‘Sosyal medyada’  yeni düzen

Raşit KAYA
Prof. Dr., Ortadoğu Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü

“Basın Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” Meclis komisyonunda kabul edildi. Meclis’ten de “hızla” geçirileceği açıklandı. Önce açıklıkla belirtilip, vurgulanması gereken nokta kanun teklifinin adı böyle belirlenmiş olsa da içeriğinin, içerdiği hususların basın kuruluşları ve onlarla bağlantılı oluşumları yeniden yapılandırmaktan çok öte bir kapsam ve önemi olduğudur. Basit bir yeniden düzenleme değildir. Yasalaşması durumunda Türkiye’nin tüm kitle iletişim sistemi doğrudan ya da dolaylı olarak etkilenecek; yepyeni ve çok daha kısıtlayıcı bir medya ortamı oluşacaktır. Bu nedenle içinde yaşanılan zor koşullarda konunun herkes için çok önemli olduğunun mutlaka ayırtında olunmalıdır.

***

Yasanın kamuya sunuluşu sırasında dile getirildiği gibi, medya aracılığıyla kitle iletişiminde yanıltıcı ve aldatıcı tanıtım/propaganda, demokrasi iddiasındaki tüm yerlerde genellikle kaygılar uyandıran bir tema olmuştur. Aslında kaygının esas/temel nedeni yanıltıcı/aldatıcı reklamlardır. Bu nedenle, maruz kalan/bırakılan geniş kitlelerin olumsuz sonuçlardan korunabilmesi için önlemler düşünülmüş, düzenlemeler yapılmıştır. Mevcut durumlara müdahaleler toplum üyelerinin kendilerini aldatılmaktan koruması gerekçesiyle “meşru”, haklı görülmüşlerdir.

Toplumsal/siyasal genel yaşam söz konusu olduğunda ise durum, genel tutum tam aksi yönde dayanaklar, güvenceler arayışı olmuştur. “Düşünce ve düşüncenin özgürce ifadesi” yine demokrasi iddiasındaki her yerde temel bir kaygı ve hak olarak belirlenmiş, gerçekleştirilmesi için “basın özgürlüğü” ayırt edici bir öğe olarak geliştirilmiştir. Mutlak denetim altına alınmış antidemokratik bir iletişim ortamı/düzeni özlenmedikçe, olay ve oluşumlar hakkında haber ve değerlendirmelerin özgürce dile getirilmesi gerçeğe ulaşmanın vazgeçilemez yolu olarak tescil edilmiştir. Çeşitli biçim ve gerekçelerle “sansür” yoluna başvurulmasının özgür yaşam önünde büyük bir engel olduğu tarihsel deneyimlerle de belgelenmiştir. Gerçeğin bilinmesinin “kötülüklerin” önlenip, def edilebilmesinin en büyük güvencesi olduğu tarihin tanıklığında hep yaşanmıştır. Buna karşılık, demokrasi ile bağdaştırılamayacak düşünce/tutum ve görüşleri savunanlar da hep “yalan ne denli büyük olursa, o denli inandırıcı olur/olabilir” diye düşünerek sansür eğilimlerini desteklemiş, güçleri yettikçe uygulamaya çalışmışlardır. İletişim araçlarının tümünü denetleyebildikleri bir yapı halinde örgütlenmesi de bu nedenle istenmiş, bu yönde girişimlere arka çıkılmıştır. Konjonktürün elverdiği ortamlarda hep böyle yapılanmalar savunulmuş, bir yandan da yeni “düzenlemeler” peşinde olunmuştur.

Böyle amaçları olanların başvurdukları en yaygın yöntemlerden birisi, tekelci, yandaş yapıların oluşturulması ise bir diğeri de “muğlak” ifadeler içeren yeni yasalar çıkararak, yeni yasaklar ve suçlar “icat” edilmesidir. Yoğun tüm böyle çabalara karşın “tarih” gerçeğin er ya da geç ama mutlaka ortaya çıktığını da göstermiştir. Basına özgürlük talebi bu nedenle toplumsal/siyasal yaşamın hep merkezinde yer bulmuştur.

***

Türkiye’de şu sıralarda olup, bitenler, yapılmak istenenler ister istemez değinilen durumları akıllara getiriyor. Ne denli bir güç kullanımı ile bastırılmak istenirse istenilsin basına özgürlük istemi o denli bir kararlılıkla savunulmalıdır. Belki de bunun farkında olduklarından yasa teklifinin Meclis komisyonundan geçmesi yandaş basında son zamanlarda alışılmışın dışında “müjde” olarak açıklanamadı, kutlanamadı. Kimisinde sözü bile edilmedi. Çünkü konu deşildikçe basına özgürlük talebi daha da yaygınlaşacaktı… Çünkü gözlerden kaçırılmak istenilenlerin sayısı arttıkça, basın özgürlüğü isteği de o denli yaygınlaşacaktır. Hiçbir şeyin saklanamayacağı günler gelene kadar.