Günümüzde gençlerin, şiddeti artan kısıtlamalar sonucu ve bunlara yönelik bir mücadele alanı olarak artan şekilde sosyal medyaya sıkıştırılmış durumda olduğu aşina olduğumuz bir tespit. Sosyal medya iktidarın baskıcı siyasetinin hedefinde dönüştürülürken muhalefet etme ve örgütlenme alanı olmayı da sürdürüyor. Bugün de yani bir sansür yasası gündemimizde. İktidarın muhalif sesleri baskılama siyasetinin bir uzantısı olan bu yasaya karşı itiraz aynı zamanda gençliğin sosyal medyaya sıkıştırılmış siyasi katılım hakkını savunma anlamını taşıyacaktır.

***

Haziran ayında Heretik Yayınları’ndan Türkiye’de Gençlik Araştırmaları: Temalar, Yönelimler ve Yaklaşımlar başlıklı bir kitap yayımlandı. Eğitim, siyaset, çalışma hayatı, dışlanma, inanç ve değerler, müzik olmak üzere altı alt başlıkta gençliği dönüşen siyasal, iktisadi ve toplumsal koşullar çerçevesinde ele alan bir dizi çalışmayı içeriyor. Gençlik üzerine yazılmış tartışma metinlerinden, akademik çalışmalardan oluşuyor ve bu konuda besleyici bir kavrayış sunuyor. Siyasal sistemdeki dönüşümlerin mekânsal, kültürel, sosyal, iktisadi gibi sonuçlarını gençlik bağlamında ele alıyor. Burada amacım kitabı tanıtmak değil ama muhalefet etme biçimlerimize dair düşünürken kitapta yer alan ufuk açıcı çalışmalardan birkaçı ile birlikte düşünmek.

***

Bunlardan biri Begüm Uzun’un Siyasi Sistemin Dönüşümü ve Gençlerin Siyasal Katılımı başlıklı metni. Şu değerli soruyu soruyor Uzun: “İçinden geçtiğimiz siyasi sistemin dönüşüm süreci gençlerin siyasal katılımını nasıl etkiliyor?”

Soruyu yanıtlarken bir yanıyla geçmişten beri var olan kısıtlama ve zorlukların arttığını, bir yanıyla da fırsatlar yaratıldığını söylüyor. 2010-2011’den beri özellikle muhalif gençlere yönelik tutuklu yargılamalar ve sosyal medya yasaklarında görüleceği gibi baskı ve şiddetin karakterinin de değişmesi bu kısıtlama ve zorlukların bir kısmını oluşturuyor. Diğer kısmını ise Uzun’un otoriter rejimlerin sıkça başvurduğu bir politika olarak da tarif ettiği, kurumlar yoluyla ‘gençlerin siyasal katılımını desteklermiş gibi yapılması’na karşın esasen ‘gençlerin siyasetle bağını daha da zayıflatan bir takım süreçleri harekete geçirmesi’ oluşturuyor.

***

Uzun, fırsat olarak ise seçimlere katılım oranlarındaki artışa işaret ediyor. Esasen siyasal katılımın önündeki kısıtlama ve zorlukların bir uzantısı olarak da konumlandırabileceğimiz bu durumu fırsat kılan şey ise genç oylarının muhalefete yönelmesi. Burada kitabın siyaset alt başlığındaki bir diğer tartışmaya uzanmak istiyorum. Gülüm Şener ve Umur Yedikardeş’in Siyasi Parti Üyesi Gençlerin Sosyal Medya Kullanımı başlıklı tartışmasında sosyal medyanın, tüm heterojenliğine rağmen gençlerin siyasi katılımında eşitleyici bir rolü olduğu ifade ediliyor.

Diğer yandan gençlerin siyasal katılımını etkileyen bir diğer faktör ise ‘siyasetin kişiselleşmesi’ olarak ifade ediliyor. İdeolojik dönüşümün de bir sonucu olarak ele alabileceğimiz bu durum, yazarların da ifade ettikleri gibi siyasi katılımın ne olduğuna dair algının değişimiyle ilişki biçimde şekilleniyor.

***

Aslında kitabın siyasal katılıma dair gençlik bağlamında yaptığı tespitler bana göre bizi alternatif siyaset yapma biçimlerimize dört kolla sarılmaya da çağırıyor. Sosyal medyaya sıkıştırılan, bütünüyle bireyselleşmiş siyasal katılım biçimleri dışında olanı marjinal addeden siyasal katılım algısını dönüştürmenin önemini hatırlatıyor. Bir yanıyla ifade hak ve özgürlüklerini savunurken bir yanıyla da bunların kısıtlanmasının bir ifadesi de olarak ve ne yazık ki artan şekilde muhalefet pratiklerine de sirayet eden tek adamcılığa karşı çıkmayı gerektiriyor. Daha çok gündelik hayatın içinde, sokakta ve kolektifleşmiş, yan yana gelmiş birliktelikleri görünür ve mümkün kılan muhalefet biçimlerini çoğaltmanın siyasal, ideolojik, toplumsal anlamlarıyla önemini kavramamızı da sağlıyor. Uşak’taki Üretici Mitingi de bu anlamda bir siyaseti gerçek kılma çabasını yansıtması bakımından önemliydi.