Bolşevik Devrimi’nden önce totaliter Çarlık Rusya’sında halkın sadece yüzde 28’i okur yazardı. SSCB dünyada eşi benzeri görülmemiş bir eğitim planlaması ile okur-yazar oranını 1960’larda yüzde 98’e, 1970’lerde yüzde 99.9’a çıkardı. İsveç dahil hiçbir kapitalist ülke o yıllarda bu oranları yakalayamadı

Sovyetler'den bize kalan...

Anıl Aba - Tyumen Üniversitesi İleri Araştırmalar Okulu anil.aba@boun.edu.tr

Tek amacı büyümek olan kapitalizm; proleterleştirmenin, tüketici havuzunun ve sermaye birikiminin sınırlarına dayandığı noktada kendi varlığını sürdürmek için, SSCB ve Çin Halk Cumhuriyeti gibi, toplamda dünyanın üçte birini kaplayan, sosyalist ülkelere sıçrayarak onları da kanser etti. Birliğin çözülmesinin ardından Fukuyama “tarihin sonu geldi” diyerek kapitalizmin “ebedi” zaferini ilan etti. Bütün kitaplar yeniden yazıldı. Amerika bayram etti. Dünyanın her yerinde kutlandı.

Oysa SSCB’nin çözülmesinin sebebi liberallerin anlattığı gibi sosyalizmin çöküşü değil, aksine, Gorbaçov’un perestroyka ve glasnost politikalarının iflasıydı. Birliğin 1991 senesinde çözülmesiyle birlikte “demokratikleşen” ülkeler şok doktrini denilen Amerikan travmasına maruz kalarak baştan ayağa piyasalaştılar.

Uskoreniye yoldaş, uskoreniye!
Şok doktrini ile serbest piyasa kurumları hızlıca inşa edildi. Simsar, kumarbaz ve parazitler için döviz takas ve borsa piyasaları kuruldu. Burjuva demokrasilerinin olmazsa olmazı, hep kötünün iyisinin seçilmeye çalışıldığı genel seçimler yapıldı. Amerika’nın da ittirmesiyle Boris Yeltsin “seçildi.” Özelleştirmeler özelleştirmeleri takip etti. Bir halkın bütün üretim varlığı Berezovski ve Abramoviç gibi kapitalist mafyalara peşkeş çekildi.

Yeltsin döneminde özelleşen sermaye ülkede durmadı; her ay 1-2 milyar dolar olarak, İsviçre bankalarına kaçtı. Rusya’nın üretken varlıkları, 1989’dan 2001’e kadar, her yıl ortalama yüzde 8, toplamda da yüzde 64 değer kaybetti. Halk enflasyonla tanıştı, 1993 yılında enflasyon yüzde 876 oldu, bu rakam tek hanelere ilk defa 2006 yılında inebildi. Polonya hariç tüm blok cumhuriyetlerinde 1990 ve 2001 yılları arasında GSYH büyümedi, küçüldü. Rusya her yıl ortalama yüzde 3.7, Gürcistan 5.6, Ukrayna 7.9, Moldova 8.4, Tacikistan 8.5 oranlarında, toplamdaysa yüzde 40 ila yüzde 65 oranında küçüldü. Çöken Rusya ekonomisi 1990’daki seviyesine, 21 yıl sonra, ancak 2011 yılında gelebildi, arada kaybedilen potansiyel büyümeler de cabası. Kayıt dışı ekonomi patladı, yolsuzluk aldı başını gitti. Soğuk Savaş döneminin süper gücü, kapitalizm sayesinde borç batağına saplanarak IMF ve Dünya Bankası’nın kapısında dilenci oldu. Kısacası Sovyet Cumhuriyetleri'ni sosyalizm değil, kapitalizm batırdı...

Fabrikalar bir bir kapandı. 1990’da, yani sosyalizmin son yılında, sıfıra yakın olan işsizlik 1991 senesinde, kapitalizmin ilk yılı şerefine, açılışı yüzde 12 ile yaptı. 1998’de yüzde 13’leri aştı, yüzde 5’in altına bugüne kadar hiç inmedi. Ortalama reel ücret, kapitalizmin ilk dört senesi sonunda yarıya indi, asgari ücret hamdolsun yüzde 60 azaldı. Bu durumu daha iyi anlamak için bizdeki asgari ücretin 1400 liradan 560 liraya indiğinde ne durumda kalacağınızı düşünmeniz yeterli...

Geliri dünyanın en adaletli dağılan ülkesi bir anda dünyanın en adaletsiz ülkelerinden biri haline geldi; Gini katsayısı 0.20’den 0.48’lere fırladı. Yoksulluk, cumhuriyetler ortalamasında 10 kat, sadece Rusya’da 25 kat arttı. İşsizlik ve fakirlikle tetiklenen intihar oranları ikiye katlandı. Sovyetler Birliği’nin çözülmesinden bu yana yaklaşık 1 milyon Rus intihar ederek hayatını kaybetti. Psikolojik depresyon ve zihinsel hastalıklara daha sık rastlanır oldu. Herkesin başını sokabileceği bir evi varken, artık milyonlarca insan evsiz, adressiz, kimsesiz, sokaklarda yaşamaya ve tren istasyonlarında uyumaya başladı. Suç oranı ve cinayetler ikiye katlandı. Uyuşturucu kaçakçılığı ve yasadışı silah ticareti hortladı.

Fakirlik, işsizlik ve sefalet en çok kadınları vurdu. 1991’de işsiz nüfusun yüzde 80’i kadın idi. Sosyalist dönemde doktor, mühendis, öğretmen, balerin, piyanist olan kadınlar kapitalizmde işsiz kalarak Doğu Karadeniz’in gece kulüplerinde, otellerinde, evlerinde ve hatta kurulan pazar meydanlarında fuhuş batağına saplandılar. Bolşevik Devrimi’yle Çarlık köleliğini aşan Rus kadınlar, kapitalizmde Arap ve Avrupalı iş adamlarına seks kölesi olarak satıldılar.

Tarım yüzde 65 küçüldü, sanayinin payı yüzde 50’lerden yüzde 30’lara geriledi. “Sovyet malı gibi sağlam” lâfı tarihe karıştı çünkü Sovyet malı diye bir şey kalmadı. 1991-1995 arasındaki dört senede televizyon üretimi yüzde 78, traktör üretimi yüzde 88, çamaşır makinesi üretimi yüzde 76, çelik üretimi yüzde 33, buğday unu üretimi yüzde 43, buzdolabı üretimi yüzde 54 azaldı. Büyüyen tek bir üretim sektörü olmazken; finans, reklam ve pazarlama gibi simsarlık ve dolandırıcılık sektörleri canlandı. Bu sektörlerde çalışan parazitlerin ücretleri ilk beş senede ikiye katlandı. Rusya, tıpkı petrol zengini Arap ülkeleri gibi, petrol ve doğalgaz rantiyeri asalak bir ülke haline geldi. Bugün Rusya ekonomisinin yüzde 70’ini bir avuç kapitalist oligark elinde tutuyor.

Binlerce fidan ektiler çarlığın çölüne...
Oysa Sovyet Rusya dünya tarihinin hiçbir zamanında ve hiçbir ülkesinde olmayan bir ideali yeşertmişti: Eşit vatandaşlık.
Bolşevik Devrimi’nden önce totaliter Çarlık Rusya’sında halkın sadece yüzde 28’i okur yazardı. SSCB dünyada eşi benzeri görülmemiş bir eğitim planlaması ile okur-yazar oranını 1960’larda yüzde 98’e, 1970’lerde yüzde 99.9’a çıkardı. İsveç dahil hiçbir kapitalist ülke o yıllarda bu oranları yakalayamadı. İnanması güç ama, bugün bile Amerika’da yetişkinlerin yüzde 14’ü okuyamıyor. O kadar ki Amerika okur yazarlık oranını yıllar evvel UNESCO’ya bildirmeyi bıraktı.

Okur-yazarlığın ötesinde Sovyetler Birliği eğitimli ve birikimli bir halk oluşturmuştu; ortalama bir Sovyet vatandaşı temel bilimler, felsefe ve tarih gibi alanlarda bilgi sahibiydi. Bugün ABD kendi vatandaşlarını vampir romanları ve kişisel gelişim kitapları ile uyutuyor. Çünkü totaliter rejimler için en iyi halk cahil halktır.

SSCB’de her işçinin istediği herhangi bir tatil beldesinde yılda bir ay tatil yapma hakkı vardı. Pek kimse bilmez ama, 8 saatlik mesaiyi dünyada ilk uygulayan ülke SSCB olmuştur. Sonra 7 saate düşüren ilk ülke de... Yine dünyada bir ilk olarak SSCB, iş ve ev arasındaki ulaşımı tamamen ücretsiz yapmıştı. Bugün hangi birinizin iş günü 8 saatte bitiyor? Kaçınız 8. saatten sonrasına mesai ücreti alabiliyor? Türkiye’nin kaçta kaçı işe giderken toplu taşımaya ücretsiz biniyor? Hangi biriniz cebinizden beş kuruş çıkmadan senede bir ay tatil yapabiliyor?
sovyetler-den-bize-kalan-366473-1.
Başta Semyonov, Novikov, Sakharov, Margulis, Kurchatov ve Cherenkov olmak üzere bir sürü bilim insanı, fizik, kimya, biyoloji, tıp ve matematik alanlarında Nobel dahil onlarca uluslararası ödül aldılar. Sovyet mucitler, sayısız icada imza attılar. SSCB başlattığı saat programıyla birlikte İsviçre ve Japon mekaniğinden ayrı, orijinal Sovyet çark mekaniğinde Vostok, Sturmanskie, Raketa ve Poljot gibi, Kadıköy’ün eski saatçilerinde hâlâ çalışır halde bulabileceğiniz, dayanıklı ve kaliteli saatler ürettiler. Vostok’un Komandirskie serisi dünya çapında kalite ödülleri aldı. İsviçre malı plastik saatlere benzemezler.
1917 yılındaki Çarlık Rusya savaş gazisi, sıcak denizlere bir türlü inemeyen ve her açıdan geri kalmış bir ülkeydi. O dönemde at arabasına binen halk, devrimden 40 sene sonra uzaya çıkan ilk ülke oldu. İnsan yapımı ilk uydu olan Sputnik I 1957 senesinde yörüngeyi turladı (azımsayanlar oluyor ama bugün Internet Sputnik sayesinde var). Aynı yıl köpek Laika, Sputnik II ile, yörüngeye çıkan ilk canlı oldu. 1959’da ayın karanlık yüzü ilk kez Luna III ile görüldü. 1961 senesinde, Amerika’da köylü çocukları şehre gidemezken, bir köylü çocuğu olan Yuri Gagarin uzaya çıkan ilk insan oldu. 1963 senesinde, halen hayatta olan, Valentina Tereshkova uzaya çıkan ilk kadın oldu. Zengin olmadılar, malikanelerde yaşamadılar, çocuklarına Neil Armstrong’un bıraktığı kadar büyük miraslar bırakmadılar; ama Yuri Gagarin’i motive eden şey lüks tüketim değil insanlığa katkı yapmak ve öldüğünde Kremlin Sarayı’nın duvarına gömülmekti.

Sovyetler ilk insanı götürüp getirirken NASA o yıllarda yeni yeni uzaydan fotoğraf çekmeye çalışıyordu. Yıllar sonra Ruslardan gördükleri teknolojiyi abartıp, emperyalizmin gözü kör olsun, uzay mekiği programını başlattılar. Devasa büyüklükteki Enterprise, Atlantis, Columbia ve Challenger mekikleriyle dünyaya gösteriş yaptılar. Oysa Ruslar 2.5 metre çapı ve 6 m3 hacmiyle, içine 3 kozmonotun sığdığı küçük bir çadır boyutundaki Soyuz ile uzaya NASA’nın onda biri maliyetine gidiyordu. Dünyanın en hantal, en pahalı, en yavaş ve en verimsiz uzay programı olan NASA’nın uzay mekiği programı tarihin en fazla astronot öldüren uzay programı unvanını da elinde bulunduruyor. Ruslar 1971 senesinden bu yana tek bir kayıp dahi vermezken, Amerika düzenli aralıklarla, sonuncusu 2003 senesinde olmak üzere, uzay trajedileri yaşıyor, yaşatıyor. 2011 yılında uzay mekiği programını kapatan Amerika bile uluslararası uzay istasyonuna gitmek için Ruslardan Soyuz taksi hizmeti alıyor.

Devrimin ardından Proletkült kurumuyla proleter kültür ve sanat akımları başlatıldı. Sosyalist realizme öncülük eden Sergey Eisenstein, Alexander Bogdanov, Maxim Gorki, Mikhail Sholokov ve Alexander Fadeyev gibi ustalar dünyaca ünlü klasik eserler yazdılar ve yönettiler. Bu eserlerle Nobel Edebiyat Ödülü dahil, pek çok uluslararası ödül aldı. Hiçbiri H.K. Rowling ya da Elif Şafak kadar zengin olmadı, zira onları motive eden şey servet birikimi değildi... O zamanlar Sovyet halkı Bolşoy Balesi’nde Şostakoviç’in valslerini dinlerken günümüz Rusya’sında müzik denince çoğumuzun aklına çocuk yaşta yarı çıplak sahneye çıkartılan t.A.T.u. geliyor. Herhalde kapitalizm bir toplumu ancak bu kadar yozlaştırabilirdi.

Sovyetler her alanda olduğu gibi sporda da zamanın ilerisinde bir toplum yarattı. Kariyeri boyunca katıldığı bütün dünya şampiyonaları ve olimpiyatlarda ikincilik yüzü dahi görmeyen, 35 kez dünya rekoru kıran, halen tüm spor otoritelerince gelmiş geçmiş en iyi atletlerden biri olarak gösterilen Sergey Bubka... 1988’de dünyanın en iyi kalecisi seçilen, çocukluk kahramanım, Tatar Panteri Rinat Dasayev... Kariyerini namağlup tamamlayan boksör Dmitry Pirog... Çoğu ELO derecelendirme sisteminde ilk üçte yer alan Karpov ve Kasparov...

17 Mart 1991 tarihinde yapılan ve katılım oranının yüzde 80 olduğu referandumda halkın yüzde 78’i SSCB’nin devamı yönünde tercih bildirmesine rağmen Yeltsin, Amerika’nın da desteğini alarak, referandum sonucunu tanımadı ve 8 Aralık’ta Sovyetler Birliği’ni dağıtan anlaşmayı hukuksuz bir şekilde imzaladı. Kapitalizm kazandı, ama halk kaybetti... Aradan geçen 26 yılda birlik halklarının bütün kazanımları teker teker geri alındı. Bir sanat ve bilim toplumu kendinden ve tarihinden yabancılaştırılarak tüketim kültürünün kölesi haline getirildi. Yıllar çiğneyip geçerken Sovyetler'den geriye bize kan, ter ve gözyaşı kaldı.

Kaynakça
- Cohen, S. F., Failed Crusade, 2000
- Filtzer, D., Soviet Workers and the Collapse of Perestroika, 2008
- Kagarlitsky, B., Russia under Yelstsin and Putin, 2002
- Kotz, D. and Weir F., Revolution From Above, 1997
- Shkolnikov V. M. et al, Causes of Russian mortality crises, 1998
- Worldbank, World Development Indicators