Kalkandelen “Bugün Türkiye’nin karşı karşıya olduğu en büyük sorun, eğitimdeki dincileşmedir. Eğitim birliğinin sağlanarak, tarikat ve cemaat okulları ile yurtlarının kapatılacağına dair en açık ifade de Sosyalist Güç Birliği’nin çağrı metninde yer aldı” diyor.

Sosyalist Güç Birliği, laikliğe sahip çıkan ittifaktır

Yusuf Tuna Koç

Sosyalist Güç Birliği çağrısında imzası bulunan Cumhuriyet yazarı Zülal Kalkandelen’e, Güç Birliği metninin laiklik konusundaki tavır ve politikasını sorduk:

Sosyalist Güç Birliği (SGB), Türkiye’nin devrimci seçeneği olarak kendine yakışanı yaptı ve çağrı metninde Türkiye’de yaşanan sorunların çözümü için laiklik konusunda gereken duruşu, en güçlü şekilde ortaya koydu.


Metinde yer alan şu üç cümleyi bu netlikte söyleyen tek ittifak, Türkiye Komünist Partisi, Türkiye Komünist Hareketi, SOL Parti ve Devrim Hareketi’nin öncülük ettiği sosyalist ittifaktır:

“Devletin tüm kademelerine ve toplumsal yaşama egemen olan tarikatlara, bilimsel düşünceyi ve tüm özgürlük alanlarını yok ederek başta kadınlar ve gençler olmak üzere tüm toplumu dinselleşmeyle baskı altına almaya çalışan gericiliğe karşı, laiklik için bir araya geliyoruz. Tarikat ve cemaat kadrolaşmaları tasfiye edilmelidir. Eğitim birliği sağlanmalı, tarikat ve cemaat okulları ile yurtları kapatılmalıdır.”

Bu üç cümlenin anlamını iyi irdelemek gerekiyor. AKP iktidarında şahlanan siyasal İslam, Türkiye’yi tarikat ve cemaat batağına sürükledi. Gün geçmiyor ki bir yobaz çıkıp toplumun sinir uçlarına dokunmasın!

20 yıllık AKP dönemi, siyasal İslam’ın bir topluma nasıl bedeller ödetebileceğini gösterdi. Siyasal İslamcılar, yağma, yoksulluk ve yasak sarmalına doladıkları toplumu susturmak için dinci gericilik üzerinden kutuplaşmayı artırıyor ve bunu sistematik bir yöntem olarak uyguluyorlar.

Ben bazılarının dile getirdiği gibi bunun sadece ekonomik çöküşü maskelemek ya da gündem değiştirmek için yapıldığını düşünmüyorum. AKP’nin Türkiye’deki aydınlanma mücadelesini boğmak istediğinin, 1923’te kurulan laik Türkiye Cumhuriyeti’nden rövanş alma amacına kilitlendiğinin başından beri farkındayım. AKP, MHP’nin de desteği ile Türkiye’yi cumhuriyetten Osmanlı monarşisine, devleti de tarikat ve cemaat devletine dönüştürdü.
Hemen her gün kadın tecavüzü ve cinayetinin yaşandığı…

Kadın katillerine mahkemelerde “iyi hal indirimi” uygulandığı…

Türkiye’nin imzasının İstanbul Sözleşmesinden tarikatların talebiyle çekildiği…

8 Martlarda güvenlik güçlerinin sokaklarda kadınlara şiddet uyguladığı…

Kadın sanatçıların hedef gösterildiği, şarkı sözlerinden ya da yazılarından dolayı dillerinin koparılmak istendiği…

Kısacası kadınların varlık mücadelesi verdiği bir döneme tanık oluyoruz.

Devlet yönetiminde laikliği hâkim kılmayı ilke edinen SGB, bu nedenle bunun en başta kadınlar için elzem olduğunun altını çiziyor.

Ardı ardına konser ve festival etkinliklerinin iptal edildiği, insanların kendi ülkelerinde müzik dinleyip dans etmelerinin bile engellendiği, yaşam tarzına müdahalenin giderek arttığı Türkiye, gençlerin en büyük hayalinin yurtdışına gitmek olduğu bir ülke haline geldi. SGB, bu nedenle yobaz baskıyı kıracak anahtarın laiklik olduğunu vurguluyor.

Bugün Türkiye’nin karşı karşıya olduğu en büyük sorun, eğitimdeki dincileşmedir. Eğitim birliğinin sağlanarak, tarikat ve cemaat okulları ile yurtlarının kapatılacağına dair en açık ifade de SGB’nin çağrı metninde yer aldı.

Çünkü sosyalist ittifak, bir yandan demokrasi vadedip diğer yandan tarikatlarla kol kola siyaset yapanların aksine, demokrasi gelecekse laiklik ile birlikte ve onun sayesinde gelecek diyenlerin sesi.

Bu ittifak, ne İstanbul Sözleşmesi’nden ne de laiklikten vazgeçeriz diyen onurlu kadınların sesi.

Bu ittifak, eşit, özgür ve laik bir Türkiye’de yaşamak için mücadeleyi göze alanların sesi.

Bu ittifak, Gezi Parkı’nda olduğu gibi, baskıya ve zulme direnenlerin sesi.

Bu ittifak, laikliğin aynı zamanda sınıf bilincinin gelişmesi için de elzem olduğunu bilenlerin sesi!