Nasıl pandemi dönemi dijitalleşmeye önemli bir ivme kazandırdıysa, kasım ayında Amerika’da yapılacak Başkanlık Seçimi de sosyal medyanın demokrasilere verdiği zararı azaltma deneylerine imkân tanıdı. Twitter olsun, Facebook olsun neredeyse her hafta yeni önlemler ve özellikler açıklıyor. Twitter’ın kullanıcı deneyimine eklediği pürüzler bu konuda öne çıkıyor. Kimisi seçim dönemi için geçici, kimisi kalıcı olarak eklenen ve önümüzdeki günlerde devreye girecek tüm bu özelliklerin ortak özelliği, kullanıcıyı durup düşünmeye sevk etmesi. Herhangi bir gönderiyi hızlıca retweetlemek isteyince bir zaman sayacının çalışarak bir süre düşünmeye fırsat tanıması özelliği bunlardan bir tanesi. Retweetlerken yorum yapmaya yönlendirmesi (hatta zorlaması) bir başkası. Geçen hafta üzerine yazdığım, içinde haber bağlantısı bulunan tweeti, bağlantısını tıklayıp okumadan paylaşanları uyarma özelliği de bunların içinde sayılabilir.

Önlemlerin çoğunun akış hızını yavaşlatmaya yönelik olmasına dikkat! Zira buradan hepimizin sosyal medya kullanımına ilişkin bir mesaj çıkıyor. Bu haftaki Köşe Vuruşu’nun derdi de bu.

10’A KADAR SAYMAK

Eski yazılarımdan birinde sosyal medyada herhangi bir postu yazıp paylaşmadan önce içimden yavaşça 10’a kadar saydığıma değinmiştim. Bu yöntemin çoğunlukla işe yaradığını Twitter’ın gönderilmeden kaydedilmiş mesajlar bölümünden takip edebiliyorum. Zira orada kimisi saçma, kimisi sonradan yalan haber çıkmış, kimisi hukuki risk yaratacak iletiler var. Dönüp bakınca iyi ki bunları paylaşmamışım diyorum genellikle. Tabii bazen 10’a kadar saymak da yeterli olmuyor ama hatalı paylaşımları yüksek oranda engellediğini kendi deneyimlerime dayanarak savunabilirim. Aslında burada kendime tanıdığım en az 10 saniyelik düşünme fırsatı bir zaman kaybı olarak da tanımlanabilir. Örneğin; bir konuda sosyal medyada ilk paylaşımı yapan kişi olma fırsatını kaçırabilirim. Ancak orada üstlenmediğim risk kuşkusuz daha değerli. İşte iş ve pazarlama dünyasında böyle bilinçli koyulmuş engellere friksiyon deniyor. Çünkü bazen sürtünmesiz bir akış, büyük sorunlara ve gelir kayıplarına yol açabiliyor.

EMEK VERMENİN ANLAMI

Mehmet R. Doğan ve Yiğit Ahmet Kurt’un birlikte yazdıkları Pürüzlü Mükemmellik (Mediacat Kitapları, 2018) kitabında, bahsettiğim friksiyonlara dair çok güzel örnek ve bilgiler var. Örneğin; 1950’li yıllarda evde kek yapılmasını kolaylaştırmak için Hazır Kek Karışımı piyasaya sürülür. Yapılması gereken tek şey bu karışıma su eklemek ve keki fırına vermektir. Mucizevi bir buluş yaptığını düşünen şirket, büyük bir ticari başarı beklemektedir ama sonuç fiyasko olur. Çünkü dönemin ev kadınlarının kendilerinin emek verdiğini ve lezzet kattığını hissetmesinin önemini ıskalamışlardır. Bunun üzerine kek karışımından yumurtayı çıkarırlar. Böylece ev kadınları, suyla birlikte yumurtayı da kendi kırıp katmış ve bu iş için bir emek verdiğini hissetmiştir. Satışlar da bu doğrultuda artar. İşi zorlaştırmanın ya da bir yumurtanın kek yapma deneyimine kattığı anlamın önemi sosyal medya kullanımı için yeni yeni anlaşılıyor. Doğan ve Kurt Pürüzlü Mükemmellik’te bunu gerçek zamanlı web ile zamanında web arasındaki ince çizgiyi fark etmemize bağlıyor. Onlara göre; gerçek zamanlı web, kaotik, yapısız ve bir yangın söndürme hortumundan üzerimize gelen içerikten oluşuyor. Zamanında web ise tükettiğimiz içerik, bize yerinde ve zamanında sunulan, bizim ihtiyaç duyduğumuz anda başvurduğumuz web anlamına geliyor.

İnsanlar kendilerine pürüz koymadıkları, önyargı sahibi oldukları ya da kimi zaman büsbütün kötü niyetli oldukları için bu işi sosyal medya platformlarından beklemek normal. Örneğin; Mike Annany ve Daniel Kries, Wired dergisine yazdıkları bir makalede (Put Trump Tweets on a Time Delay) tıpkı canlı TV yayınlarının birkaç saniye gecikmeli yayımlanması misali, ABD Başkanı Donald Trump gibi önemli figürlerin tweetlerinin (doğruluk kontrolleri yapılması için) gecikmeli olarak yayımlanması önerisinde bulunmuşlar. Bu önerinin uygulanabilirliği tartışmalı. Ancak bizler basit birer kullanıcı olarak bu tarz pürüzleri sosyal medya platformlarının koymasını beklemeden kendi kendimize koymanın yollarını öğrenmeliyiz. Hem kendi huzurumuz hem de yaşadığımız toplum için bu sorumluluğu almamız çok önemli.