Sosyalistler savaşsız bir gelecek için mücadele ediyor

Ronan BURTENSHAW

İnsan toplumunda savaştan daha yıkıcı bir güç yok. Her dakika ve her miliminde, etrafındaki yaşamın dokusunu paramparça ediyor. Okullar kapanıyor, ulaşım duruyor, boş sokaklar. Bu da dibe doğru dalışınızdan önce aldığınız son nefes. Dalganın kendisi gelip çattığında, savaş denen şey, o bölgelerde yaşamayan çok az insanın gerçekten anlayabileceği gibi korkuyu da beraberinde getiriyor: Bomba sesleri, evinizden birkaç dakika uzaklıktaki yerlerde yıkılan evler, kandan bir manzara ve ölüm. Eninde sonunda, savaş böyle bir şey: Örgütlü bir cinayet.


Bugün Ukrayna’nın dört bir yanında milyonlarca insanın karşılaştığı gerçek de bu. Acımasız, trajik ve aynı ölçüde de içler acısı bir şey. Sol siyasetin içerisinde, Vladimir Putin’in işgalini ve ardından getirdiği kan ve ölümü kınarken hiçbir belirsizliğe, hiçbir üstü kapalı ifadeye yer olmamalı. Çatışma söz konusu olduğunda bağlam önemlidir, ancak egemen bir ülkeye tank ve uçak göndermenin hiçbir gerekçesi olamaz. Bu tarihi bir suçtur. Koşullardan zarar görmüş Ukraynalı mültecileri desteklemek için ne gerekiyorsa yapmalıyız. Rus kentlerinde, savaşın kendi adlarına yapılmadığını savunan ve bunda ısrar eden cesur eylemcilerle dayanışma göstermeliyiz.

2019’da Ukrayna halkı tarafından ezici bir oyla seçilen Volodimir Zelenskiy bugün Putin hükümetine barış için masaya oturma çağrısında bulundu. Kendini demokrat addeden herkes bu çağrıya geri dönüş yapmalıdır.

Birleşik muhalefet

Alacağımız derslerden ilki, kendi hükümetlerimizi eleştirmemiz gerektiği. Savaşa giden yolda taşlar, büyük güçlerin milliyetçi masalları ve bu ülke liderlerinin cezasız kalmasıyla döşeniyor. Rusya örneğine bakacak olursak, Putin’in saatlerce çarpıtılmış tarih anlatılarıyla bir kez daha ortaya çıktı. Ancak, masalları olan ve liderlerinin ceza almadan savaşa giren tek ülke Rusya değil.

İngiltere’de liderlerimiz, egemen devletleri herhangi bir provakasyon olmaksızın işgal ettiler. 2003 yılında Irak’ta yüz binlerce kişinin ölümünde rol aldılar. Bizi o savaşa sokmak için yalan söyleyenler hiçbir bedel ödemedi.

Bugün 2011’de Libya’daki NATO önderliğindeki savaşta İngiltere’nin rolü hakkında çok az şey duyuyoruz ki bu savaş da ülkenin yıkılmasına, insanların savaşağalarının eline bırakılmasına, binlerce insanın ülkeyi terk etmesine ve de Akdeniz’de boğulmasına neden oldu. Müttefikimiz Suudi Arabistan tarafından çıkarılan ve 2015’ten bu yana Birleşik Arap Emirlikleri tarafından Suudilere sağlanan 17,6 milyar sterlinlik bize ait olan silahlarla yürütülen Yemen’deki savaşta da İngiltere’nin suç ortaklığını duymuyoruz. Birleşmiş Milletler bu çatışmalarda 377 bin Yemenlinin öldüğünü tahmin ediyor..

Bu hayatlar Ukraynalıların hayatlarından ne daha az ne de daha fazla önemli. Tüm bu savaşlara ve henüz başlanmamış tüm savaşları sona erdirmek için mücadele etmeliyiz.

Kesin olan bir şey var. O da şu, bizim tarafımızın erdemi, diğer tarafın ise kötülüğü temsil ettiğini söyleyerek bu savaşları bitiremeyeceğiz. Ama Batılı liderlerimizden ve medyadan her gün yuttuğumuz masal da bu. Soğuk Savaş’tan bu yana Batı, kendisini dünya çapında demokrasinin ve ifade özgürlüğünün savunucusu olarak belirledi. Anavatanımızdaki liberal görüş bu reklamı mide bulandırıcı bir şekilde tekrarladı. Ama bu hiç de inandırıcı bir şey değildi.

Batı, Soğuk Savaş sona erdiğinde ve tüm dünyada üstün ve rakipsiz bir şekilde hüküm sürdüğünde, Rusya’da dahi demokrasiyi savunamadı ve ayakta tutamadı. Batı, Rusya’daki 1996 seçimlerine, seçimleri Boris Yeltsin adına kazanan dolandırıcılara yardım etmek için yüzsüzce müdahale etti. Sonucunda da bugün gördüğümüz Rusya’nın yolu birçok farklı yönden açılmış oldu.

Batı’da kaç kişi hükümetlerinin bu seçimdeki rolünü biliyor? Yeltsin’in ardından gelen devasa özelleştirmelerin eski Sovyetler Birliği’nde milyonlarca insanın ölümüyle sonuçlandığını kaç kişi biliyor? Söz konusu akademik çalışma, yanlı dergilerden değil; Lancet’te yayımlanan 2009 tarihli bir araştırmaydı. 1985’te Rus erkekleri arasında 67 yıl olan ortalama yaşam süresi, 2007’de 60’a düştü. Bu toplumsal bir felaket ve bunun sebeplerinden biri de biziz.

O halde Rus halkına sattığımız kapitalist demokrasi rüyasının sahtekârca bir şey olduğu ortaya çıkınca, insanların Putin gibi milliyetçi bir demagoga yönelmeleri şaşırtıcı mı? Değil, ama bunu kendi başlarına da yapmadılar. İngiliz istihbarat servisleri Putin’in yükselişini kolaylaştırmaya yardımcı oldu ve Tony Blair, güvenilirliğini artırmak ve bir opera izlemek için St Petersburg’a uçtu. Daha da ayıbı, liderlerimiz, işlediği savaş suçlarını görmezden gelerek Çeçenistan’daki vahşi katliamında Putin’i destekledi, bunu da British Petroleum’un çıkarları için yaptılar.

Siyasi sınıfla dans

NATO, 2008 yılında Gürcistan ve Ukrayna’yı ittifaka katılma çağrısı yaptı. Yanı başlarında ezici ve giderek de düşmanca askeri güce sahip olan Gürcüler ve Ukraynalılar için bunun mantığı aşikârdı. Ama bizim liderlerimiz ne tür bir oyun oynuyorlardı? Rusya’nın bu ülkeleri işgal etmesi durumunda, NATO üyeliğinin gerektirdiği gibi Rusya ile savaşa girmeyi hiç planladılar mı? Bu ülkeleri gerçekten de yeterince önemli gördüler mi? Bu sorunun cevabı, Rusya Gürcistan’ı işgal ettiğinde neredeyse hemen belli oldu. Bugün artık daha da netleşti.

Peki, tüm bunlar ne içindi? Ukraynalılar neden kaderlerine terk edilmek için kandırıldılar? Rusya’nın; sınırına Amerikan füzelerinin yerleştirilmesine izin vereceğine gerçekten inanan var mıydı? Rusya'nın kendi sınırına ABD füzelerini yerleştirmesine izin vereceğine inanan var mıydı? Haliyle yoktu, benzer sebeplerden ötürü de ABD'de Çin'in Guadalajara'ya füze yerleştirmesine katiyen izin vermez. Aslına bakarsak, varsayıma ihtiyacımız yok: Sovyetler Birliği, Küba'da bunu denediğinde, Domuzlar Körfezi çıkarmasını ve dünyanın nükleer savaşa en yakın olduğu Küba Füze Krizini yaşadık.

Savaş yok sınıf savaşı var

Bugün Ukrayna’da dökülen kandaki rolü nedeniyle Vladimir Putin’e sövmek doğru. Ama kendi hükümetlerimizin krizdeki rolünü hesaba katmak da oldukça önemlidir Gerçek şu ki, İngiltere son yıllarını çok taraflı uluslararası bir işbirliği, diyalog ve barış düzeni inşa etmek için harcayabilirdi. Bunun yerine, zamanını savaşarak ve savaşları finanse ederek ve elit kurumlarının çıkarlarını gözeterek geçirdi.

Size bu hikâyeyi, siyaset ve medya sınıfının sürekli kendini büyüttüğü ve yücelttiği bir zamanda, anlatacak kişiler, yalnızca savaş karşıtı hareket içindeki kişilerdir. Onların seslerinin önemli olması da bu yüzden. Analizi her zaman doğru yapamayabilirler, ancak bakış açıları çok değerlidir.

İşte tam da böyle anlarda müesses nizam onları susturmaya çalışıyor. Çünkü dünyaya yönelik kendi yaklaşımları oldukça açıkta duruyor. Şahin denilenler ise çok taraflılık ya da sahici bir diyalog dünyası fikriyle alay ediyor. Bunu nahif olarak resmediyorlar. Bu fikrin içerisinde Putin gibi bir liderin asla yer alamayacağını söylüyorlar.

Ama onların kavgacı retoriği neyi başardı? Ukrayna’ya ve halkına yaklaşımları ne kadar nahifti? Bu ülkede dış politikayı fiilen etkileyen bu isimler neden başarısızlıklarından sorumlu tutulmuyor?

Çünkü bir noktada günah keçisi buluyorlar. Cevabın bir kısmı bu. Savaş karşıtı bir bildiriyi imzalayan ve onları vatan haini, Putin kuklaları olarak nitelendiren 11 İşçi Partisi sol milletvekilini sıraya diziyorlar. Onları tasfiye etmekle tehdit ediyorlar. Kavgacı söylemlerini içlerindeki düşmana, bu savaşa yol açan kararlar üzerinde kesinlikle hiçbir etkisi olmayan insanlara, yöneltiyorlar.

Döngü de devam ediyor. Tüm bunlara ek olarak, Ukraynalıları desteklediğini iddia eden aynı hükümet, İngiltere’ye iltica eden herkesin hayatını cehenneme çevirecek mülteci karşıtı yasaları baskılıyor. Dünyanın dört bir yanında saldırılarını sürdüren otoriter rejimlere silah satışı devam edecek. Batı’nın demokrasiyi savunmasıyla ilgili söylemler de varlığını sürdürecek. Üstelik Batı, halklara hiçbir zaman bunları umursamadığı veya korumayı amaçlamadığı yanılsamalar sunsa da...

Jacobin’den çeviren: Buse İlkin Yerli