Rus bilimkurgusunun kurucu babalarının, alt tür içindeki iki ana damarı da yaratan, Aleksandr Aleksandroviç Bogdanov ve Yevgeniy İvanoviç Zamyatin olduğunu söyleyebiliriz

Sovyet bilimkurgusunun serüveni

DOĞUŞ SARPKAYA

1917 Bolşevik Devrimi, sanatta ciddi bir değişim ve hareketlilik yaratan bir dönemin nirengi noktalarından biri. Rus sanatı açısından avangardın hâkimiyetinin açık şekilde hissedildiği 1900’lü yılların ilk çeyreğinde, devrim, katalizör işlevi görerek sanatsal bir patlamanın yaşanmasına sebep oldu. Bu patlamanın içerisinde farklı türlerin ve tarzların nefes alabildiği bir auranın oluştuğunu, edebiyatın da bu aura içerisinde kendine yeni yönler belirlediğini vurgulamalıyız. Sovyet bilimkurgusu 1900’lü yılların ilk çeyreğindeki atılımın ürünüdür. Gerçi kimi araştırmacılar, Rus bilimkurgusunun başlangıcını 1800’lü yılların ikinci yarısına taşıma eğilimindedirler. Mesela Emek Yıldırım, Nikolay Gavriloviç Çernişevski’nin ünlü Nasıl Yapmalı?’sını da içine alan, Vassily Lyovshin ve Konstantin Eduardoviç Tsiolkovski’nin yazdıklarını da göz önünde bulunduran bir öncü kuşaktan bahseder bir yazısında.

Yine de Rus bilimkurgusunun kurucu babalarının, alt tür içindeki iki ana damarı da yaratan, Aleksandr Aleksandroviç Bogdanov ve Yevgeniy İvanoviç Zamyatin olduğunu söyleyebiliriz. Bogdanov, devrim sonrası ütopyacı/distopyacı eğilimlerin ütopyacı yanına destek veren bir yazardı. Distopyacı damarın kurucusu ise Yevgeniy İvanoviç Zamyatin olacaktı. 1920’de yayımlanan Biz, devrimin bürokratik makineyle sığlaştırılmasını yeriyor ama devrim ve sosyalizm umudunu canlı tutuyordu.

ÜTOPYACI DAMAR

Bogdanov’un açtığı yol, 1930’lu yıllara kadar iyimser bilimkurguların yazılmasına ön ayak olmuştu. Bu dönemin dikkat çekici ütopyalarından biri tarım uzmanı olan Aleksandr Çayanov tarafından kaleme alınan ve Biz ile aynı yıl yayımlanan Biraderim Aleksey’in Köylü Ütopyası Ülkesine Seyahati’dir. Kır yaşamını ve doğaya dönmeyi öneren ekolojist bir ütopya olan kitap ile Çayanov, sosyalizmin içindeki aksaklıkları eleştirerek, Rus edebiyatına farklı bir soluk getirmeye çalışmıştı. Aynı zamanda farklı bir şehirleşme ve toplumsal yaşam önerisi getirmesiyle ekolojik ütopya geleneğini başlatan bir kitap olarak okunabilir Çayanov’un eseri. Bu dönemde kaleme alınan Aleksey Nikolayeviç Tolstoy’un Aelita ve Mühendis Garin’in Hiperboloidi, Viviyan İtin’in Gonguri Ülkesi, Yakov Okunev’in Yaklaşan Dünya, İnnokenti Jukov’un Kızıl Yıldız’ın Harikalar Dünyası’na Yolculuk, V.D. Nikolski’nin Bin Yılda Bir romanları geleceğe umutla bakan, devrimci iyimserliği yansıtan yapıtlar olarak göze çarpmaktaydı. Fakat bu damar, 1930’lu yıllarda bilimkurguların resmî olarak dışlanmasıyla kurudu. 1950’lerden sonra ortaya çıkan bilimkurgu ise ikircikli bir yapı sergileyerek ütopyacılığın önünü tıkadı.

İKİRCİKLİ ÜTOPYALAR

Sovyet yazınında distopyanın Zamyatin ile başladığı doğrudur ama Zamyatin sadece kötümserleri etkilediğini söylemek kestirmecilik olur. Mesela Aleksandr Belyaev’in Su Adamı, Profesör Dowell’in Başı eserleri distopik olarak adlandırılamaz ama dönemin iyimser eserlerinden farklı bir ton taşır. Yankı Enki’nin sözlerine sığınırsak Balyaev, “umutludur ama yarattığı kahramanlar tuhaf bir trajediyle yüklüdür.” İkircikli ütopyaların öncüsü olan Balyaev, 1950 sonrası Sovyet bilimkurgusunu da etkilemişti. Arkady ve Boris Strugatsky Kardeşler ikircikli ütopya olarak adlandırılabilecek bilimkurgularıyla bu geleneği takip eden yazarlar olarak anılabilirler. Yazarların Uzayda Piknik ve Kıyamete Bir Milyar Yıl gibi eserleri, bilimin insan yaşamını kolaylaştırabilecek bir alan olabileceği gibi, insanlığın sonunu getirecek bir kıyamet aracı olabileceğini de işler. Strugatsky Kardeşler için temel mesele yaşanan çağda, insanlığın hırslarının nasıl güzel bir gelecek hayalinin önüne geçebileceğidir. Eserleri de distopik olmasa bile distopyanın ikaz mekanizmasını devreye sokan metinler olarak okunabilir.

DİSTOPYALAR VE SOVYET BİLİMKURGUSUNUN SONU

Zamyatin’in distopyacı damarın en kötümser temsilcisi olduğu söylenemez. Hatta Jameson, Biz’in oyunbozan bir distopya olduğu ve yapısal olarak muğlaklık taşıdığı konusunda ısrarcıdır. Sovyet yazınında katı kötümserlik görevini Mihail Bulgakov üstlenmişti. Bulgakov’un rejim eleştirisi antikomünist bir ton da taşır. Yazarın Köpek Kalbi ve Ölümcül Yumurtalar romanları, keskin bir sosyalizm eleştiri olarak okunabilir. Bilimsel gelişmenin her zaman olumlu olmayacağı, çalışma estetiğinin gereksizliği, bürokratik çark içinde vasıfsız insanların yaşadığı toplumsal yükseliş gibi konular Bulgakov’un eleştirisinin omurgasını oluşturur. Bulgakov, devrimin daha başlangıçtan itibaren yenileceğini, yeni bir toplumsal yaşamın kurulamayacağını vurgular. Sadece kötümserlik değil, inançsızlık ve komünist düşüncenin tümden reddi Bulgakov muhalifliğinin ana aksını oluşturur.

Kısacası, Sovyet bilimkurgusu kendi geleneğini iki hat üzerinde salınarak yaratabildi. Bu gelenek Stalin döneminde sosyalist gerçekçiliğin resmî olarak kabul görmesiyle sendelese de 1950’lerden sonra yeniden kendi akağında ilerleyebilmişti. Gelecek umudu ile eleştirelliğin el ele gittiği bu damar, dünya edebiyatını da derinden etkiledi.