Geçen hafta Faruk Bildirici, kendi sitesinde önemli bir konuya1 değindi. Haber sitelerinin sosyal medyada dönen videolara birkaç cümle ekleyerek paylaştıklarında, aslında bir haber yapmadıklarını yazıyordu. Nitekim son örnek olayda da parasını alamadığı iddia edilen bir kepçe operatörünün, çalıştığı şirketin kamyonlarını, kepçe marifetiyle parçalaması haberi dört bir yana dağılmıştı. “Oh olsun emekçinin hakkını vermezsen böyle olur” nidaları gırla gidiyor, etkileşim coşuyordu. Oysa sonradan haber ajansları devreye girince işin aslı ortaya çıktı. Olay, kepçe operatörlüğü yapan yeğen ile kamyonların sahibi amca arasındaki alacak verecek meselesinden ibaretti ve onlar kendi aralarında anlaşınca emniyete bile yansımamıştı. Dahası eski tarihli bir olaydı. Sosyal medyada işçisinin hakkını vermediği için yerden yere vurulan şirketin konuyla ilgisi yoktu.


Faruk Bildirici bu konuda gazetecilere yöneltilmesi gereken eleştiriyi güzel özetlemiş. O yüzden konunun o boyutuna girmeyeceğim ama burada eleştirilmesi gereken iki taraf daha var. Birincisi platformlar, ikincisi son kullanıcılar. Çünkü sosyal medyanın ödül mekanizması herkesi bilerek veya bilmeyerek yanlışa teşvik ediyor. Peki bu konu, hayatımızı nasıl etkiliyor? Bu haftaki Köşe Vuruşu’nun derdi bu.

OLAY NEDEN BÖYLE SERVİS EDİLDİ?

Haberin doğrulanmaması gerçeğini bir yana bırakıp olayın sosyal medyada neden böyle viralleştiği üzerine düşünürsek, önümüze yeni bir perspektif çıkıyor. Hatırlayanlar olacaktır, bundan bir süre önce, ücretleri ödenmediği için çatıya döşedikleri kiremitleri tek tek söküp aşağıya atan işçilerin videosu viralleşmiş, büyük bir etkileşim almıştı. İşte, bana kalırsa kepçe operatörü olayının böyle servis edilmesi tam da bununla ilgili. Bu yanıltıcı haberin motivasyonu şu: “Eğer kiremitleri atan işçilerin bu videosu böyle bir etkileşim aldıysa, ben de bu eski tarihli videoyu böyle manipüle edip servis edersem öyle bir etkileşim alırım.” Tam da buna benzer motivasyonla, her gün milyonlarca içerik üretiliyor sosyal medyada. Yani bunların büyük bir kısmının yalan çıkmasında şaşırılacak bir şey yok. Sosyal medyanın beğeni, paylaşım, tıklama üzerine kurulan ödül mekanizması, gazetecilerden son kullanıcılara kadar herkesi böyle numaralar yapmaya teşvik ediyor. Zaten bu köşedeki eski yazılarda da ayrı referanslarla vurguladığım üzere, sosyal medyanın bağımlılık yapan tarafı da büyük ölçüde bu etkileşim çılgınlığıyla ilgili.

ETKİLEŞİM İHTİYACI EYLEME DE GEÇİRİYOR

Pandemide aşılamayla sağlanan ilerleme sonrası okula dönüşler hızlandı. Bunca süre, evde ekran karşısında zaman geçiren çocukların nasıl uyum sağlayacağı merak ediliyordu. ABD’de ilk raporlar okulların tahrip edildiğini gösteriyor. The Washington Post’ta okuduğum yeni tarihli bir habere göre,2 ABD’nin çeşitli bölgelerindeki okulların; tuvalet ve banyolarında, laboratuvarlarında, masalarında ve park işaretlerinde büyük hasarlar oluşmuş ve hırsızlık vakaları yaşanmıştı. Kısa sürede, bunun Tiktok’ta başlayan ‘Devious Licks Challenge’ından kaynaklandığı anlaşıldı. Birbirlerine meydan okuyup daha fazla etkileşim almaya çalışan öğrenciler, kim daha fazla eşyaya zarar verir yarışına girmişlerdi. Olay büyüyünce Tiktok Sözcüsü bu akımı tasvip etmediklerini ve bununla ilgili içeriği kaldırmak için harekete geçeceklerini açıkladı. Olan olduktan sonra bu neyi değiştirir? Çünkü platformların içindeki -şanslı bir azınlık için gelire de dönüşen- ödül mekanizmaları, sürekli olarak bunun gibi akımlar yaratmak için tasarlanmış durumda. Her zaman böyle fiziksel tahribata neden olmuyor ama psikolojik ve sosyolojik pek çok sonucu var hayatımızda.

NE YAPILABİLİR?

İlk olarak sosyal medyanın başlangıcında ödül mekanizmasının olmadığını hatırlayalım. 2004 yılında kurulan Facebook’a ilk kez “beğen” tuşu 2009’da koyulmuştu. Sonra, kumarhanelerdeki slot makinelerinin yarattığına yakın bir etki yarattığı görülünce iyice gelişti ve tüm platformlara yayıldı. Şimdi çoğumuz (kendimi hariç tutmadan) kendimizi bununla ölçüyoruz.

Gelelim çözümüne. New York Üniversitesi’nde hazırlanan Eylül 2021 tarihli bir raporun3 10 maddede özetlenen çözüm önerilerinden biri şöyle: “Platformlar, kutuplaşmaya katkıda bulunabilecek viralleşme ödüllerini azaltmalıdır. Örneğin, "beğenme" ve paylaşım sayılarını gizlemek, içeriğin öfke, nefret veya korku uyandırıp kışkırtmasından çok, esasına göre değerlendirilmesini teşvik edebilir.”

Yukarıda aktardığım örnekler ve bu gibi raporlardan da anlaşılacağı üzere; sosyal medyadaki dezenformasyon ve kutuplaşmanın bir nedeni de ödül mekanizması. Tek nedeni değil elbette. Bu öyle bir neden ki, çoğu kullanıcı buna itiraz edecektir. Örneğin; Instagram’ın postlarımıza gelen beğeni sayılarını gizleyen bir özelliği var ama kaçımız haberdarız? Benim gibi haberdar olup kullanmayanlar bile var. Zaten Instagram’ın da bu özelliği, bu gibi tartışmalara karşı bir “halkla ilişkiler hamlesi” olarak geliştirdiğini düşünüyorum. Çünkü şu anda “bakın böyle bir özellik koyduk ama kimse kullanmıyor, demek ki insanlar memnun” deme şansları var. Özetle; kuşkusuz faydaları olsa da bizi bağımlı hale getiren ve hayatımızı hatta gerçeği algılama biçimimizi değiştiren bir ödül sistemi tasarlanmış durumda. Şimdilik vazgeçemesek de bunun farkında olmalıyız.

1 https://farukbildirici.com/kamyonlari-parcalayan-dozer-operatoru-ve-500-liralik-tost-yapan-restoran-haberleri/
2 https://www.washingtonpost.com/technology/2021/09/17/devious-licks-tik-tok/
3 https://bhr.stern.nyu.edu/polarization-report-page