Kitle desteğini yitiren Saray ittifakı bir grup gerici azınlığa yaslandı. Baskı her geçen gün artarken toplumun geniş kesimleri hedef alınıyor. Sosyalist partiler bu cendereden ancak düzen içi muhalefetin sınırlarını aşan örgütlü bir toplum mücadelesiyle çıkılabileceğini vurguluyor.

Sosyalist partiler: Sağcılık yarışıyla ileri gidilemez

POLİTİKA SERVİSİ

Ülkenin içine sürüklendiği kriz iktidarın oyun alanını daralttı. İktidarın kitle desteği eridikçe toplumun en gerici kesimleriyle ittifakı derinleşiyor. İstanbul Sözleşmesi’nden Gezi Parkı’na, emekçilerin taleplerinden öğrenci eylemlerine dek her şey hedef tahtasına konuyor. Türkiye gece yarısı çıkarılan Cumhurbaşkanı kararlarıyla yönetiliyor. Bir taraftan reform ve yeni anayasa çıkışı yapan diğer taraftan baskıyı giderek artıran Saray yönetimi bu şekilde devam edemeyeceğinin de farkında.

AKP-MHP cephesinin iktidarda kalma pahasına ülkeyi içine sürüklediği krizi ve buradan çıkış yollarını sosyalist parti temsilcileriyle konuştuk. İktidarın bir grup marjinal fanatiğe yaslandığını vurgulayan parti temsilcileri, bu cendereden ancak düzen içi muhalefetin sınırlarını aşan örgütlü bir toplum mücadelesiyle çıkılabileceğini vurguluyor.


TEPKİLERİN ÜZERİNİ ÖRTEMEZLER

SOL Parti Başkanlar Kurulu Üyesi Önder İşleyen: AKP-MHP bloku ciddi bir sıkışma içinde. Bu sıkışmada bir gün anayasa değişikliği, diğer gün parti kapatma davasıyla bir adım ileri, iki adım geri savruluyor. İstanbul Sözleşmesi’ni kaldırarak şeriatçı azınlıktan Saadet’e tüm gerici kesimlere el uzatmasında da gördüğümüz üzere, artık iktidarı taşımaya yetmeyen ittifakını genişletmeye çalışıyor. Ancak bu tür adımlarla toplumsal tepkilerinin üzerini örtmesi ve yükselen değişim talebini ötelemesi mümkün görünmüyor. Bir grup marjinal fanatiğe yaslanan iktidarın başarı şansı yok, ancak bu gerçeklik kolayca iktidardan vazgeçecekleri anlamı taşımamalı. Bu ortamda iktidar, ancak düzen muhalefetinin tüm olup bitenler karşısında olağan bir seçim süreci olacakmış gibi seçim anını beklemeyi merkeze alan yetersizlikleri sonucu başarıya ulaşabilir.

Türkiye’nin bu cendereden çıkması, siyasal İslamcı rejimin yenilgiye uğratılması, düzen dışı devrimci muhalefetin örgütlü bir toplum mücadelesi olmaksızın gerçekleşemez. Şimdi burjuva siyasetinin labirentlerinde süren söz düellosuyla, iktidarından muhalefetine hep birlikte girilen sağcılık yarışıyla bir adım ileri gitmek mümkün değil. SOL Parti, laikliğe ve yaşam haklarına sahip çıkarak sokakları dolduran kadınların, işsizliğe mahkûm edilmiş gençlerin, borç içinde yüzen esnafın, köylünün tüm emekçilerin seslerini birleştirecek örgütlü bir siyaseti, ülkenin dört bir yanında geliştirerek, bu harami saltanatına son vermek için, var gücüyle mücadele edecek.

HALK GÜÇLERİ BİR ARAYA GELMELİ

EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz: Öncelikle cuma gecesi kararları AKP ve rejimin gidişatı için yeterince fikir veriyor. İstanbul Sözleşmesi’nin iptali, Merkez Bankası başkanının görevden alınması, Taksim Gezi Parkı’nın devredilmesi, müteahhit firmalara kredi dağıtılması rejimin gidişatı için birer gösterge. Bugünkü durum Anayasa ve TBMM yetkilerini de aşan bir noktaya geldi. Demek ki bir gece ansızın grevler yasaklanabilir, sendikalar kapatılabilir. Bir gecede illerin sınırları haritalar değişebilir. Her şey tek kişinin imzasına bağlı. Tek parti, tek adam iktidarının faşist rejim inşasını görüyoruz. Çünkü başka türlü süreci yönetemezler. En gerici kesimlerle ittifak yapıyorlar. AKP Kongresi de rejimi ayakta tutacak talepleri karşılamaya yönelik gerçekleşecek. Dolayısıyla tek seçenek halk güçlerinin birleşmesidir.

ERDOĞAN’IN ÇIKIŞ YOLU KAPATILMALI

TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan: AKP iktidarı son derece özgün iç ve dış koşullar sayesinde üstesinden geldiği önceki sıkışmalardan çok daha zorlu bir dönemece yaklaşıyor. Bu nedenle oyun kurmakta, stratejisini netleştirmekte güçlük çekiyor. Erdoğan’ın tutarsızlıklarının kaynağında bu var. Güçlü olasılık, kendi adına alabileceği güvencelerin en fazlasını elde edip ABD ve Almanya ile nikâh tazelemesidir. Rusya’ya karşı hem Karadeniz hem de Suriye’de Türkiye’ye ihtiyacı olan ABD’nin Erdoğan’ı fazla üzmemesi beklenebilir. Türkiye’de patronların da bu yönelime güçlü destek vereceğini hesaba katarsak, bütün kuvvetini ve birliğini emperyalist ülkelere ve Türkiye sermayesinin Erdoğan eleştirilerine borçlu düzen muhalefetinin hayal kırıklığına uğraması mümkündür. Burada yapılması gereken, ekonomik nedenlerle iyice biriken toplumsal öfkeyi fiili bir harekete dönüştürüp Erdoğan’ın çıkış yolunu kapatmaktır ve bu da mümkündür. Halkımızı sermaye sınıfına hizmet için yanıp tutuşan, laikliği ayaklar altına alan seçeneklerden kurtarmak boynumuzun borcudur.