Jaurès, sadece sosyalizmin, insan vicdanını özgürleştirebileceğini ve sonsuz insani olasılıklar duygusunu yeniden kurabileceğini iddia ediyordu

Sosyalizm insanlık içindir

Adam J. Sacks

Sosyalizmin esas hedefi, güzel olduğu kadar basittir: Tüm insanların tahakkümden kurtarılması, büyümesine engel olunmuş düşlerin ve yabancılaşmanın yerine insani gelişmenin ve sınırlardan arınmış yaratıcılığın konulması.
Marx, kalpsiz bir dünyada kalbi arayan oldu. Gençliğinden itibaren, kapitalizmin maddi kurtuluş çabasının içinde, ‘’insani problemlerin’’ üstünü örtmeyi sağladığı yollardan endişe duydu. Daha açık şekilde odak haline gelecekleri, kapitalizmin baskıcı perdesinin kalktığı ve “insancıl toplumun” en sonunda ortaya çıktığı günleri büyük bir özlemle bekledi.

Sosyalistlerin, politikalarını bir kez daha açıklamaya davet edildikleri bir dönemde, sosyalizmin; her zaman insanları tahakküm ve sömürüden kurtarmayı amaçlayan hümanist bir hareket olduğunu hatırlamak önemlidir. Büyümesine engel olunmuş düşler ve yabancılaşmanın yerine; bireysel gelişmeyi, yaratıcılığı ve hatta manevi zenginleşmeyi teşvik etmek.
Sosyalistlerin çok uzun zamandır böyle amaçları var. Sosyalizm 1800’lerin sonunda, kitlesel bir hareket biçiminde ortaya çıktığında, onu, Yeni Ahit’ten bu yana insaniyetperverliğin en büyük ilerlemesinin müjdecisi olarak duymak, olağandışı değildi. Sosyalizm, destekçilerinin düşüncesine göre , toplumu kurtarmak için gerekli olan vicdan yenilenmesini sağlayabilir.

Yirminci yüzyılın başlarında, Alman sosyalist Leo Kestenberg, şiddetli faşizm yağmuruna tutulan Avrupa için “insanlığa eğitim” mottosunu benimesedi.. Sosyalizm mücadelesinin, yeni bir radikal bir hümanizme, sömürü yerine iyiliği ödüllendirilen bir topluma doğru bir köprü görevi yapmasını umdu. Onlarca yıl sonra, Şili Parlamentosu’nun açılış konuşmasında Salvador Allende, benzer bir biçimde, sarsıcı tonda bir konuşma yaptı ve sosyalizmi, ülkeye bir anlam aşılayacak bir “amaç” olarak nitelendirdi:

“Genel olarak insanlar -ve özel olarak gençler-, onlara, yeni bir yaşama sevinci için ilham verecek ve varoluşlarına bir onur katacak bir amaç algısını nasıl geliştirecek ? Kendimizi, şimdiye kadar, ayrıcalıklılar ve mülksüzler ayrımı ile küçültülmüş insanlık halinin yeni bir aşamasına erişmek gibi, kişisel olmayan büyük görevlerin gerçekleştirilmesine adamaktan başka bir yol yoktur. Burada ve şimdi Şili’de ve Latin Amerika’da, yaratacı enerjileri açığa çıkarma görevine ve imkanına, özellikle gençler, bizi geçmişte etkileyen amaçların herhangi birinden daha fazla sahibiz.”

ABD’de, en çok Fransız Devrimi’nin Sosyalist Tarihi adlı kitabıyla tanınan Jean Jaurès bir yüzyıldan diğerine geçerken, Fransa’nın baskın söylemlerini araştırdı ve onları korkunç derecede boğucu buldu. Milliyetçilik, daha büyük bir gök kubbe düşüncesini önlemek için kasıtlı bir gerici stratejiydi. Resmi din, yere göğe sığdırılamayan sadakayla, yeni bir baskı türünü gizleyen çok tehlikeli bir güçtü. Ve -insanları, organize olmuş dinlerden yeni post-seküler kültlere sokan teosofi gibi- günümüzün popüler spiritüalizmleri, insanları amatörce mistisizme uğraşmaya iterken, gerçek hayatın mücadelelerine göğüs germesini gölgeliyordu. Jaurès, sadece sosyalizmin, insan vicdanını özgürleştirebileceğini ve sonsuz insani olasılıklar duygusunu yeniden kurabileceğini iddia ediyordu.

Daha sonra yirminci yüzyılda, Vicdan Marksizminin en güçlü seslerinden biri, hem Stalin hem de Troçki için eksiksiz biyografileriyle tanınan Isaac Deutscher’dı. Deutscher, her birimizin içinde zaten var olan bu insan tabiiyetinin, kapitalizm tarafından çarpıtıldığını, ezildiğini ve küçük düşürüldüğünü gözlemledi. Bu, kişiliğimizi gerçek anlamıyla azaltır ve bu da ekonomik refahımız kadar sosyal refahımıza da zarar verir. Sosyalizmin sözü, Deutscher için, kişiliğimizin -kaybolmuş parçalarının yeniden keşfi- genişletilmesi ve yeniden bütünleşmesiydi.

Bu gelenek ve figürlerde, sadece maddi ürünlerin kıtlığıyla değil, saygınlık, kendini gerçekleştirme ve itibar gibi maddi olmayan hümanist değerlerin kıtlığıyla mücadele etmeye çalışan bir sosyalizmi görebiliriz. Ahlaki, akli ve ruhi meseleler hiçbir zaman marjlara indirilmemiştir, çünkü her biri insan öznesinin özgür yükselişinin ve parlaklaşmasının ayrılmaz bir parçasıdır.

Çeviren:Furkan Üstünbaş