Sosyal medya, siyaset ve idiotizm

Neil Curtis, “Idiotism: Capitalism and Privatisation of Life” kitabında sistemin, özellikle neoliberal dönemde, insanların hayatlarını özelleştirerek onları nasıl ahmaklaştırdığını anlatıyordu. Kapitalizm, kölelik ve feodalizmden haticede farklı olsa da neticede aynıdır.

Bütün üretimi işçiler yapar, kapitalistler “organizasyonel” işlerle uğraşır; akabinde, işçiler ömürleri boyunca karın tokluğuna çalışırken kapitalistler de servetlerini katlayarak kurdukları tezgâhın sefasını sürerler. Kölelik ve feodalizmde bu üreten-sömüren ilişkisi gayet transparandı. Kimse köylülüğünü ya da köleliğini sorgulamazdı.

Fakat kapitalizmde bu ilişki o kadar açık değil. İnsanlar sömürü mekanizmasını görmekte güçlük çekiyor. Çünkü vitrinde sistem çok demokratik. Kimse zorla çalıştırılmıyor, herkes istediği partiye oy veriyor, çalışan herkes Bill Gates olabilir, isteyen istediği mesleği seçebilir vesaire… Görüntüde resmen özgürlük ve hür iradeden çatlıyoruz! Ama neticede insanlar ölmemek için çalışıyor, temsili demokrasi bir illüzyondan ibaret, kimse Bill Gates olamıyor ve doğduğunuz semtten meslek tahmini yapılabiliyor. Nihayetinde de dünyadaki servetin yarısı 5-6 kişinin elinde toplanmış ve milyarlarca insan hâlâ açlık sınırının altında yaşıyor.
Peki, nasıl oluyor da kölelik ve feodalizmdeki aynı sonuca geliniyor ve kimse gıkını çıkartmıyor? Kısmen kaba kuvvet; ama büyük oranda ideolojik endoktrinasyon sayesinde. Sistem kendi ahmak bireyini yaratıyor. Sorgulamayan, eleştirmeyen, düşünmeyen, anlamayan, apolitik, yalnız, izole, yani “idiotik” bir birey.

Kovboy Reagan’dan şovmen Trump’a…

İdiotizm artık siyasetin tamamına yayılmış durumda. Gerçeklerin ve doğruların pek bir kıymetiharbiyesi kalmadığı gibi siyaset kurumunun da eski ciddiyeti kalmadı. Bugün Kanada başbakanı Justin Trudeau’nun ördekli çorapları, Fransa başkanı Emmanuel Macron’un eşinden 25 yaş küçük olması, İngiltere başbakanı Theresa May’in podyuma dans ederek çıkması, İngiliz parlamento üyesi Boris Johnson’un ahenkle dans eden saçları, Lüksemburg başbakanının eşcinsel yönelimi (bundan bize ne yani?), Hırvatistan başbakanının “DD cup” memeleri gibi konular siyasi gündem maddeleri olarak bize pazarlanıyor. Millet Trudeau’nun çoraplarıyla, Macron’un karizmasıyla, Trump’ın attığı komik tvitlerle oyalanırken aynı politikacılar bu siyasi fars perdesinin arkasında serveti halktan alıp tepedeki yüzde 1’e aktaran neoliberal politika kararlarını imzalıyorlar.

Tüm bu saçmalığın, vasat bir kovboy filmi aktörü olan Ronald Reagan’ın Amerika başkanı olmasıyla hızlandığını söyleyebiliriz. Reagan’ı başkan, Schwarzenegger’i vali seçen, televizyonun aptallaştırdığı insanlardı (bkz. Neil Postman). Bugün, ikinci sınıf bir reality şov sunucusu olan Donald Trump’ın Amerikan başkanı olmasının zeminini hazırlayan da televizyonun bir üst aşaması olan sosyal medya kültürüdür.

“Öldüren eğlence” televizyon, bir grup insanı Survival of the Richest, 16 and Pregnant, Extreme Couponing, Keeping Up With Kardashians, Aşırı Pintiler, Ağır Yaşamlar, Müge Anlı’yla Tatlı Sert, Survivor, Arka Sokaklar, Yemekteyiz, Aramızda Kalmasın ve ana haber bülteni gibi programlarla zaten uzun zamandır ahmaklaştırıyordu. Şimdi de sosyal medya, bayrağı televizyonun getirdiği yerden alarak ahmaklaştırma sürecini devam ettiriyor.

Kapatıcı güç olarak sosyal medya

Sosyal medya aracılığıyla hayatlarımız ve dikkatimiz şirketlerin özel bilgisi haline getirilip bize reklam gösterecek kurumlara ve siyasi partilere satılıyor. Liberal ideologlara göre, silah zoruyla yapılmadığı için, bunda herhangi bir sakınca yok! Dijital pazarlamacılara göreyse “bu da bir iş sonuçta, ne var bunda?” Liberal cenahta tartışmanın seviyesi her zaman bu vasatlıkta olmuştur. Sosyal medya uzmanlığından para kazandıkları için kimse “ayranım ekşi” deme dürüstlüğünü, haliyle, gösteremiyor.

Basılı sözün egemen olduğu kültürlerde bir hikâyeyi, romanı veya tartışmayı takip edecek kadar zeki olmayan insanlara bunlar resim çizerek anlatılır. Masallar, idrak kapasitesi henüz gelişmemiş olan 4-7 yaş çocuklar için kocaman resimler ve birkaç satırlık yazılarla kitaplaştırılır. İşte sosyal medya da tam olarak böyle işliyor. Aşağı yukarı bütün sosyal medya paylaşımları büyük resimler ve 140 karakterlik yazılardan ibaret. İnsanlar artık tipografik kültürden uzaklaşıp içeriğin ve bağlamın olmadığı görsel odaklı kanallardan besleniyorlar. Sosyal medya, insanları ahmaklaştıran bu anti-entelektüel yeni epistemolojinin kumanda merkezi haline geldi.

Sosyal medya epistemolojisi derinlikli çözümlemelerin önemini azalttığı için kitleler, mesela, “Gelecek dijitalde” ya da “İşte geleceğin para birimi” gibi içi boş ama cazibesi kuvvetli slogan sözlerle “bitcoin” denen monopoly parasının peşinde koşabiliyorlar. On tvit okuyup beş blockchain hesabı takip eden herkes profiline “kripto para yatırımcısı” yazabiliyor. Canı sıkılan herkes bir kişisel gelişim kitabı yazıp millete uyduruk tavsiyeler vermeyi kendine vazife belleyebiliyor. Dün olmayan, bugün var, yarın olmayacak sosyal medya uzmanlığı gibi kendinden menkul meslekler ayyuka çıkabiliyor. Gençler, artık, üniversite okumayı bırakıp “Instagram influencer” olmaya çalışıyorlar. Çocuklar bilim insanı, öğretmen ya da itfaiyeci değil YouTuber olmayı arzuluyorlar. Bu yönelimlerin öncelikli motivasyonu ise tabii ki çok para kazanma umudu. Zira idiotizm kültüründe parayı ne yaparak kazandığınızın hiçbir önemi yok.

Kapitalist sistem, bireylerinin çaresizliğinden beslenir. Zengin olma hayaliyle Anthony Robbins seminerine binlerce dolar döken insanlar var bu dünyada. Çünkü insanlar kaybediyorlar, ya da en azından kaybettiklerini düşünüyorlar. İnsanların çaresizliği arttıkça idiotizm de kuvvetleniyor. İdiotizmin kapatıcı gücü insanlarda daha iyi bir dünyanın mümkün olmadığı Dr. Pangloss-vari bir alternatifsizlik algısı da yaratıyor. Oysa “dış” diye bir ihtimal her zaman vardır. Sabahtan akşama kadar internette önemsiz şeylerin peşinde koşturan insanların bunu görecek, anlayacak ve kabul edecek durumu olmayabilir. Fakat unutmamak gerekir ki “nitelikli azınlıklar niteliksiz çoğunluklardan evlâdır.” Dolayısıyla kapitalizm yarattığı ve dijitalleşmeyle hızlanan idiotizmle bizler mücadele ederek kamusal insanı tekrar canlandırmalıyız.