Sinan Aral’ın iki yıl kadar önce ABD’de yayınlanan Furya Makinesi kitabı nihayet Türkçeye çevrildi. (Türkçede: Tellekt, Mayıs 2022, Çev: Sevgi Halime Özçelik, Orj: Hype Machine, Currency, 2020). Bu kitabın ve yazarının benim için önemi, bazı konulardaki ezberlerimi yeniden gözden geçirmeme ve perspektifimi geliştirmeme yol açması. Yazmayı en çok yazmak için böyle kitaplar ve makaleler okumam gerektiği zaman seviyorum. Aynı perspektif ve bilgilerle yeni yazılar yazmam gerektiğinde (ki mutlaka gerekiyor) çok yoruluyorum. Ancak perspektifimi güncelleyecek ya da bazı ezberlerimi bozacak yeni bir şeyler öğrendiysem değmeyin keyfime. Sinan Aral’ın bu konulardaki, çözüm odaklı ve ezber bozucu yaklaşımını birkaç yıldır biliyor ve takip ediyordum ama kitabının Türkiye’de yayınlanması vesilesiyle biraz bu ezberler üzerine tartışmak istiyorum.

EZBER 1: KULLANICI SORUMLULUĞUNU UNUTMAK

Sosyal medya ve yeni teknolojileri tartışırken kaçınmamız gereken bir taraf var. Birkaç yıldır buna özellikle dikkat ediyorum ama bazen doğaçlama konuşmalarımı sonradan dinlediğimde bu hattan ayrılamadığımı fark ediyorum. O da teknolojiye gereğinden fazla güç bahşetmek. Aral, kitabında buna dikkat çekiyor ve teknoloji aslında meselenin yarısıdır diyor, diğer tarafında da insan var. Bu konuda insanın rolünü unutmayı ise şöyle tarif ediyor “bu bakış açısı (…) hepimizin sorumluluktan kolayca sıyrılmasını sağlıyor. Sosyal medyayla ilişkilerimizi şekillendirmede insan etkinliğinin oynadığı rolün önemini azaltıyor. Böyle yaparak kendi gerçekliğimizi yaratma sorumluluğumuzdan bizleri bir çırpıda kurtararak tam da bunu başarmakta güçsüzleştiriyor.” Bu köşedeki bazı yazılarda bunu algoritmalar üzerinden tartıştığımı ve insanın zaaflarına sık sık değindiğimi hatırlıyorum. Evet sosyal medya algoritmalarından şikâyet ediyoruz ama o algoritmaları eğitenin kendimiz olduğunu da unutuyoruz. Sosyal medyayı düzeltmek için insan psikolojisini, davranışlarını çok iyi analiz etmek gerekiyor. Kitap bu yüzden beynimizin çalışma biçimine dair önemli bakış açıları da sunuyor.

EZBER 2: TERS KRONOLOJİK AKIŞ

Aral’ın ters kronolojik akışa bakış açısı, benim bu köşede birkaç ay önce yazdığım bir yazıda savunduğum fikirden çok farklı. Ben o yazıda ters kronolojik akışa dönmenin daha sağlıklı olacağını önermiştim. Oysa Aral, “ben mesajların benimle ilgisine hiç dikkat edilmeksizin ters zamansal sıradan görünmesindense haber kaynağımın alaka düzeyine göre derlenmiş olmasını tercih ederim. Bu yanlılığın daha iyi kodlamayla ortadan kaldırılmaması ve çeşitliliğin daha fazla artırılmaması gerektiği anlamına gelmez. Bu algoritmaları kesinlikle geliştirebiliriz. (..) Bazen algoritmik derleme olmadan bize ulaşabilecek alakasız ve potansiyel olarak zararlı içeriğin ne kadar muazzam boyutlarda olabileceğini unutuyoruz.” diyor. Bu bakış açısı, Aral’ın algoritmaları savunduğu anlamına gelmiyor. Tersine onları geliştirmekten söz ediyor ve bunu detaylandırıyor. Buradaki bilgiler benim perspektifimi geliştirdi. Evet, platformlara güvenmekten hâlâ uzağım ama en sağlıklısının ters kronolojik akış olduğu fikrim zayıfladı. En iyisi o yazıda da savunduğum gibi algoritma seçimini kullanıcıya bırakmak.

EZBER 3: ANTİTRÖST MESELESİ

Bu köşede ara ara sosyal medya platformlarına ABD’de açılan antitröst davalarından bahsediyorum. Örneğin; Facebook’un parçalanması gerekliğini yani Whatsapp ve Instagram’dan ayrılması gerektiğini savunuyorum. Bu konuda fikrim değişmiş değil, ancak Aral sayesinde yeni bir bakış açısı daha edindim. Aral diyor ki, böyle çok uzun zaman alacak ve sonucu da çok net olmayan davalar yerine enerjimizi başka bir alana aktarmalıyız. O da sosyal çizge ve veri taşınabilirliği. Aral, Türkiye’de yaşamadığı için bu örnekle anlatmamış ama ben bunu bizden bir örnek olay üzerinden anlatayım. Geçen yıl başlarında bir Whatsapp Sözleşmesi meselesi çıktı hatırlarsınız. İnsanlar bir hışımla Whatsapp’ı terk etmeye başladılar ama muadillerine gittiklerinde, herkes gelmeyince oranın hiçbir anlamı olmadığı anlaşıldı. Örneğin ben çok daha sağlıklı bir platform olan Signal’i kullanmak isterdim ama arkadaşlarımın çoğu orada olmayınca bir anlamı olmazdı. İşte sosyal çizge ve veri taşınabilirliği, tüm eski yazışmalarınızla birlikte her türlü verinizi ve ağınızı da alarak taşınmanız anlamına geliyor. Bunun bir yönü de platformdan platforma mesaj atılmasının sağlanması. Yani ben Signal’e taşındığımda Whatsapp’ta bana mesaj atan arkadaşımın mesajının tıpkı GSM numaramı başka operatöre taşınması örneğindeki gibi bana gelmesi anlamını taşır. Bu olmayacak bir şey değil ama büyük merkezi platformlar, kullanıcıyı kaçırmamak için buna yanaşmıyor. İşte Aral da eğer bir yasal mücadeleye enerji harcanacaksa buna harcansın, bu tröst durumunu da anlamsızlaştıran bir etki sağlar görüşünü savunuyor. Antitröst konusundan bağımsız şekilde, platformlar arası iletişim kurulabilmesini defalarca savunmuş biri olarak buna tamamen katılıyorum.

Sinan Aral’ın sosyal medyanın; seçimleri, ekonomiyi ve sağlığımızı nasıl bozduğunu detaylıca anlatan ve ezberden uzak çözüm önerilerini içeren Furya Makinesi kitabında bu bakış açılarının daha fazlasını bulacaksınız. Ben bu köşede sık işlediğim konulardaki perspektifimizi geliştirmek için küçük bir özetle yetindim.