Sosyal medya kampanyalarıyla ve hashtag eylemleriyle kurucu bir siyaset üretmenin imkânı yoktur. Siyaset hâlâ gerçek hayatta kurulan bir olgudur.

Sosyal medya ve siyasetsizlik
Fotoğraf: Carwil Bjork-James

Emre Tansu Keten

2009’da İran’da başlayan kitlesel eylemler, 2011’de Tunus ve Mısır’da baş gösterip Arap ülkelerine yayılan isyan dalgası ve bu isyanlardan ilham alıp “gelişmiş ülkelerin” meydanlarını çadırlarla kuşatan İşgal Et (Occupy) hareketi sosyal medyanın siyasi işlevlerinin kapsamlı şekilde tartışılması açısından bir milat olarak kabul edilebilir. İran’daki ayaklanmanın birkaç sene öncesinde kurulan Facebook, Twitter gibi sosyal medya platformları, bu isyanlar sırasında eylem çağrısı, taleplerin duyurulması ve polis şiddetinin teşhir edilmesi amacıyla yaygın şekilde kullanıldı, özellikle Twitter’ın hashtag özelliği bu dönem politik bir imkân olarak öne çıktı.


Tekno-iyimserlikten tekno-kötümserliğe

Sosyal medyanın politik işlevleri, bu tarihten sonra, sadece isyan hareketleri bağlamında değil, siyasetin bütünü için hesaba katılması zorunlu bir olgu halini aldı. Ancak, ilk başta sosyal medya etrafında oluşan tekno-iyimser fikirler, zamanla yerini tekno-kötümser bir iklime bıraktı. Örneğin 2010’ların başındaki isyanlar üzerinden yapılan değerlendirmelerin önemli bir kısmı bu isyanları “Twitter Devrimi” olarak tanımlıyor, Batılı ülkeler tarafından geliştirilen yeni iletişim teknolojilerinin bütün dünyaya demokrasi yayacağından, bilginin yayılmasının önünde hiçbir engelin kalmadığı ve herkesin fikrini milyonlarca insana kolayca ulaştırabildiği böyle bir çağda diktatörlerin ayakta kalmasının imkânsız olduğundan söz ediyordu.

Ancak, yıllar sonra, 2019’da Lübnan, Şili, Irak, İran, Ekvador, Hong Kong ve Haiti’de ortaya çıkan, sosyal medya platformlarının daha kitlesel şekilde kullanıldığı isyan dalgasını “Twitter Devrimi” olarak anmak kimsenin aklına gelmedi. Çünkü 2010’ların başında liberal bir coşkuyla sosyal medyaya devrimci bir rol biçenler, çok bir kısa bir zaman sonra yalan haber, dezenformasyon, komplo teorileri, trol orduları ve aşırı sağın oluşturduğu sosyal ağlar nedeniyle bu platformları demokrasi açısından tehlikeli ilan etmeye başlamışlardı. Hatta bu tehlike o kadar büyümüştü ki, hakikatin ve olguların hiçbir değerinin kalmadığı yeni bir çağa (post-truth) bile girmiştik insanlık olarak.

Liberal yöntemsizlik ve teknolojik belirlenimci bir mantıkla ortaya atılan ve kısa zamanda bir uçtan diğerine savrulan bu fikirlerin iddia ettiğinin aksine, hiçbir teknolojik yenilik özünde ütopik ya da distopik karakterde değildir. Bu teknolojilerin egemen kullanım şekillerini belirleyen gerçek hayattaki siyasettir. Bu açıdan, 2010’ların başında yükselen isyan hareketleri de, birkaç yıl sonra dünya çapında güçlenen sağ popülist, faşizan siyaset de, sosyal medyanın yaygınlaşmasının sonuçları değil, kapitalizmin 2008 krizinin artçı etkileri olarak değerlendirilmelidir. Yani sosyal medya devrimci veya karşı-devrimci bir öz taşımamakta, gerçek hayattaki siyasal mücadelelerin ve güç ilişkilerinin temsil edildiği bir alan olarak işlemektedir.

Mesajları eşitleyen akış

Ancak bu alan tabii ki tarafsız, insanlığın ortak çıkarları için düzenlenmiş değil, bir avuç teknoloji kartelinin ekonomik çıkarları doğrultusunda şekillendirilmiş bir alandır. Bu nedenle sosyal medyanın hâkim yapısı hakikate dayalı devrimci bir siyaset için sınırlar; gerçeklerle bağı olmayan üretilmiş bir hakikate dayanan sağcı, faşizan siyasetler için ise olanaklar barındırmaktadır. Jodi Dean’e göre, internete sunulan bir eleştiri, eleştiri niteliğinden çok, etkileşim niceliğiyle ölçülmekte, mesajın değişim değeri, kullanım değerini aşmaktadır. Sosyal medyanın hâkim yapısı, mesajı eleştirel yapısından sıyırıp, onu, yerini çok kısa sürede bir sonraki mesaja bırakması için akışa sürülmüş basit bir birime indirgemektedir. Platform için akışa sürülen mesajların içeriği değil, akışın devam etmesi, büyümesi ve hızlanması önemlidir. Örneğin, Twitter’da bir AK Trol tarafından paylaşılan “2023’te Lozan Antlaşması’nın süresi bitiyor” mesajı ile eleştirel bir tarih profesörünün AKP’nin Lozan üzerine ürettiği söylemle ne amaçladığını açıkladığı mesajları arasında platform açısından herhangi bir fark yoktur. Jodi Dean bu konuda şunları söyler: “Bir katkının [mesajın] anlaşılmasına gerek yoktur. Onun sadece tekrarlanması, çoğaltılması ve iletilmesi gerekir.”

Bu nedenle sosyal medyada akışı yavaşlatacak düzeyde ayrıntı ve fikir aktaran mesajların amaçlarına ulaşması daha zorken, basit fikirleri temel alan, tekrara dayanan, çok sayıda üretilen ve bozgunu amaçlayan basit mesajların yaygınlaşması daha olasıdır. Son yıllarda yalan haberlerin gerçeklere dayanan haberlere oranla daha çabuk yayılma eğiliminde olduğunu gösteren bilimsel araştırmalar da bunu desteklemektedir. Türkiye, Çin, Rusya gibi ülkelerde, siyasi iktidarların desteği ve kontrolüyle, teşkil edilen trol ordularının, sosyal medyadaki siyasi tartışmaları sabote edip, iktidar lehine manipülasyon yapmalarını kolaylaştıran da yine bu platformların yapısal özellikleridir.

Yine Türkiye Twitter ortamına bakarsak, trol performanslarını bir yana bıraktığımızda bile, sıradan kullanıcılardan milletvekillerine, gazetecilerden bürokratlara kadar çok geniş bir kesimin siyasi paylaşımları, bağlamsız bir şekilde ele alınan tekil olayların “doğru-yalan” ikiliği içerisinde sonuçsuz bir çekişmenin nesnesi kılınmasından ibarettir. “AKP şunu yaptı”, “CHP de bunu yaptı” şablonuna sıkışan bu siyasetsizlik, iktidarın 20 yıllık iktidarı boyunca yapıp ettiklerinin bir bağlama oturtulamamasına, böylece bütün bu tartışmaların iktidar lehine bir sonuçsuzlukla sönümlenmesine yol açmaktadır. Buradan bir siyaset çıkması oldukça zordur. Ki bugüne kadar trolleriyle iş gören iktidar, yeni çıkardığı sansür yasasıyla, bu sonuçsuzluğu daha da fazla garanti altına almıştır.

Sosyal medya ve sosyalist siyaset

Buradan çıkartabileceğimiz sonuç, politik örgütlenme, eyleme geçme, siyasi tartışma yürütme ve devrimci bir eleştiri üretme konusunda sosyal medyanın elverişsiz bir alan olmasıdır. Platformlar tam da tüm bu saydıklarımızın talep ettiği bütünsel bakış, sabır, dikkat ve diyalog gibi olguların çalışmaması üzerine inşa edilmiş, paylaşım, etkileşim, kişisel veri, kâr şemasıyla ilerleyen bundan dolayı da parçalı bakış, hız, dikkat dağınıklığı ve monoloğu önceleyen ticari işletmelerdir. Bu yapı, iktidarın trollerini güçlendiren, yalanın ve manipülasyonun işlerliğini sağlayan, sözün ve eylemin etkisini azaltan bir yapıdır.

Bu nedenle, sosyal medya kampanyalarıyla ve hashtag eylemleriyle kurucu bir siyaset üretmenin imkânı yoktur. Siyaset hâlâ gerçek hayatta kurulan bir olgudur. Ancak, siyasetin tarihte hiç olmadığı kadar medyatikleştiği günümüzde, sosyal medyadan imtina eden bir siyaset de mümkün değildir. Bu nedenle çevrimdışı dünyada kurulan devrimci siyasetin sözünü insanlara taşımak, onları siyasete ve sokağa davet etmek, hakikati her gün bir kez daha hatırlatmak için internete daha fazla önem vermek; hâkim sosyal medya platformlarına alternatif platformlar inşa etmek için çabalamak; daha geniş bir perspektifte internetin tekelci yapısının son bulması ve kamu yararı odaklı olarak yeniden inşa edilmesi için mücadele etmek gerekiyor. Bütün bunları gerçek hayatta sözü geçen güçlü bir örgütlenmeyle başarabileceğimizi de unutmadan.