Facebook’un Dış İlişkilerden Sorumlu Başkan Vekili Nick Clegg, kişisel Medium sayfasında Sen ve Algoritma: O tango için iki kişi gerekir (You and the Algorithm: It Takes Two to Tango) başlıklı uzunca bir makale yazdı. Facebook’un algoritma seçimiyle ilgili bir yeniliği de müjdelediği bu makalede, algoritmaların abartıldığı kadar kötü olmadığını savunuyor. Katıldığım yerleri de olan bu makalede yer yer araştırma verileri sunmaya kadar götürüyor işi. Tek başına Clegg’in argümanlarını okursanız ikna olma ihtimaliniz bile var. Ben katılmadığım yerleri öncelikli belirteceğim ama önce Clegg’in eski bir siyasetçi olduğunu hatırlatmam lazım. Birleşik Krallık’taki Liberal Demokrat Parti’nin başkanlığını yaparken yıldızı parlar gibi olmuştu ama başarısız seçim sonuçlarından sonra istifa etti. Yazdığı makalenin kimi yerlerinde de bir siyasetçinin kıvraklığını görür gibi oldum.

Bu haftaki Köşe Vuruşu’nda, Clegg’in algoritmaları savunuş biçimini, müjdelediği yeniliği ve bu konudaki kendi perspektifimi sunmak isterim.

ALGORİTMALARI NASIL SAVUNUYOR?

Clegg’in bu konudaki tezi, algoritmalarla aramızda bir tango olduğu ve bu tangonun tek taraflı yapılamayacağı şeklinde. Özetle diyor ki, Algoritmaları Facebook veya platformlar tek başına uydurmuyor, siz beğenileriniz ve kullanım alışkanlıklarınızla belirliyorsunuz. “Geleneksel gazete ya da yayınlarda olduğu gibi bir editörün manşeti veya kapağı sizin yerinize belirlemesini mi tercih ederdiniz?” diye de soruyor. Ayrıca insanların sosyal medya ve internet öncesinde de sansasyonel haberin peşinden gittiğini vurguluyor. İlk anda doğru gibi gelse de insanın doğasını düşününce bu tezle ilgili şüphem var. Çünkü insan her zaman doğru tercihleri yapamayabilir. Bu köşede çok işledik; doğru olmadığı halde inanmaya yatkın olduğu bir yalanın peşinden gidebilir örneğin. Bunu algoritma ile öne çıkarıyorsanız da tamamen kendi istediği şeylerden oluşan ama baştan aşağı yalan olan bir dünyanın içinde bulabilir kendini. Gazeteciliğin doğru yapıldığı bir medya ortamı da işte bu yalan dünyanın panzehridir. Sosyal medyanın geleneksel medyadan farklı olarak herkese kendi gerçekliğini pekiştirme fırsatı vermesi bu yüzden tehlikelidir. Buna karşı da zararlı içeriği zaten kontrol ediyor, kaldırıyor ve aşağı atıyoruz demiş Clegg, ama bunun yeterli olduğuna inanmıyorum. Hele ki ABD’den farklı ülkelerde daha yetersiz.

Clegg’in yazısında araştırmalar üzerinden savunduğu “Kutuplaşma, Facebook’tan önce de vardı, şu yankı odası, filtre balonu işini biraz abartmadınız mı?” tezine ise kısmen katılıyorum. Zaten yankı odasından daha öncelikli sorun, insanların inanmaya yatkın oldukları yalanların öne çıkarılıp pekiştirilmesi.

PEKİ, YENİLİK NE?

Clegg’in algoritmaları uzun uzun savunduktan sonra “Buna rağmen bir yeniliğimiz var” diye sunduğu yenilikse algoritmayı seçme özgürlüğü. Aslında tamamen yeni değil ama bunlar zor ulaşılan ayarlarda olduğu için çoğunluğun haberi yoktu. Şimdi çok daha kolay bir şekilde ana sayfanızın üzerinde bir çubuk çıkacak ve buradan “Ana Sayfa, Sık Kullanılanlar ve En Son şeklinde üç algoritmik akış seçeceksiniz. Ana Sayfa, Facebook’un sizin alışkanlıklarınıza göre kendi belirlediği akış, Sık Kullanılanlar ya da favoriler diye anılacak ikinci seçenek sizin akışınızda en çok haberini görmek istediğiniz arkadaşlarınızı seçeceğiniz ve onları öne çıkaracak bir akış. En son ise en son paylaşılanlardan başlamak üzere, yazılanları sayfayı kaydırdıkça kronolojik olarak göreceğiniz akış. Doğal olarak algoritmadan en uzak akış üçüncü seçenek olan “En Son” akışı. (Twitter’da zaten var) Ancak Cregg’in burada girmediği detayı da Social Media Today sitesinde Andrew Hutchinson, tıpkı Beşiktaşlı soyadaşı gibi ustaca bir hamleyle ortaya koyuyor. (Facebook adds ‘Feed Filter Bar’ News Feed Control Tool başlıklı yazı) Hutchinson diyor ki, evet yazılanları en sondan itibaren kronolojik olarak göreceğiz ama bu kronoloji bütün iletiler arasında değil, Facebook’un bizim için seçtikleri arasında yapılacak. Henüz bunu test edemedik ama eğer gerçekten böyleyse, bu yenilik sadece ‘algoritmanın kontrolünü tamamen size verdik aldatmacası’ olarak okunabilir. Clegg’in bunu yuvarlak kelimelerle geçmesi de biraz siyaset hamlesi bana kalırsa.

Clegg’in yazısı uzun, katıldığım yerleri de var ama katılmadığım daha çok yeri var. Ancak sormak istediğim soru şu, “Madem algoritmalar hep böyle masum ve faydalıydı neden onlarla ilgili kontrolü şimdi kullanıcıya kısmen açıyorsunuz? Bu ayarları daha önce neden katman katman dibe gizlemiştiniz? Bu soruların cevabı eleştirilerde gizli. Çünkü bu kadar eleştiri olmasa ve distopik senaryo yazılmasa, hâlâ çok eksik olan bu özelliklerin hiçbiri kendiliğinden sunulmayacaktı. Dolayısıyla gerçekliği değiştirmediği sürece her eleştirinin biraz abartı payı olmasını yerinde buluyorum. En kötüyü önceden düşünürsek, belki her şey o kadar kötü olmayabilir. Bu yüzden bazen ütopyalar kadar distopyalar da güzeldir.