görmeye çalışıyorum. O da benim naifliğim olsun.