Cannes festivali dönüşü, kendimizi Fransa’nın yakın geleceğini büyük oranda etkileyecek bir tartışmanın içinde bulduk. Nicolas Sarkozy’nin

Cannes festivali dönüşü, kendimizi Fransa’nın yakın geleceğini büyük oranda etkileyecek bir tartışmanın içinde bulduk. Nicolas Sarkozy’nin 2012’de yeniden seçilmesi olasılığının giderek zorlaştığı ve Martine Aubry liderliğindeki Sosyalist Parti’nin (SP) etkili bir muhalefet sergilemeye başladığı bir dönemde, SP’yi karıştıran açıklama “içeriden” geliyordu. SP’nin 2007 seçimlerini kaybetmesinin nedenlerinden biri Ségolene Royal’in solun fazla ortasında durması ve sola oy veren seçmenleri inandırmakta zorlanmasıydı. SP‘nin aradığı panzehiri, sunduğu alternatiflerle giderek yıldızı parlayan Aubry’de bulacağı düşünülüyordu. Taa ki Sarkozy’nin desteği ile 2007’de Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanlığına getirilen Dominique Strauss-Khan, nam-ı diğer DSK, Fransız siyasi gündemine yeniden oturana kadar.
Aubry’nin parti ilkeleriyle tutarlı siyasi çizgisi giderek etkisini gösterse de, kamuoyu yoklamaları, yıllardır olduğu gibi, DSK’yı Sarkozy muhalifi Fransızların Cumhurbaşkanı olarak görmek istedikleri isimlerin başına  yerleştiriyor. 2008’de Reims kentindeki parti kongresinde “aralarında asla uyuşmazlık yaşamayacaklarını” açıkladıktan sonra, şimdilerde Aubry ile DSK arasında soğuk rüzgarlar esiyor.
Bu uyuşmazlığın konusu emeklilik yasası değişikliği konusunda görüş ayrılığı gibi görünse de, partinin orta ve sol kanatları arasında er veya geç yaşanacak zorlukların habercisi. Öyle ki, geçenlerde kamu televizyonunun en çok izlenen tartışma programlarından birine konuk olan DSK’nın açıklamaları, sağın sosyalistleri bölmek için aradığı fırsatı altın tepside sunuyordu. 2012 seçimlerinde SP adayı olup olmayacağı sorusuna kaçamak cevap vererek, “IMF’de başladığı misyonu doldurmadan böyle bir konuda açıklama yapmayacağını” beyan eden DSK, solun ne kadar ortasında, hatta sağında durduğunu ispatlarcasına emeklilik yaşının 60’dan yukarıya çekilmesi gereğini “demografik göstergelerin doğal sonucu” niteliyordu. İdeolojik olarak da yaraya tuz basarcasına, “emeklilik konusunun dogmalaştırılmaması gerektiğini” savunuyordu.  Böylece, IMF’deki görevinin verdiği hareket özgürlüğünü kullanarak, parti içi dengelerin yükü altında kalan olası “rakiplerine” dışarıdan çelme takıyordu. İş bu noktaya gelince, iktidar yanlısı Le Figaro hafta sonu baskısının manşetine “DSK Solu Bölüyor” başlığını yerleştirerek, 2012’de karşısında “solun bir bölümü ve sağ olmak üzere iki rakip birden olacağını eklemesine şaşırmamak gerekir.
Martine Aubry  bunun üzerine “kılıcını çekerek” Pazar günü geniş halk kitlelerine seslenen Le Parisien gazetesine verdiği demeçte ve “SP 2012 Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazandığı takdirde, emeklilik yaşını yeniden 60 yaşa indireceklerini” açıklıyordu. Giderek artan sosyal güvenlik harcamalarından kaynaklanan bütçe açığını kapatmak için ise ücretlilerden daha fazla kesinti yerine, bankaların ve hisse senedi opsiyonlarının karını vergilendirmeyi öneriyor. Banka kârı diyince tabii sağın canı yanıyor. Peki DSK ne yapmaya çalışıyor? Aubry’yi bilinçli olarak  güç durumda bırakarak, kamuoyu desteğini IMF’deki görevinin sonuna kadar canlı tutmaya çalıştığını düşünmeden edemiyoruz. Ama ne pahasına? Gerçekten de “solu bölecekse”, iktidardaki UMP kanadından DSK’ya destek ve alkış yağmasını yadırgamamak gerek. Solda ise, Fransız Komünist Partisi Ulusal Koordinatörü Pierre Laurent, DSK’nın duruşunu “bir sosyalist için utanç verici” niteliyor. Sol Parti lideri Jean-Luc Mélenchon şimdiden haklı olarak uyarıyor: “DSK’nın 2012’de adaylığı solda birlik ve dinamik yaratılmasını ciddi boyutta engelleyecektir”.
DSK’nın yarattığı çatlağı özetlemek için SP yöneticilerinden birinin beyanı oldukça yerinde: “Sorunun kaynağı olmaya adayken çözüm için aday olarak ortaya çıkmamak gerekir...”.  DSK ekonomik krizi çözmeye çalışırken, anlaşılan Aubry’ye desteği güçlendirmek gerekecek.